Pandemi döneminde ziyaretçi sayısında düşüş olsa da dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinin başında gelen Paris, Avrupa’nın en romantik şehri olarak kabul ediliyor. Bu nedenle ‘aşıklar şehri’ olarak da anılıyor. Ülkenin en kalabalık şehri olan başkent, her yıl çok sayıda göç almaya devam ediyor. Asıl sakinlerine Parisli anlamına gelen parisienne (parizyen) diye hitap ediliyor.
Paris en çok haziran-eylül ayları arasında ziyaret ediliyor ancak her mevsim gidilmeye değer bir şehir. Genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında hava serin (günlük ortalama yüksek sıcaklık 10°C altında), yazları sıcak ve nemli (temmuz ve ağustos şehrin en sıcak ayları ortalama yüksek sıcaklık 25°C iken düşük sıcaklık 15°C), kış ayları ise soğuk geçiyor. Ocak-şubat ayları en soğuk aylar; ortalama en düşük sıcaklık -2°C iken yüksek sıcaklık 7°C civarında seyrediyor. Kışın kar az yağıyor ve genellikle çabuk eriyor ama hava oldukça soğuk. Şehirde genelde her mevsim yağmur yağıyor. En çok yağmur mayıs ayında yağıyor.
Paris’te gezilecek çok yer, yapılacak çok aktivite var. Hakkını vererek gezmek istiyorsanız şehre en az bir hafta on gün ayırmak gerekir. Kısa süreli bir seyahat için ise en az 4 gün ayırmalısınız. Biz eşim Ömer Tan’la birkaç kez gittiğimiz için hemen her yerini gezdik/gördük diyebilirim. Bizim seyahatlerimiz kasım sonu- aralık başı, mart ve temmuz aylarında idi. Mevsimine uygun kıyafetlerle hiç rahatsız olmadan şehri rahatlıkla dolaşabildik. Yalnız mart ayında gittiğimizde öyle şiddetli bir fırtına oldu ki ağaçlar köklerinden söküldü… Müze veya sanat galerilerini gezmek, opera ve tiyatro izlemek için kış aylarında da tercih edilebilir.
***
Türkiye’den Paris’in Charles De Gaulle ve Orly (West) Havalimanlarına direkt uçuşlar mevcut. Biz İstanbul Sabiha Gökçen’den, Charles De Gaulle Havalimanına uçmayı tercih ediyoruz. Yaklaşık 3 saat 50 dakikalık uçuştan sonra Paris’e varılıyor. Havaalanından şehir merkezine gitmek için farklı alternatifler var. Kalacağınız yere göre seçebileceğiniz bu alternatifler; araba kiralamak, otobüs veya tren olabilir. Paris’i keşfetmek için birkaç seçenek mevcut. Fazla zamanınız yoksa Hop- on Hop- off (indi- bindi) denilen iki katlı, üstü açık otobüslerle şehir turu yapıp, görülmesi gereken önemli yapıları görebilirsiniz. Üst katta oturursanız fotoğraf çekme şansınız da olur. Tur sonrası, şehrin sokaklarını yürüyerek daha yakından tanıyabilirsiniz. İkinci ve mutlaka deneyimlemeniz gereken seçenek ise Seine (Sen) Nehri üzerinde düzenlenen tekne turlarına katılmak. Sıcak bir kahve eşliğinde, şehre güzellik katan görkemli tarihi binaları, nehrin üzerinde süzülürken seyretmek keyifli olacaktır. Bu turların yemekli olanları da var. İsterseniz öğle ya da akşam yemeğinizi yerken sesli rehber eşliğinde nehri turlayabilirsiniz. Zaman açısından da bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz.
Tour Eiffel (Eyfel Kulesi)
Şehri tanımaya Paris’in sembolü olan Eyfel Kulesi’nden başlayalım. Paris’e giden herkesin mutlaka bir Eyfel Kulesi manzaralı fotoğrafı vardır. Kule, 1887 ile 1889 yılları arasında mimar Gustave Eiffel tarafından inşa edilmiş. Aslında kule, Fransız devriminin 100. yıl kutlamaları için açılan 1889 Evrensel Sergisi’nin giriş kapısı olarak tasarlanmış ve geçici olarak inşa edilmiş ama kabul görünce yerinde kalmış ve şu anda dünyanın en ünlü yapılarından biri konumunda. 324 metre yüksekliğinde olan kulenin tepesine ulaşmak için 1.792 basamak çıkmak gerekiyor.
