19-04-2024 11:27

Rüya gibi bir gemi yolculuğu

2019-01-08    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2019-01-08
.stripslashes($urun->baslik).

Hazırlayan: Müzeyyen Topçu TAN 

 

İspanya’da uykuya dalıp Fransa’da uyanmak ister miydiniz? Uçsuz bucaksız denizlerde seyahat ederken maviliklere dalıp hayal kurmak ya da nefes kesen eğlence programlarına katılmak, sınırsızca yemek-içmek, bavul taşıma ve toplama derdi olmadan farklı coğrafyaları görmek, kısacası rüya gibi bir tatil yapmak isteyenlerin tercihi son yıllarda cruise gemileri...Müzeyyen Topçu TAN, dünyanın en büyük gemilerinden biriyle Akdeniz ülkelerini gezdi ve yaşadığı bu unutulmaz deneyimi KocaeliLife için kaleme aldı. Keyifle okuyacaksınız...

 

Geçtiğimiz ekim ayının son haftası, Royal Caribbean filosuna yeni katılan ‘Symphony of the Seas’ gemisi ile 6 günlük bir Akdeniz turu gerçekleştirdik. Bu seyahat, deniz aşığı eşim Ömer Tan’la, katamaran ve gulet ile yaptığımız mavi turları saymazsak, 4. cruise gezimizdi.

Symphony of the Seas (Denizlerin Senfonisi), Royal Caribbean'ın cruise gemilerinin oasis sınıfının en yeni ve en büyük yolcu gemisi. Hatta 228 bin ton ağırlık, 362 metre uzunluk, 65 metre genişlik, 16 yolcu güvertesi, 6 bin 680 yolcu kapasitesi ve 2 bin 200 mürettebat ile dünyanın en büyüğü. Aslında, 9 bine yakın nüfusu barındırdığını göz önüne alırsak ‘gemi’ yerine ‘yüzen kasaba’ demek pek yanlış olmaz sanırım. 5 yıldızlı otellerin konforuna sahip 2 bin 759 kamaranın, balkonlu ve deniz manzaralı olanları daha bir keyifli ve biz o keyfi yaşayan yolculardanız.

Seyir rotamız: Akdeniz ülkelerinden İspanya, Fransa ve İtalya'nın sıcakkanlı sahil kentleri; Barselona, Marsilya, Spezia, Civitavecchia, Barselona…

Daha önce katıldığımız gemi seyahatlerinden farklı olarak bu defa seyahatten yaklaşık on beş gün önce gemi şirketinin internet sayfasından yolculuk kayıt formunu doldurarak kaydımızı yaptık.

Bu kayıtta; fotoğraflı kimlik kartlarımızı, seyahat tarihimizi, kat ve kabin numaramızın olduğu setsail pass’ı, bavullarımıza takacağımız etiketlerimizi oluşturduk ve çıktısını aldık. Web kayıt sayfasında Türkçe açıklama yok, sayfayı açtıktan sonra yarım saatte bilgileri ve fotoğraflarınızı yükleyip bavul etiketlerini almanız gerekiyor. Eğer bu kayıt işlemini yapmazsanız, gemiye kesinlikle binemiyorsunuz! Bu nedenle bilgisayar kullanmayı bilmiyorsanız ve yabancı diliniz yoksa bilen birinden mutlaka destek almalısınız.

Önemli bir konu da uluslararası deniz hukuku ve göçmenlik prosedürlerine göre seyahat programında belirtilen tarih ve limanlar haricinde geminin uğradığı diğer limanlardan gemiye binilmesine izin verilmemesi…

Gemilerin yolcu kapasiteleri 800 ile 3000 kişi arasında değiştiği için hareket saatinden en az 3-4 saat önce tüm yolcuların bagaj ve pasaport işlemlerine başlamak üzere limanda kesinlikle hazır olmaları gerekiyor. Eğer geminin kalkış saatinden en az üç saat önce check-in (giriş) yaptırmazsanız gemiye alınmayabilirsiniz!

 

1. GÜN BARSELONA/ İSPANYA

İstanbul Sabiha Gökçen’den 3 saat 40 dakika süren bir uçuştan sonra Barselona’ya vardık. Pasaporttan geçip bavullarımızı aldıktan sonra bizi limana götürecek servis otobüsüne bindik. 

