Dünyanın dönüş hızı arttı mı nedir, yetişemiyoruz aylara, mevsimlere. Yaz bitti, sonbahar geldi derken, göz açıp kapayana kadar geldik sonbaharın sonuna, kasım ayına…
Sararan ve dökülen yapraklarla hüzünlüdür sonbahar; kasım ayı ise ağlayan gözleridir sonbaharın. Yazın alabildiğine mavi olan gökyüzünü kaplayan gri bulutlarla kurşun gibi ağırdır hava, şairin dediği gibi… Kasımın hüzünlü olmasının bir sebebi de büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bedensel olarak aramızdan ayrıldığı ay olmasıdır. Bulutlar, Atamızın ardından akıtırken gözyaşlarını, rüzgar üzüntüsünü, öfkesini delice eserek, tozu dumana katarak gösterir. Camları döven sağanak yağmura bakarken pencere önünde, duygulu bir ezgi geliverir aklımıza…
Manastırın ortasında,
Var bir havuz,
Canım havuz,
Bu yurdun kızları hepsi de yavuz,
Biz çalar oynarız.
Manastırın ortasında var bir çeşme,
Canım çeşme.
Bu yurdun kızları hepsi de seçme,
Biz çalar oynarız.
Manastırın ortasında var bir pınar,
Canım pınar.
Bu yurdun kızları hepsi de çınar,
Biz çalar oynarız.
Bu Rumeli türküsünü duymayan, bilmeyen yoktur sanırım. Duygulu bir ezgisi olan bu türkü; Atamızın sevdiği türkülerden biridir. Atamızın okuduğu ve şu anda müze olan Manastır Askeri İdadisi (Lise)’nin bulunduğu, türküde ismi geçen Manastır nam-ı diğer Bitola’yı anlatacağım bu sayıda...
***
Eşimle birlikte yıllardır büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu askeri liseyi ve Manastır şehrini merak ediyor ve görmek istiyorduk. Bu zamana kadar Selanik’e birkaç defa gittiğimiz halde Manastır’a gitmek için bir türlü fırsatımız olmadı. Neyse ki kısmet bu yıla; Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılınaymış…
100. yıl demişken; Kocaeli’de iki girişimci kadın “Kocaeli Life Dergisi”ni kurup, yıllarca başarılı bir şekilde yoluna devam edebiliyorsa, biz kadınlar bu dergide yazabiliyorsak, Cumhuriyetimizin bize verdiği hak ve özgürlükler sayesindedir. Bu vesileyle başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve yüce Türk milletinin; kanı, canı, sonsuz emekleriyle kurulan Cumhuriyetimizin 100. yılını kutluyor, kurucu babalarımızı sonsuz şükran, minnet ve saygıyla anıyorum. “Cumhuriyetimizi tüm değerleriyle sonsuza kadar yaşatmak, asli görevimizdir” diyerek, ziyaretimiz esnasında attığımız her adımımızda Atamızı andığımız Manastır (Bitola)’ı anlatmaya başlıyorum.
Manastır (Bitola)
Başkent Üsküp’ten sonra Kuzey Makedonya’nın ikinci büyük şehri olan Manastır (Bitola), ülkenin güneybatısındaki Pelagonya Vadisi’nin güneyinde, Yunanistan’ın 14 km kuzeyinde yer alıyor.
Şehrin Türkçe ve Arnavutça’da “Manastır” diye geçen ismi Grekçe “Monastiri” kelimesinden geliyor. Makedonca “Bitola” olan ismi ise Osmanlı döneminden sonra kullanılmaya başlanmış. Eski kilise Slavcasındaki manastır veya konut anlamına gelen “Obitel” den türetilmiş.