Kule üç platformdan oluşuyor; ilki 57 metre yüksekliğinde, dilerseniz asansörle veya 360 basamaklı merdiveni kullanarak ulaşabiliyorsunuz. Biz kuleye ilk çıkışımızda şehri seyrede seyrede çıkalım diye asansör yerine basamakları seçtik. Sonraki çıkışlarımızda asansörü kullandık, biraz yorucu oluyor çünkü. Gerçi Paris’in kuşbakışı manzarasını görünce tüm yorgunluk geçiyor. İkinci platform 115. metrede bulunuyor. 1. kat ile 2. kat arasında 359 basamak var. Dünyaca ünlü Jules Verne Restoranı bu katta. Kulenin güney girişinden direkt restorana çıkılan asansör mevcut. 260 metre yüksekliğindeki üçüncü platformda güneşli havada görüş mesafesi 72 km ve tüm Paris ayaklarınızın altında. Bu platformda şehri 360 derece seyredip, manzarasına hayran kalacak ve inmek istemeyeceksiniz.
Yükseklik korkusu olanların zirveye çıkmalarını tavsiye etmem ama yükseklik korkusu olmayanların mutlaka bir kez tecrübe etmelerini önerebilirim. Özellikle yüksek sezonda bilet kuyruğunda çok beklememek için (Müzeler için de geçerli) biletleri online satın almanızı öneririm. 1. ve 2. kata kadar olan biletler zirvenin dahil olduğu bilete göre nispeten daha uygun. Yılın her günü açık olan kuleye hafta içi sabah saatlerinde giderseniz daha az kuyrukla karşılaşırsınız.
Kuleye çıkmak istemeyenler, kulenin altında ve etrafında yer alan parkta oturup bir şeyler atıştırabilir, piknik yapabilir, manzaranın keyfini çıkartırken bol bol fotoğraf çekebilir. Kule civarında satış yapan seyyar satıcılardan hediyelik eşya alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Eğer fiyatları bilmiyorsanız kazıklanabilirsiniz. Eyfel Kulesi’nin en güzel, en net fotoğraflarını Ulusal Dans Tiyatrosu ve çeşitli müzelere ev sahipliği yapan Palais de Chaillot (Chaillot Sarayı)’un yanından çekebilirsiniz.
(Palais de Chaillot) Chaillot Sarayı
Paris’in 16. bölgesinde bulunan Chaillot Sarayı, Uluslararası Sergi Sarayı için eski Trocadéro Sarayı’nın kalıntıları üzerine inşa edilmiş. Art-Deco tarzında inşa edilen saray, uzun beyaz sütunlardan oluşan iki ayrı geniş yay şeklinde binadan oluşuyor. Sağda ve solda dörder adet altın varaklı yedi kadın ve bir erkek heykeli var. Trocadéro Meydanı’nda bulunan sarayın bahçesinde çeşmeler, fıskiyeli havuz, taş ve bronzdan yapılmış birçok heykel bulunuyor. Sarayın terası Eyfel’in en güzel fotoğraflarının çekildiği yer olduğu için etrafı her daim kalabalık ve hareketli. İçinde tiyatro, denizcilik, etnografya müzeleri ve akvaryum bulunan Chaillot Sarayı aynı zamanda 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin onaylandığı yer olma özelliğini taşıyor.
Cathédrale Notre Dame de Paris (Notre Dame Katedrali)
Dünya edebiyatının önemli ismi Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu (Notre Dame de Paris) adlı eserinden ve müzikalinden tanıdığımız dünyaca ünlü katedral, Fransa’nın önemli sembollerinden biri. Roma Katolik kiliselerinden olan Notre Dame, 12. yüzyılda inşa edilmiş. 128 metre uzunluğa sahip katedral iki kuleye sahip. Sanat eseri diyebileceğimiz işleme ve pencere süslemelerine sahip katedral, savaşlara rağmen 8 yüzyıldan fazla ayakta kalmayı başarmış ancak geçtiğimiz yıllarda elektrik kontağından çıkan yangında hasar görmüş ve şu anda tadilatta. Uğruna kitaplar yazılan, filmler çekilen katedral, kapılarını 2024 yılında ziyaretçilere açacak. O zamana kadar bu dantel gibi işlenmiş görkemli binayı katedralin çevresinde bulunan birbirinden ünlü restoranlarda Fransız mutfağının lezzetlerini tadarken veya kafelerde içeceklerinizi yudumlarken seyredebilirsiniz.