Limana varışta tıpkı uçağa binerken olduğu gibi X- Ray cihazları ve polisten geçip, bavullarımızı bırakıp, yürüyen merdivenle gemi kontrol noktasına çıktık. Pasaport ve daha önceden hazırladığımız evraklarımızın kontrolü yapıldı, check-in (giriş) işlemlerimizi tamamladık. Bu esnada bize ismimizin ve kamaramızın yazılı olduğu kartlar verildi.

Bu kartlar çok önemli, yanınızdan hiç ayırmamanız gerekiyor. Bu kart olmadan ne gemiden inebilirsiniz ne de indiğiniz limandan gemiye binebilirsiniz. Pasaportunuzdan bile daha önemli, kaybetmemeye özen gösterin. Gerçi kartın arkasında ‘kaybederseniz konuk hizmetleri masasına hemen bildirin’ diyor ama uğraşmaya değmez sanırım. Kamaranıza geldiğinizde, kart şeklindeki anahtarınızı, kapının yanındaki kutudan alıp içeri giriyorsunuz. Gemi personeli, ilk kontrol noktasında teslim ettiğiniz bavulları odanızın kapısına getiriyor. (Bu arada kamara yerine daha çok ‘kabin’ kelimesini kullanılıyor ama benim kulağıma ‘kamara’ daha tanıdık geliyor)  

 

 

TATBİKATTAN KAÇIŞ YOK!

Kamaramızı bulup yerleştikten sonra geminin kalkış saatine kadar Barselona’yı gezelim diye düşünüyorduk ancak saat 14.30’da gemideki tüm yolcuların toplanma tatbikatı vardı ve zorunluydu. Uluslararası yasalara göre daha önceden bu tatbikata katılmış (Aynı gemi olsa dahi) olsanız yine de katılmak zorundasınız. Tatbikattan yarım saat önce, tatbikat sırasında yapmanız gerekenler yazılı metin olarak kamaramıza bırakılmıştı ama yine de sık sık anons yapıldı. Her yolcu kamara numarasına göre bir bölgede toplandı ve tatbikata katıldı. Kaçış yoktu…

Biz de tatbikattan sonra kalan zamanda dolaşabileceğimiz kadar dolaşalım dedik. Zaten birkaç yıl evvel bir haftalık Barselona gezisi yapmış, görülmesi gerekenler listesinde yer alan, Antoni Gaudi tarafından tasarlanan ve yapımı hala devam eden ünlü Sagrada Familia Kilisesi’ni, tasarladığı evleri ve Park Güell’i gezmiştik. Barselona Stadyumu’na gitmiş, ünlü La Rambla Caddesi’nde akşam üstleri dolaşmış, sebze-meyve ve deniz mahsullerinin satıldığı kapalı pazar La Boqueria’da deniz ürünlerini seçip, ayaküstü büfemsi yerler dahil olmak üzere ulusal kütüphane, deniz kenarında küçük sade lokantalar ve tarihi restoranlarda, İspanya ile özdeşleşmiş olan yiyecek ve içeceklerin tadına bakmıştık. Örneğin soğuk domates çorbası diyebileceğimiz bir çorba çeşidi olan gazpachoyu, kanepe olarak adlandırabileceğimiz tapas çeşitlerini, deniz mahsüllü paellayı, patatesli yumurta olarak tanımlayabileceğimiz tortillayı yemiş ve sangria denilen milli içkisini tatmıştık. En önemlisi de dünyanın en güzel opera ve müzik binalarından biri olarak kabul edilen Palau de la Musica Orfeo Catala’da en arka sıralarda olsa da bilet bulmuş ve o muhteşem binada müzikal izlemiştik.  Dolayısıyla Barselona’da ‘aklımızda kaldı’ diyecek bir şey yoktu ama hafıza tazelemek için Barselona’nın en önemli caddesi La Rambla’da (Las Ramblas) dolaşalım dedik.

 

KALKIŞ SAATİNİ BEKLERKEN...