Güneybatı Makedonya’nın ekonomi, sanayi, tarım, eğitim ve kültür merkezi olan şehir; coğrafi olarak da önemli bir konumda yer alıyor. Balkanlar ile Orta Avrupa arasındaki geçiş güzergâhı üzerinde ve Adriyatik Denizi’ni Ege Denizi ile güneye ve Orta Avrupa’ya bağlayan önemli bir kesişme noktasında yer alıyor. Deniz seviyesinden 615 metre yükseklikte olan şehir, 2 bin 601 metre yüksekliğindeki Pelister (Baba Dağı) Dağı’nın eteklerine kurulmuş. Şehrin içinden Dragor Nehri geçiyor. Nadir bulunan çam türleriyle muhteşem bir flora ve faunaya sahip olan Pelister Dağı; milli park olmasının yanı sıra aynı zamanda kayak merkezi ile turistlerin tercih ettiği lokasyonlardan biri. Başkent Üsküp ve turistik Ohrid ile karşılaştırıldığında biraz kasaba görünümünde olsa da Makedonya’da kurulan en eski şehirlerinden biri.
Tarihçe
Şehir, M.Ö. 4. yüzyılda, tarihteki ünlü komutanlardan biri olan Büyük İskender’in babası Makedonya Kralı II. Philip tarafından kurulmuş. Şehrin ilk yerleşim yeri, Ege Denizi’ni Adriyatik’e bağlayan eski Roma yolu üzerinde bulunan Heraclea Lyncestis kenti. M.Ö. 148’de Roma kolonisi olan şehir, 476’da Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesi ile Doğu Roma himayesine girmiş. 6. yüzyılın sonları, 7. yüzyılın başlarında birçok kilise ve manastırın inşasının ardından dini bir merkez haline gelmiş. 976-1014 yılları arasında Bulgarların yönetiminde olan şehir, 1014’te Çar Samuil’in ölümünden sonra yeniden Doğu Roma hâkimiyetine girmiş. 1382’de I. Murat döneminde Timurtaş Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmış ve Manastır adıyla anılmaya başlanmış. Anadolu’dan getirilen Türkmenler buraya yerleştirilmiş. 530 yıl Osmanlı idaresinde kalan şehir, Rumeli vilayetinin ileri gelen şehirlerinden biri halini almış. Balkan Savaşları başladığında 14-18 Kasım 1912’de Sırp işgaline uğramış ve Osmanlı idaresinden çıkmış. I. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Yugoslavya Krallığı’na bağlanıp, merkezi Üsküp olan Vardar eyaletine katılmış. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni kurulan komünist Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyetten biri olan Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti ve nihayetinde bağımsızlığını ilan etmiş olan Kuzey Makedonya Cumhuriyeti sınırları içindedir.
Manastır Askeri İdadisi
Osmanlı döneminde Makedonya’nın önde gelen idari merkezlerinden olan Manastır, Mustafa Kemal Atatürk ve Osmanlı subaylarının yetiştiği Askeri İdadi’nin bu şehirde olması sebebiyle daha da kıymetli olmuş. 1846 yılında inşa edilip, 1847-1848’de eğitim-öğretim yılına başlayan okul, 1892 yılından itibaren yatılı okul olarak hizmet vermeye başlamış. Okulun öğrenci sayısı artınca, mevcut binası yetmemeye başlamış ve yeni bir bina inşa edilerek, 29 Ekim 1895’te resmi açılışı yapılmış. Bu okulda başta Mustafa Kemal Atatürk (1896-1899) olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasileri yetişmiş. 1909 yılının sonuna kadar eğitime devam edilen okulun binaları, 1934’ten sonra müze olarak kullanılmaya başlanmış. Günümüzde Milli Enstitü ve Müzesi olarak hizmet vermeye devam eden iki katlı bina 19. yüzyıl Osmanlı askeri mimarisinin tipik özelliklerini taşıyor. Bina girişindeki tabelada; “Çağdaş Türkiye’nin yaratıcısı ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk 1899 yılında Askeri İdadi’yi bu binada bitirdi” ibaresi yer alıyor.
