Litvanya
Letonya’nın başkenti Riga’yı keşfettikten sonra Baltık gezimizin dördüncü durağı olan Litvanya’ya doğru yola çıktık. Bir önceki yazımda belirttiğim gibi Baltık ülkeleri arasındaki mesafe çok kısa; 3-4 saatte bir ülkeyi geçip, başka bir ülkeye varıyorsunuz. Litvanya Cumhuriyeti, Baltık Denizi’nin doğu kıyısında yer alan bir ülke. Kuzeyde Letonya, güneyde Polonya, doğuda Belarus ve batıda İsveç ile deniz sınırı bulunuyor. Ülkede Litvanca konuşuluyor ki Letonca ile birlikte Baltık dil ailesinin hayatta kalan iki dilinden biri… İnsani gelişme endeksinde ve dünya mutluluk raporunda üst sıralarda yer alan Litvanya; Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Schengen Anlaşması, Euro Bölgesi, NATO ve OECD üyesi. Zengin tarihi, kültürel mirası ve doğal güzellikleriyle dikkat çeken Litvanya hem tarih meraklıları hem de doğa severler için keşfedilmesi gereken ülkelerden biri.
Litvanya devleti, Yüksek Orta Çağ’da, bazı tarihçilere göre 11. bazılarına göre ise 13. yüzyılda kurulmuş. Aklımızda kalır mı ya da bilgi olarak işimize yarar mı bilmem ama yazayım: Litvanya’nın tek taç giymiş kralı ve ilk vaftiz edilmiş hükümdarı Mindaugas, Litvanya’nın kurucusu olarak kabul ediliyor. Mindaugas, Litvanya kabile topraklarını birleştirerek Litvanya Krallığı’nı kurmuş… 14. yüzyılda, Litvanya Büyük Dukalığı, günümüzdeki Litvanya, Belarus, Ukrayna, Polonya ve Rusya’nın bazı bölgelerini kapsayan; Baltık’tan Karadeniz’e kadar uzanan Avrupa’nın en büyük ülkesi haline gelmiş. Lakin tarih boyunca Rus İmparatorluğu, Fransız İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu, Polonya, Sovyetler, Nazi Almanyası tarafından Litvanya toprakları işgal veya ilhak edilmiş. En nihayetinde 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş.
***
Baltık turuna çıkmadan önce Baltık ülkeleri hakkında az çok bilgi sahibiydim ama hangisi hangisidir -özellikle Letonya ile Litvanya’yı- karıştırıyordum. Şehir isimleri çok yabancı geliyordu. Uzmanlara göre bilgiyi “yüzde on okuduklarımızla, yüzde yirmi duyduklarımızla, yüzde otuz gördüklerimizle, yüzde elli gördüklerimiz ve duyduklarımızla, yüzde yetmiş konuşurken söylediklerimizle, yüzde doksan bir şeyi yaparken söylediklerimizle” kavrayabiliyormuşuz. Gerçekten de öyle! Baltık ülkelerinin isimlerini karıştırırken şimdi değil şehirlerinin, kasabalarının bile ismini hatta tarihini biliyorum. Mark Twain boşuna dememiş “Öğrenmek istiyorsan, seyahat etmelisin” diye. O halde yolculuğumuz başlasın!
***
Yol boyunca yine yemyeşil ağaçlar, düzgün görünümlü tarlalar, tek tük şirin evler, ara ara yağmurlarını bırakan bulutlar; yolculuğumuza eşlik etti. Rehberimiz yol boyunca ziyaret edeceğimiz Trakai ve Vilnius hakkında bilgiler verdi. Otelimiz başkent Vilnius’ta idi ama otele gitmeden önce Vilnius’un 28 km güneybatısında yer alan tarihi ve turistik bir kasaba olan Trakai’yı ziyaret edeceğimizi söyledi. Riga’dan Trakai’a yolculuğumuz yaklaşık dört saat sürdü. Karay Halkı Müzesi (Serajos Sapsalo Karaimu Tautos Muziejus) yakınlarındaki bir parkta otobüsümüz park etti. Rehberimiz bölgeyi keşfetmemiz için serbest zaman verdi.
Trakai
Trakai on bir buçuk kilometrekare alan üzerine kurulu küçük, şirin bir kasaba. Altı bine yakın nüfusu var. Geçmişte Litvanya Büyük Dukalığı’nın merkezi olan yerleşim; UNESCO Dünya Karma Miras Geçici listesinde yer alan, göllerle çevrili bir alan olan Trakai Tarihi Milli Parkı’nın ortasında bulunuyor. Sekiz bin hektardan fazla alanı olan milli parkta otuzdan fazla göl bulunuyormuş… Trakai’da tarih boyunca Karaylar, Tatarlar, Litvanyalılar, Ruslar, Yahudiler ve Polonyalılar yaşamış. Adları geçmişken Karaylardan yani Karay Türklerinden biraz bahsedeyim.