Liman, şehir merkezine yürüme mesafesinde ancak zaman darlığı nedeniyle limanın önündeki durakta gördüğümüz bir otobüse atladık. Gidiş-dönüş bilet aldık. Kristof Kolomb’un heykelinin olduğu meydanda indik, sanırım otobüslerin son durağı orasıydı. Tarih kitaplarında, kraliçe tarafından finansal destek gören Kristof Kolomb’un Hindistan’a gitmek üzere yola çıktığı, Amerika’yı keşfederek geri döndüğü ve Barselona’ya bu noktadan çıktığı anlatılıyor. 60 metre yüksekliğindeki parmağı ile uzakları gösteren heykelin bu nedenle buraya dikildiği söyleniyor (Bazı kaynaklara göre de Amerika İskandinavlı Vikingler tarafından keşfedilmiş).

Bir süre deniz kenarında yürüdükten sonra, hava kararıncaya kadar sokak satıcılarının, rengarenk giyinmiş ya da boyanmış canlı heykellerin, resim yapan sanatçıların, turistik eşya satan küçük dükkanların, kafelerin olduğu La Rambla Caddesi’nde ve ara sokaklarda geminin kalkma saati yaklaşıncaya kadar dolaştık ve gemiye döndük.

 

DEVASA AVM GİBİ BİR GEMİ

Uzunluğu, ABD’deki dünyanın en uzun binalarından 102 katlı Empire State binası ile kıyaslanan Symphony of the Seas gemisini keşfetmek, katılacağımız yemek ve gösteri salonlarının yerlerini belirlemek üzere dolaşmaya başladık. Tırmanma duvarından sörf havuzlarına, alışveriş caddelerinden mini golf sahalarına hatta aklınıza gelebilecek her türlü aktivite, spor, müzik, dans, eğlence, casino, buz pateni pisti olan bir gemiyi keşfetmek takdir edersiniz ki  biraz zaman alacak…

Symphony of the Seas gemisinde giriş ve çıkışlar 5. güverteden gerçekleşiyor. İlk girişte kendinizi devasa bir AVM’nin içerisindeymiş gibi hissediyorsunuz. Ünlü markaların mağazaları, butikler, karaoke bar, piyano bar, caz bar, robot barmenlerin içecek hazırladığı biyonik bar, yukarı aşağı hareket eden ilginç barlar ve önünde sabaha kadar kuyruk olan pizzacı, aperatif ve atıştırmalıkların olduğu kafeler gibi seçenekler mevcut. ‘Tüm gün yemek yedikten sonra gece yarısı bu kadar insan pizza kuyruğuna neden girer acaba?’ diye merak ederek, biz de 2. günün gecesinde pizza kuyruğunda bulduk kendimizi ve nefis pizzaları yerken, gece yarısı kuyruklarının sebebini öğrenmiş olduk.  

Gemide; birçok restoran, mağaza, butik, sanat ve fotoğraf galerisi, tıp merkezi, her akşam farklı mekanlarda, farklı şovların ve müzikallerin yapıldığı gösteri salonları hatta buz pisti, 25 metrelik bir Zip Line (halatla kayma) var.  Her akşam gösteri balonları, buz pisti ve Zip Line’da gerçekleştirilen muhteşem şovlar izledik.

 

GEMİDE YEME-İÇME

Gemi seyahatini, sabah, öğle ve akşam yemekleri olmak üzere tam pansiyon olarak satın alıyorsunuz. İlk gün öğle yemeği ile başlıyor ve son gün sabah kahvaltısı ile bitiriyor.

Gemide neredeyse 24 saat hizmet veren açık büfe restoranlar mevcut. Bu açık büfe restoranlarda: Pizza, makarna, sandviçler, salatalar, çorba, meyveler, pasta ve kuru pastalar, çay, kahve ve meyve suları gibi aklınıza gelebilecek her türlü yiyecek, içecek bulunuyor. (Özel kahveler, alkollü içecekler ekstraya girebilir)