Dikdörtgen şekilde inşa edilen binanın ortasında açık bir avlu bulunuyor. Dış duvarlara bakan kısımlara odalar, avluya bakan kısımlara ise koridorlar yerleştirilmiş. Bütün odalar bu geniş koridorlara açılıyor. Biri uzun, diğeri kısa binada olmak üzere okulun iki giriş kapısı bulunuyor. Giriş kapıları ve avluya açılan yüksek kapılar yuvarlak kemerli şekilde inşa edilmiş. Ferforje bir kapıdan girilen bahçede çeşitli tarihi eserler ve Makedon Devrimci Örgütü’nün kurucularından olan Dame Gruev’in heykeli bulunuyor. Yine bahçenin yan tarafında birkaç top arabası sergileniyor.
Müze üç bölümden oluşuyor: Mustafa Kemal Atatürk Anı Odası, Arkeoloji Müzesi ve 19- 20. yüzyıl Kent Evi Odası. Atatürk Anı Odası, binanın üst katının sol tarafında.
Odaya girer girmez Atatürk’ün tunçtan büstü ve altında Türkçe ve Makedonca ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ yazısı karşılıyor ziyaretçilerini. Sağ tarafa dönünce tunçtan yapılmış okul üniformalı heykeli var ve altında “Mustafa Kemal Manastır Askeri İdadi öğrencisi 1896-1899” yazıyor. Bu heykel Genelkurmay Başkanlığı tarafından yaptırılmış ve Atatürk Anı Odası’na hediye edilmiş. Birkaç adım sonra bir tarafında Türk, diğer tarafında da Makedon bayrağı bulunan bir platformda büyük bir Atatürk büstü ve ön tarafında ziyaretçilerin düşüncelerini yazdıkları anı defterinin olduğu kürsüyü görüyorsunuz…
Odanın devamında 2005 yılında Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Atatürk’ün hayatını anlatan Türkçe, İngilizce ve Makedonca bir belgesel izlenebiliyor.
100 metrekare civarındaki odada camekanlı vitrinlerde Atamızın büyütülüp çerçevelenmiş hüviyeti, ders notları, kılıcı, askeri kıyafetleri gibi kişisel eşyaları ve savaş çizimleri gibi orijinal belgeler sergileniyor. Çanakkale Savaşı, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’un anlatıldığı tablolar, fotoğraflar, kitaplar, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılarak hediye edilen Atamızın askeri kıyafetli balmumu heykeli ve ilk aşkı Eleni Karinte’nin Atamıza yazdığı mektup...
Anı odasını gezerken duygulanmamak, hüzünlenmemek elbette mümkün değil. Atamızın ve silah arkadaşlarının, özgürlük, bağımsızlık ve vatan sevdasının temellerinin atıldığı bu okulda bulunmak, ülkemizin kaderinin değişmesine sebep olan bilgi ve bilincin bu duvarlar arasında geliştiğini düşünmek, insanı nasıl hüzünlendirmesin ki…
Anı defterine minnet dolu düşüncelerimizi ifade eden satırları yazdıktan sonra binanın sağ tarafında yer alan Arkeoloji Müzesi’ne geçiyoruz. Bu bölümünde; Bitola’daki arkeolojik kazılarda bulunan eserler sergileniyor.
Müzik aletlerinin bulunduğu büyük bir salon, resim atölyesi, Makedon halkının yerel kıyafetleri, yaşam tarzlarını anlatan ev eşyaları, objeler, resimler, fotoğraflar ve heykellerin sergilendiği 19- 20. yüzyıl Kent Evi Odalarını dolaştıktan sonra şehrin merkezini görmek için müzeden ayrılıyoruz. Birkaç yüz metre yürüdükten sonra şehrin en önemli sokağı olan Sirok Sokak’ta buluyoruz kendimizi.
Shirok Sokak (Şirok/Geniş Sokak)
Şehrin, ülkenin hatta Balkanlar’ın en ünlü ve en güzel caddesi olarak bilinen Shirok Sokak, kültürel miras olarak koruma altına alınmış. Şehrin merkezinde trafiğe kapalı olan bu geniş sokak, şehir parkından Magnolia Meydanı’na kadar uzanıyor.
Caddede sağlı sollu mağazalar, mütevazı dükkanlar, kafeler, restoranlar, oteller ve 19. yüzyıldan kalma neo-klasik binalar bulunuyor. Bu binaların arasında 1856 yılında Fransız misyonerler tarafından inşa edilen Katolik kilisesi, mimarisi ile öne çıkıyor. Sokaktaki evlerin bir kısmı devlete ait ancak çoğu özel mülkiyette.