Butte Montmartre (Montmartre Tepesi)
Paris’in 18. bölgesinde bulunan, ‘ressamlar tepesi’ olarak da anılan Montmartre, küçük bir tepe üzerine kurulan otantik bir semt, şehrin en turistik yerlerinden biri. Paris’in en yüksek noktası olan Montmartre bütün bir gününüzü geçirebileceğiniz kadar güzel ve hareketli bir yer. Gece ve gündüz Paris manzarası izleyebileceğiniz en güzel noktalardan biri olan Montmartre’de yer alan sanat galerilerinde; Fransız ressamların eserlerini görebilir, sokak sanatçılarına portrenizi çizdirebilirsiniz. Arnavut kaldırımlı sokaklarında bulunan küçük dükkanlardan ve butiklerden hediyelik eşyalar alabilir, kafe ve bistrolarda yiyip içebilirsiniz. Dünyaca ünlü kabare Moulin Rouge (Kırmızı Değirmen) ve yine Paris’in en ihtişamlı yapılarından olan Sacre Coueur Bazilikası da bu bölgede bulunuyor.
Basilique du Sacré-Cœur (Sacre Coueur Bazilikası)
Harika bir manzaraya sahip olan bazilikada şehrin büyüleyici havasını solumak mümkün. 23 Temmuz 1874 tarihinde, Fransa-Prusya Savaşı sırasında hayatlarını kaybeden Fransızlar anısına, Fransız Ulusal Meclisi’nin sunduğu bir kanunla inşasına karar verilmiş. Yapımını Fransız mimar Paul Abadie üstlenmiş. Sacré Coeur, ‘Kutsal Kalp’ anlamına geliyor. Şehrin en görkemli kiliselerinden biri olan yapı; mimarisi ve bembeyaz rengiyle büyüleyici görünüyor.
La Seine (Sen Nehri)
Paris’in can damarı olan 776 km uzunluğundaki Sen Nehri; Burgonya’dan doğup Le Havre yakınlarında Manş Denizi’ne dökülüyor. Şehri 13 km boyunca ikiye bölen nehrin ortasında birbirine köprüyle bağlanan iki küçük ada var. Şehre ilk yerleşim bu adalardan Notre-Dame de Paris’in yer aldığı Ile de la Cite’de olmuş. Taş duvarların arasından akan nehir ve çevresi, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.
Hangi mevsimde olursanız olun Seine Nehri kıyısında dolaşmak, hediyelik eşya, kartpostal, poster satan sokak satıcılarından alışveriş yapmak, nehrin kenarındaki banklarda dinlenmek oldukça keyifli ama en keyiflisi tekne turu yaparken şehri keşfetmek.
Gezi esnasında nehrin üzerinde bulunan onlarca köprüyü ve anıt binaları yakından görebilirsiniz. Nehrin üzerindeki köprülerin en gösterişlisi ve popüler olanı, altın varaklı heykel ve kabartmaları ile Pond Alexandre III (3. Alexandre Köprüsü). Paris’teki düğün fotoğraflarının çoğu bu köprüde çekiliyormuş.
La Statue de la Liberté (Özgürlük Heykeli)
Amerika’nın Newyork şehrinde bulunan Özgürlük Heykeli’ni hepimiz biliriz; birçok film ve dizide görmüşüzdür. Bakırdan yapılmış olan heykel, Fransa tarafından 100. kuruluş yıldönümünde ABD’ye hediye edilmiş. 1884-1886 yılları arasında inşa edilen heykelin daha küçük boyutlarda bir kopyası da Paris’te bulunuyor. Atlas Okyanusu’na doğru bakan heykeli en net tekne turu yaparken, nehrin ortasında görebilirsiniz. Eyfel Kulesi ile birlikte Seine Nehri’nde heybetli bir şekilde duran heykelin bol bol fotoğrafını çekebilirsiniz. Ayrıca tekne gezisinde Sen Nehri boyunca bulunan çok sayıda köprüyü (En ünlüleri Pont Alexandre III ve Pont Neuf) ve anıt binaları yakından görebilirsiniz.
‘Paris’te gezilecek, görülecek çok yer var’ demiştim. Bu muhteşem şehri tam manasıyla anlatmaya, yazmaya kalksam, ansiklopedi serisi olur. Dolayısıyla birkaç sayfa ile anlatmak oldukça zor. Bir sonraki sayıda kaldığımız yerden devam etmek üzere; sağlıcakla kalın.
NASIL ARANDI: #müzeyyen topçu tan # paris # gezi # gezi yazısı # fransa # ömer tan
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...