12 bin tropik bitkinin bulunduğu Central Park Bahçesi’nde yürüyüş yapıp, çay-kahve içebileceğiniz, aperatif atıştıracağınız, makarna-salata yiyebileceğiniz sevimli restoranlar mevcut. Eğer kahvaltıyı erken yapmış ve geç kahvaltıyı kaçırmışsanız öğle yemeğine kadar burada hafif bir şeyler atıştırabilirsiniz. En üst katta açık büfe kahvaltı, öğle ve akşam yemeklerinin yendiği büyük bir self-servis restoran olduğu gibi alakart restoranlar da var. Bu restoranlara daha önceden rezervasyon yaptırarak kahvaltı ya da akşam yemeği yiyebilirsiniz ancak açık büfe restoranlara göre bu restoranlarda biraz daha şık giyinmek gerekiyor. Her masaya en az üç garson hizmet ediyor. Biz şef garson Gökhan sayesinde rezervasyon ve servis konusunda hiç zorluk çekmedik.

 

 

SPOR VE EĞLENCE

Dış güvertelerde yürüyebileceğiniz, spor yapabileceğiniz, spor yaparken aynı zamanda eğleneceğiniz birçok alan var. Yeter ki zamanı iyi kullanın. Çünkü gemide bulunan yüzme havuzları, 10 katlı su kaydırağı, fitness salonu, jogging pisti, SPA, jakuziler, adrenalin severler için sörf simülatörü, mini golf, basketbol sahası, voleybol sahası, tırmanma platformu sizi bekliyor. Aynı anda farklı mekanlarda spor, eğlence, müzik, yemek, gösteri olunca insan hangi programa katılacağını şaşırıyor.

Su kaydırağından kayan, atlıkarıncaya binen adeta çocukluklarına geri dönen kocaman insanları görünce; hangi pozisyonda hangi mevkide olursa olsun, insanların içinde büyümeyen bir çocuk olduğunu ve zaman zaman bunu açığa çıkartmak gerektiğini görüyorsunuz. 

Çocuklar için ayrılan devasa büyüklükteki oyun ve eğlence bölümünü görünce ‘keşke çocuk olsaydık’ ve helikopter pistini görünce ‘yok artık’ dedirten bir gemideyiz.

Kısacası bu gemide yok, yok…

Ekstra ücrete tabi olsa da; ütü, terzi, kuaför, güzellik salonu, masaj, SPA gibi hizmetleri de es geçmeyelim. 

Bu geziye katılabilmek için İzmit’ten sabah 05.00’te yola çıkmıştık. Kısa bir Barselona turunun ardından limandan demir almak üzereydik ki günün yorgunluğunu atmak ve akşam yemeğimizi yemek üzere 16. kattaki açık büfe restoran Windjammer’a çıktık. Ünlü aşçılarının hazırladığı, dünya mutfağının hem göze hem de damağa hitap eden, hepsi birbirinden lezzetli ama kalorisi az olan yiyecekleri yemeğe gayret ettikten sonra Broadway müzikali Hairspray’i izledik. Gezi güvertesinde biraz vakit geçirdikten sonra kamaramıza gittiğimizde saat 02.00’yi gösteriyordu. Program o kadar yoğun ve keyifliydi ki, vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştık.

Hoş geldiniz mesajı ve hediyeleri ile birlikte gemideki aktiviteleri ve gemi dışındaki gezileri, hava durumunu, limana varış ve kalkış saatlerini gösteren bir bülten kamaramıza bırakılmıştı (İngilizce). Gezi sonuna kadar her akşam ertesi günün programını ve hava durumunu belirten bir bültenin kamaramıza bırakılması, bize rehber oldu ve zaman kazandırdı.   

 

2. GÜN MARSİLYA/ FRANSA

Marsilya’ya saat 11.30’da vardık. Geminin hareket saati 17.00 idi ve 16.30’da gemide olmak zorundaydık. Kahvaltımızı yapmış, Central Park’ta yürümüştük. Çok fazla zamanımız yoktu ama Fransa’nın ikinci büyük kenti ve en önemli limanı Marsilya’yı keşfetmeye hazırdık. Limandan otobüslerle şehir merkezine taşındık. Benim önerim ‘Hop on Hop of’ denilen otobüslere binerek şehri turlamaktı ancak arkadaşlarımız zamanın az olduğunu, deniz kenarında, ara sokaklarda vakit geçirmenin daha mantıklı olacağını söyleyince gruba uyduk. Notre-Dame de la Garde Bazilikası, eski liman, eski şehir ve ara sokakları gezdikten sonra deniz kenarında küçük bir kafede oturarak Avusturyalılar ile Fransızların ‘senindi-benimdi’ kavgası yaptığı, Fransız kahvaltısının simgesi haline gelen kruvasan (croissant) çöreği yiyerek, kahve içtik. Eski limandan otobüslere binerek tekrar gemiye döndük.