Orta Asya’dan gelen en eski Kıpçak kavmine ait bir Türk topluluğu olan Karayların bölgedeki geçmişi 14. yüzyılın sonlarına dayanıyor. 1398’de Litvanya Büyük Dükü (Grandük) Vytautas, Kırım Savaşı’ndan dönerken beraberinde asker ve sivillerden oluşan Karay ve Tatar ailelerini getirerek bölgeye yerleştirmiş. Karay askerleri ve aileleri Trakai’daki iki kale arasında kalan alana yerleştirilerek, kaleleri ve Ada Kale’ye giden köprüleri korumakla görevlendirilmiş. Tatarlar ise şehrin güney ve batı bölümünü korumaları için yerleştirilmiş. Ancak Tatarlar daha sonraki yüzyıllarda Trakai’dan ayrılmış. Günümüzde Vilnius’a 40 kilometre uzaklıktaki Kırk Tatarlar (Keturiasdesimt Totoriu) Köyü’nde az sayıda Tatar yaşıyor. Dünyanın farklı ülkelerine dağılmış olan Karay Türklerinin büyük bölümü ise hala Trakai, başkent Vilnius ve Litvanya’nın diğer şehirlerinde yaşıyorlarmış.
Otoparktan şehrin merkezine doğru yürürken sağlı sollu tek katlı yüksek çatılı evlerin arasından geçtik. Çoğunu Karay Türklerinin inşa ettiği bu evlerin bir özelliği varmış. Diğer Baltık veya Avrupa şehirlerinde dolaşırken pencerelerine dikkat etmemiştim aslında ama bu evlerin ön cephelerinde üç pencere bulunuyor. Bu pencerelerden biri Tanrı, biri Grandük Vytautas, diğeri ise konuklar içinmiş. Algıda seçicilik işte, bilgiyi alınca bütün evlerin pencerelerini saydık! Daha önce 18. ve 19. yüzyıllarda Büyük Britanya, Fransa gibi ülkelerde altıdan fazla penceresi olanlara pencere vergisi getirildiğinden, vergi vermemek için pencereleri ördüklerini duymuştum ama ön cephede üç pencere mevzuunu duymamıştım. Bundan sonraki gezilerimizde, evlerin ön cephe pencerelerine daha dikkatli bakacağım! Kışın çok kar yağdığı için kar birikmesin diye çatıların oldukça dik olması ve çatı katındaki oda pencereleri zaten bilinen bir özellik. Yine kasabadaki evlerin rengarenk olması da bir gelenekmiş.
Biz bu şirin evlerle kaplı sokağı yürüyerek, hediyelik eşya satan küçük dükkanların ve kafelerin sıralandığı göl kenarındaki merkeze geldik. İlk dikkatimizi çeken, gölün ortasındaki adada, kırmızı renkli kuleleri ile heybetli bir şekilde duran kale oldu. Gölün kenarında tur yapan tekneler sıralanmıştı. Bazı arkadaşlarımız tekne turunu tercih ederken, biz adadaki kaleyi daha yakından görmek için uzunca bir ahşap köprüden küçük ve sakin adaya geçtik.
Trakai Ada Kalesi
Kalenin yapımına 14. yüzyılda Galvė Gölü’ndeki adalardan birinde, Litvanya Büyük Dükü Kestutis zamanında başlanmış ve 1409 civarında oğlu Büyük Vytautas tarafından tamamlanmış. Litvanya Büyük Dukalığı’nın ana merkezlerinden biri olan Trakai için kale büyük stratejik öneme sahipmiş. Zamanla askeri önemini kaybetmiş ve ikametgaha dönüşmüş. Daha sonraları hapishane olarak kullanılmış. 17. yüzyılda yapılan savaşlar esnasında hasar görmüş ama tekrar inşa edilmemiş. Bakımsız bir halde dururken 19. yüzyıl başlarında inşa planları yapılmaya başlanmış. En nihayetinde, Sovyetlerin karşı çıkmasına rağmen 1950- 1960’larda kale yeniden inşa edilmiş ve içine Trakai Tarih Müzesi kurulmuş.