Üzücü bir durum ama kanun olmasına rağmen sokakta ve şehirdeki mülk sahiplerinin çoğu bakımını yaptırmadığı için bazı binalar deyim yerindeyse dökülmeye başlamış. Gündüz sakin olan sokak, akşam saatlerinde kalabalıklaşmaya başlıyor. Gençlerin ve turistlerin yoğunlukta olduğu mekanlarda, eğlenceler geç saatlere kadar sürüyor.
Ülkemizin de arasında bulunduğu birçok ülkenin dış temsilcilikleri burada olduğu için Manastır ‘konsolosluklar şehri’ olarak da anılıyor. Bu binaların çoğu Shirok Sokak’ta.
Magnolia Square (Manolya Meydanı)
Şehrin merkezi olan meydana geldiğinizde sizi eski şehrin kurucusu olan II. Philip’in siyah mermerden bir kaidenin üzerinde, 8.5 metre yüksekliğinde, şaha kalkmış at sırtındaki heykeli karşılıyor. Heykelin hemen yanında fıskiyelerin senkronize çalıştığı Vergina Güneşi* şeklinde yapılmış bir çeşme bulunuyor. Akşamları müzik ve ışık efektleri ile fıskiyeler görsel şölene dönüyor. Meydanda dinlenmek için konulan banklara oturup soluklanırken, şehirde görülmesi gereken birçok eserin ve Osmanlı mimarisiyle yapılmış binaların bu meydana baktığını görebiliyorsunuz.
St. Dimitrij Church (Aziz Dimitrij Kilisesi)
Günümüzde Bitola’nın merkezi kilisesi konumunda olan ve bütün Hristiyan bayramlarına, düğün ve vaftiz törenlerine ev sahipliği yapan kilise olmasına rağmen Manolya Meydanı’ndan baktığınızda kiliseyi göremiyorsunuz. Bunun sebebi ise 1726’da inşa edilen ama bir yangında hasar gören şapelin yerine, Türk yetkililerden alınan özel izinle, 1830 yılında inşa edilmiş olması. O dönemde alınan izne göre, çevredeki camilerden daha alçakta, mütevazı ve sıradan bir yapı olması gerekiyordu. Dışının aksine kilisenin içi oldukça zengin bir şekilde dekore edilmiş. Kilisenin çan kulesi, Sırp Mimar Alexandar Deroko tarafından 1936’da inşa edilmiş.
Saat Kulesi
1664 yılında “Mahmut Bey” tarafından yaptırılan saat kulesi çeşitli sebeplerle harap olmuş ve 1830’da yeniden inşa edilmiş. Kesme taştan inşa edilen kule dikdörtgen bir kaideye sahip ve yaklaşık 30 metre yüksekliğinde. Tepeye yakın kısmında demir çitli bir terası olan kulenin üzerine, 1912’de Osmanlı’nın Balkanlar’dan ayrılmasıyla birlikte haç konulmuş, rakamlar Roma harflerine çevrilmiş.
Her altı saatte bir “Bitola Babam Bitola“, “Biljana Platno” gibi Makedon ezgileri çalan müzik mekanizmasının olması sebebiyle Bitola’da yaşayan insanlar güne bu şarkıyla başlayıp günün bitmek üzere olduğunu bu şarkıyla öğreniyor.
Melek Kanatlı Erkek Heykeli
Meydandaki parkta saat kulesinin hemen önünde bronzdan yapılmış melek kanatlı bir erkek heykeli görüyoruz. 2001 yılında yaşanan iç çatışmada ölenlerin anısına yapılan heykel, Bitola’nın yeniden doğuşunu ve dirilişini simgeliyor.