Bu sefer akşam yemeğini alakart restoranda yiyecektik. 18.00-21.30 saatleri arasında 4. güvertedeki restoran tıklım tıklımdı ama arkadaşlarımız rezervasyon yaptırdığı için cam kenarında bir masa ayrılmıştı bize…

Denizi seyrederek aşçıların yaptığı muhteşem yemeklerin tadını çıkarttık. Yemek sonrası su akrobatlarının yüksekten atlama şovlarını içeren hava performansları ile izleyicileri büyüledikleri muhteşem gösteri Aquashow Hiro’yu izledik.

 

 

3. GÜN LA SPEZİA/ İTALYA

Saat 08.00’de başka bir ülkede, başka bir limandayız: La Spezia. Küçük, şirin bir liman kasabası olan La Spezia’yı dolaşmayı bir başka sefere bırakıp, servis otobüslerine binerek yaklaşık 2 saat mesafedeki, sanatı ve kültürü ile ünlü Toskana Bölgesi’nin başkenti Floransa’ya gitmek üzere yola çıktık.  Floransa’yı daha önce görmemiştik. Otobüslerin indirdiği nehir kenarından küçük kafelerin, butiklerin olduğu ara sokaklara daldık. Floransa’nın sanat eserleri açısından en zengin meydanı olan Signoria Meydanı’na gelince, nutkumuz tutuldu. Sanki bir açık hava müzesindeydik. Loggia dei Lanzi Platformu (Loggia della Signoria)’ndaki Perseus heykeli, Kadınlarının Kaçırılışı heykeli, platformun hemen yanında Michelangelo’nun ünlü Davud heykelinin kopyası, Bandinelli’nin Hercul heykeli, biraz ileride I.Cosimo heykeli, Neptün Çeşmesi derken nereye bakacağımızı şaşırdık.

Duomo Katedrali ve hemen yanındaki Giotto’nun Çan Kulesi’ni de hafızamıza yerleştirmek için birkaç kare fotoğraf çekerek Floransa’yı ‘en kısa zamanda tekrar görülmesi gereken yerler’ listemize ekledik. Kültürel ve sanatsal görülecek, incelenecek, içselleştirilecek o kadar çok şey var ki, belki bir hafta bile yetmeyebilir ama zamanımız da o denli kısıtlı. Ki yürüme mesafesi uzaklıktaki Floransa’nın en ilginç ve estetik yapılarından olan ünlü taş köprü Ponte Vecchio’yu (Eski Köprü) bile dolaşamadık ve uzaktan fotoğraflamak zorunda kaldık. Hızlı adımlarla servis otobüsüne dönerken oğluma Floransa’nın simgesi olan Fleur-de-Lis (iris, süsen) çiçeğinin amblemi olan bir kravat, gelinime lavanta torbaları ve buzdolabı magnetlerini hangi ara aldım hala bilmiyorum.

Akşam yemeğinin ardından Avrupa Buz Pateni yarışmacılarına taş çıkartacak profesyonellikte bir buz şovunu, başka bir gösteri salonunda ‘Tina Turner Show’u izledik. 5. güvertedeki eğlenceler, pizzacı, karaoke, piyano bar derken yine saatler gece yarısını geçti.

 

 

4. GÜN CİVİTAVECCHİA / İTALYA

İsmi Latince ‘eski şehir’ anlamına gelen Civitavecchia’ya sabah 07.00 sıralarında vardık. Civitavecchia, Roma’nın 80 kilometre kuzey-batısında bulunan bir sahil kenti ve Roma’ya denizden ulaşılabilecek en uygun mevki. Servis otobüsü ile 70 dakikada Roma’daydık.

Marsilya, Floransa gibi Roma’yı da birkaç cümleye sığdırmak ne yazık ki çok zor…

Her sokağı tarih kokan, her köşesinden bir eser çıkan ve her santimetrekaresini durup tek tek incelemek isteyeceğiniz büyülü bir kent Roma…

Filmlerden bildiğimiz İspanyol Merdivenleri, Trevi Çeşmesi (Aşk Çeşmesi), dünya harikası Colosseum’un yanı sıra Aziz Petrus Bazilikası, Pantheon, Piazza di Spagna, Sant’Angelo Kalesi, Palatino Tepesi, Vatikan ve müzeleri ile her biri sayfalarca yazılabilecek eserler…

Gördüğümüz her taşın, her heykelin, her anıtın önünde hayranlıkla durunca, tabi ki süre yetmedi. Roma’yı ‘tekrar tekrar gidilecek yerler’ listesine eklemekte fayda var.

 

 

 

5. GÜN SEYİR GÜNÜ 

Rotanızda denizde geçen günleriniz varsa- bizim son günümüz denizde geçti -  gemiyi keşfetmek, aktivitelerde yer almak ya da dinlenmek için hayli vaktiniz var demektir. Koştur koştur geçen ve günde az 15 bin adım attığımız dört günün sonunda, tüm gün gemideyiz. Dört gün boyunca fırsat buldukça dolaştığımız devasa geminin tamamını keşfetmenin ve tadını çıkarmanın tam zamanı. Tabii fotoğraf çekmenin de…

17. kattan başlayıp 5. kata kadar daha önce görmediğimiz aktivite salonlarını dolaştıktan sonra havuz kenarındaki şezlonglara uzandık. Barmenlerin özenle hazırladığı egzotik meyve kokteyllerini yudumlayarak uçsuz bucaksız, masmavi denizin büyüleyici atmosferine daldık.

Akşam yemeğinden sonra; birbirinden farklı kostümlerle, eğlenceli şarkılarla izleyenleri büyüleyen profesyonel dansçıların performansları sayesinde kah 1977’ye gittik kah uzay çağını yaşadık.

Önemli not. Son akşam bavulları saat 22.00’de kapının önüne çıkartmak gerekiyor. Aksi halde kendiniz götürmek zorundasınız. Ertesi gün kullanacağınız malzemeleriniz, ilaçlarınız ve giysileriniz için bir sırt çantanız mutlaka olmalı.

 

 

6. GÜN BARSELONA’YA VARIŞ

Geziye pırıl pırıl güneşli bir Barselona günü ile başlamıştık, yağmurlu bir Barselona’ya geri döndük.

Neyse ki bavulumuzda yağmurlu ve soğuk günler için de giysilerimiz hazırdı. Giydik kapüşonlu montlarımızı, uçak saatine kadar Barselona’da girilmedik sokak bırakmadık.   

 

 

 

 

DAHA ÖNCE CRUİSE SEYAHATİ YAPMADIYSANIZ...

Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi seviyorsanız ama tatile ayıracak çok fazla zamanınız yoksa gemi seyahati tam size göre. Zira bir haftalık tatilde farklı ülkeleri keşfetmek ama bunu yaparken ‘bavul aç, bavul kapat, uçaktan in uçağa bin, chek-in yap, chek-out yap’la uğraşmıyorsunuz. Yemek yedikten sonra, müzikal gibi bir gösteriyi izlemek ya da karaoke barda şarkı söylemek, rock barda dans etmek, piyano dinleyerek arkadaşlarınızla sohbet etmek, hepsini aynı mekanda üstelik aynı akşamda gerçekleştirebilmek, zamandan kazandırıyor. Her şeyden önemlisi, her sabah farklı bir limanda, farklı kültür ve tarihi keşfetmek için uyanmak heyecan verici…

Modern çağın mühendislik harikası olan bu gemilerde, teknik donanımlar sayesinde kendinizi gemide değil de, her türlü konforun mevcut olduğu 5 yıldızlı tatil kasabasında gibi hissediyorsunuz. Benim gibi deniz dalgasına bakarken bile midesi bulananlardansanız, ‘Gemi sallanırsa ne yaparım?’ diye korkmayın. Sabah varılan limandan geminin kalkışına kadar geçen süre zaten oldukça yorucu, geceleri deliksiz bir uyku çekiyorsunuz.