***
Osmanlı’nın 500 yıldan fazla egemenliğini sürdürdüğü Bitola’da bıraktığı çok sayıda eser ve kamu binası var. Bu eserlerin en önemlilerinden olan Askeri İdadi’den ve saat kulesinden bahsettim. Diğer önemli eserlerden bahsedecek olursak:
Isak Dzamija (İshak Çelebi Cami)
1508-1509 yılları arasında Kadı İshak Çelebi tarafından inşa ettirilen cami, Bitola sınırları içerisindeki en büyük cami. Halk arasında İshakiye olarak da bilinen cami 50 metrelik minaresiyle dikkat çekiyor. Günümüzde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde I. dereceden kültürel miras olarak kabul edilen cami, ibadete açık.
Jeni Djamija (Yeni Cami / Kadı Mahmud Efendi Camii)
Manastır kadısı Mahmud Efendi tarafından 1550’li yıllarda inşa ettirilen cami, saat kulesi, İshak Çelebi Camii ile birlikte kent meydanındaki üç önemli yapıdan biri. Çiçek motifli kubbeleri, iç mekanda kullanılan çinileri ile cami, Manastır’daki Osmanlı ibadethaneleri arasında en zengin süslemelere sahip. Caminin kuzeybatı ucunda 39 metre yüksekliğinde tek minaresi bulunuyor.
Bezisten/Covered Bazaar (Bedesten/Kapalı Çarşı)
15. yüzyılda inşa edilen bu kapalı çarşı, Rumeli Beylerbeyi, Koca Davut Paşa tarafından yaptırılmış. O dönemde sık yaşanan soygun ve yağmalardan dolayı, çarşının emniyetli olması için yapımına çok önem verilmiş ve sağlam malzemeler kullanılmış. Çarşı, II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar çeşitli eşya ve kumaşların satıldığı, kapalı çarşı olarak hizmet vermiş. Bugün modern donanımlı mağazaların bulunduğu bir ticaret merkezi olarak hizmet veriyor.
Heraclea Antik Kenti
Şehrin merkezine üç kilometre mesafede olmasına rağmen, zamanımız olmadığı için Heraclea Antik Kenti’ne ne yazık ki gidemedik. Çoğu toprak altında olan antik kentin tiyatrosu, bazı binaları çıkarılmış. Yer mozaiklerinin büyük çoğunluğunun sağlam çıkması sevindirici. Kazılarda bulunan eserlerin çoğu Üsküp Müzesi’nde sergileniyormuş.
Ne zaman ve nasıl gidilir?
Her mevsimi ayrı güzel olan Balkan ülkelerine gezginler; eylül-aralık ve nisan-temmuz ayları arasında gitmeyi tercih ediyor. Eğer kendi aracınızla gitmeyecekseniz, otobüslü veya uçaklı Balkan turlarına katılarak Bitola’yı ziyaret edebilirsiniz.
Nerede kalınır?
Bitola, ülkenin ikinci büyük şehri ama gezilecek ve görülecek yerler yürüme mesafesinde olduğu için günübirlik ziyaretle önemli noktaların çoğunu görebilirsiniz. İki-üç günde ise şehrin altını üstüne getirebilir hatta köylerini gezebilirsiniz. Biz şehre Üsküp’e giderken uğradığımız ve asıl amacımız Askeri İdadi’yi görmek olduğu için konaklamadık ama tekrar ziyaret edecek olursak, şehrin tarihi havasını soluyabilmek için Shirok Caddesi’ndeki tarihi binalarda hizmet veren otellerden birinde kalmayı tercih ederim. Ayrıca belirtmeliyim ki şehirde herkesin kesesine göre çok sayıda hotel, hostel ve kiralık ev seçenekleri mevcut…
Satırlarıma Mark Twain’in “Öğrenmek istiyorsan seyahat etmelisin” sözüyle son vermek istiyorum, sağlıklı kalın.
*Vergina Güneşi: M.Ö. 6 ve 2. yüzyıllar arasında Antik Helen ve Makedon sanatında kullanılan on altı ışın demetinden oluşan sekizgen bir yapıya sahip olan güneş sembolü.
NASIL ARANDI: #müzeyyen topçu tan # gezi yazısı # köşe yazısı # manastır # rumeli # bitola # mustafa kemal atatürk # makedonya