Gemide yapılacak etkinlikler o kadar çok ki gemi limandan ayrılıp diğer limana giderken (gemi geceleri yol alıyor) hangi restoranda ne yiyeceğinize karar verirken- zira hem her şeyin tadına bakmak hem de kilo almamak için uğraşıyorsunuz- hangi gösteriyi izleyeceğinizi düşünüp, hangi eğlenceye katılacağınızı hesaplarken sallantıyı hissetmiyorsunuz bile. Belki gemi demir atarken hafif bir titreşim hissettiğinizde ya da açık denizde seyrederken kuvvetli rüzgar ve fırtına olduğunda hafif sallantılarda, gemide olduğunuzu hatırlıyorsunuz ve benim gibi hassas olanlar etkilenebiliyor. Gerçi deniz tutması denen bu durum tecrübeli denizcilerde bile görülebiliyormuş. Hassas olanların, vertigo ve baş dönmesi rahatsızlığı bulunanların her ihtimale karşı mide bulantısı için yanlarında ilaç götürmelerini öneririm (İlaç götürmeyi unuttuysanız, bol su içmek, nane-limon çayı ve zencefil kökü çiğnemek iyi geliyor). İlaç demişken sistemik bir hastalığı bulunanlar, rutin kullandıkları ilaçlarını mutlaka yanlarına almalılar. Bavulların transfer esnasında geç gelme ya da kaybolma olasılığını göz önünde bulundurarak, el çantası ya da sırt çantasında taşımalarında fayda var. 

Gemide doktor ve ilk yardım ile ilgili kabin var ancak bildiğim kadarıyla sağlık hizmeti ücretli. Bavulu hazırlarken, her ihtimale karşı ağrı kesici, yanık pomadı, antihistaminik, tentürdiyot, yara bandı gibi birkaç ilacı ilave etmekte fayda var. Seyahat paketinde yoksa mutlaka seyahat sigortası yaptırılmasını da tavsiye ederim.

Kapalı alan korkusu olanlar ‘Kamara üzerime gelirse, ne yaparım?’ diye düşünebilir. Kamaralar yeterince büyük ama denize bakan balkonlu kamaralarda daha rahat edebilirler.

Denizde olmayı ve konforu seviyorsanız, kısa bir zaman diliminde hem eğlenmek hem de farklı yerler görmek istiyorsanız. Bavul açma-kapama derdi olmadan her gün başka bir limanda, yeni bir kentte uyanmak cazip geliyorsa; cruise tatili tam size göre. Yalnız bu yüzer tatil köyünde yapılan seyahatin bir zorluğu var. ‘Gemide kalıp non stop devam eden etkinliklere mi katılsam,  geminin yanaştığı liman kentini mi dolaşsam?’ diye ikilemde kalıyor insan.

Cruise seyahatlerinde nakit para geçmiyor. Gemide ekstra yapacağınız harcamalar, Cruise Card’ınıza işleniyor. Kayıt esnasında bilgilerini verdiğiniz kredi kartınızdan tahsil ediliyor.

Bu bilgi de sigara tiryakileri için. Bizim geminin sigara politikası şöyleydi; Kabin ve balkonlarda sigara içmek kesinlikle yasak. Casinoda ayrılan alanda, whirlpool (jakuzi) bar yakınlarında ve havuz güvertesindeki alanda sigara içmeye izin veriliyor. Kabinde sigara içmenin cezası ise 250 ABD Doları.

Seyahate çıkmadan önce cep telefonunuzun ait olduğu operatör yetkilileri ile görüşüp size uygun paket programı satın alın ancak yine de liman haricinde uluslararası dolaşım işlevini kapatmanızda fayda var. Zira gemi açıklarda seyrederken hangi ülkeye aitse o ülkenin uydusuna bağlanabilir ve çok yüksek faturalarla karşılaşabilirsiniz. Biz on yıl önce böyle bir durum yaşadık. Yunanistan açıklarındayken gelen bir telefonla konuştuğumuzda, Yeni Zelanda ile konuşmuş gibi fatura ödedik. Gerçi şimdi hemen herkeste akıllı telefonlar olduğu için geminin internet hizmetinden faydalanmakta yarar var. 

Aslında bugüne kadar yaptığınız bir tatilin yerini bir diğeri tutmaz ancak denizin ortasında tatil yapmanın ayrıcalığını yaşamayı en az bir kez mutlaka deneyimlemeniz gerekir.

‘Her şey iyi hoş da bu tatilin maliyeti ne?’ diye soracak olursanız, net bir rakam vermek çok zor zira cruise turları, gemiye, rotaya, süreye ve mevsime göre çok değişiklik gösteriyor. Seyahat şirketleri ile irtibata geçerek en uygun mevsimde, en uygun denizlerdeki gezilere katılabilirsiniz. Uçak ve transfer ücretleri, havaalanı, liman vergileri, gemide verilecek bahşişleri, yararlanabileceğiniz hizmetler gibi detayları konuşup paket programa nelerin dahil olduğunu öğrenin.

Deniz tutkunu herkese iyi seyirler…

NASIL ARANDI: #Müzeyyen Topçu Tan # Ömer Tan # Barselona # Marsilya # La Spezia # Civitavecchia # gezi

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.
Diğer Yazılarını İnceleyin;
Güneş şehri Szeged

Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…

2 ay önce
Noel'in rüya şehri: Drama

Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz

3 ay önce
Makedonya’nın gözbebeği: Manastır

Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…

5 ay önce
Balkanların incisi: Ohrid

Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…

6 ay önce
Kurabiyesi kadar tatlı bir şehir: Kavala

Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün

7 ay önce
Ege’de güneşin en güzel battığı zümrüt ada:

Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…

9 ay önce
Kendi küçük, ünü büyük yeşil ülke Slovenya

Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi

11 ay önce
Avrupa’nın en genç şehri:

Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor

1 yıl önce
Bergama’dan Berlin’e Pergamon

Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…

1 yıl önce
Sanatın, kültürün, modanın kalbinin attığı hayaller şehri: Paris

Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz

1 yıl önce
Avrupa’nın en romantik şehri: Paris

Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor

1 yıl önce
İstanbul’dan Budin’e köprü olan şehir: Osijek

Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir

1 yıl önce
Akdeniz'in İncisi, Gaudi'nin Fantastik Şehri: Barselona

Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek

1 yıl önce
Eğlenceli ve açık fikirli şehir: Sitges

Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges

2 yıl önce
Modern Tıbbın Kurucusu Hipokrat'ın Adası: KOS

Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos

2 yıl önce
Huzurlu Yeşilin, Sakın Maviyle Buluştuğu Kıymetli Bir Hazine: Balaton Gölü

Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz

2 yıl önce
Mimarisi, doğası ve etkinlikleriyle gündemde kalmayı başaran keyifli bir şehir: SUBOTİCA

Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre

2 yıl önce
Açık Hava Müzesi Tadında Şehirler

Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz

2 yıl önce
İçinden Nehir Geçen Masalsı Şehirler

Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız

2 yıl önce
Galler’in gözbebeği: Swansea

Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir

2 yıl önce
Köklü bir geçmişe sahip önemli bir dünya şehri: Londra

Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti

2 yıl önce
Avrupa’nın kültür başkenti: Berlin

Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış

3 yıl önce
Atamızın evini gezmenin tam zamanı Selanik

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?

3 yıl önce
Gemiyle Adriyatik gezisi

Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…

3 yıl önce
Tarihi, kültürü, mimarisi, müziği ile ünlü Bulgaristan

Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor

3 yıl önce
Yunanistan’ın en yeşil adası Thassos

Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır

3 yıl önce
Yunanistan’ın 5. Büyük adası: Sakız Adası

Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor

3 yıl önce
Şövalyeler adası Rodos

Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor

3 yıl önce
Sardunya Adası

Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri

3 yıl önce
Dünyanın en güzel adalarından: Tenerife

Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...

3 yıl önce
Tarih kokan şehir: Kiev

Dünyayı iyilik kurtaracak

Mitolojik öyküler ve efsanelerle dolu; Mora Yarımadası

Vikingler diyarı; Norveç

Batının en uç noktası: Fas

Yunanistan’ın en büyük adası; GİRİT

Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinde bir tarih yatıyor: Kral Kızı Hamamı

Lavanta kokulu köy