Kaleyi ziyaret edip, adayı dolaştıktan sonra göl kenarındaki hediyelik eşya stantlarından ufak tefek hediyelik eşyalar aldık ve Vilnius’a gitmek üzere otobüsümüze bindik. Litvanya’nın başkenti ve en büyük şehri olan Vilnius’a giderken, yağmur yağmaya başladı. Trakai ile Vilnius’un arası yarım saat sürüyor. Otelimize gidene kadar da şehrin görülmesi gereken birçok yerini panoramik olarak gördük. Otelimize hızlıca yerleştikten sonra akşam yemeği için çıktık. Yağmur dinmişti. Kısa bir şehir turundan sonra açık olan bir pizzacıda bir şeyler atıştırıp, otelimize döndük.
Vilnius
Vilnius tarihi dokusu ve kültürel zenginlikleriyle sadece Litvanya için değil Baltık ülkeleri için de önemli bir şehir. Barok ve Gotik mimarinin en güzel örneklerinin olduğu eski şehir bölümü, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Yüzyıllar boyunca inşa edilen bin beş yüze yakın tarihi eseriyle Avrupa’nın en büyük ve en iyi korunmuş eski şehirlerinden biri. İsmi Litvanca’da ‘dalgalanma’ anlamına gelen Vilnia nehrinden gelen Vilnius’un nüfusu yaklaşık altı yüz bin civarında. Vilnius, Avusturya’nın Linz şehriyle birlikte 2009 Avrupa Kültür Başkenti seçildi.
Şehre girdiğinizde zengin tüccarların prestijli binalarının yanında Sovyetler zamanında yapılan ruhsuz binalar ile yakın zamanda yapılmış cam kaplı gökdelenlerin iç içe girdiklerini görüyorsunuz. Litvanyalılar, Sovyetler döneminden kalan binaların tamamını yıkıp yerine yenilerini yapmak istiyorlarmış, eh haklılar. 50 yıl zulüm gördükleri Sovyetlerin izlerini silmek istemeleri çok normal. Köprülere ve şehrin muhtelif yerlerine dikilen Sovyet heykellerini yıkmışlar ancak başta yaşlılar olmak üzere alt gelir grubundaki vatandaşların yeni bina yaptıracak ekonomileri olmadığı için konutların tamamını yenileyememişler. Bu arada şehrin dronla çekilmiş videolarını izledim, Sovyet binaları gerçekten ruhsuz ama onlar bile bir uyum içinde yapılmış, şehirde bizdeki gibi çarpık kentleşme görülmüyor, sadece yoksulluk göze çarpıyor.
Vilnius çok büyük bir şehir olmadığı için yürüyerek keşfedilebilir. Zamanınız sınırlıysa şehri gezmeye “Old Town” yani eski şehirden başlamak mantıklı. Şehrin görülmesi gereken en önemli yerlerinin başında; Şafak Kapısı, Gediminas Kulesi, Vilnius Katedrali, Çan Kulesi ve Užupis Cumhuriyeti geliyor.
Vilnius Old Town-Şafak Kapısı
Şafak Kapısı, Vilnius’ta bulunan en önemli tarihi, kültürel ve dini anıtlarından biri. 16. yüzyılda Litvanya Büyük Dukalığı’nın başkenti olan Vilnius şehrinin savunma tahkimatlarının bir parçası olarak inşa edilmiş ve o dönemlerde inşa edilen on şehir kapısından ayakta kalan tek kapı. 16. yüzyılda inşa edilen şehir kapıları genellikle şehri saldırılardan korumanın yanı sıra gelen-giden yolcuları kutsamak amacıyla dini eserler de içeriyormuş. Şafak Kapısı’nda bulunan şapelde de Meryem Ana’nın bir ikonu var. Keskin Kapı olarak da adlandırılan tarihi şehir kapısı, aynı zamanda Katoliklerin önemli bir hac yeri. Komşu ülkelerden çok sayıda Katolik buraya hacı olmak için gelip, düzenlenen ayinlere katılıyor ve adaklar adıyor. Kapının altından dua ederek geçtiklerinde günahlarından arındıklarına inanıyorlar. Vilnius Old Town’ı gezmek için güzel bir başlangıç noktası. Kapıdan geçtikten sonra her biri birbirinden güzel tarihi binaların hangisine bakacağınızı, hangisinin fotoğrafını çekeceğinizi şaşırıyorsunuz.
Yol boyunca her birinin ayrı bir hikayesi bulunan onlarca binadan en dikkat çekenler Kutsal Üçlü Manastırı, Aziz Teresa Kilisesi, Başbakanlık Sarayı, Belediye Sarayı ve şanlı Türk Bayrağımızın dalgalandığı T.C. Büyükelçiliği binasını görüyoruz. Büyük meydanlar ve parklar da ihmal edilmemiş tabii. Cadde ve meydanlarda bulunan her biri birbirinden ilginç tarzda süslenen restoran, kafe ve mağazaları da -keşfetmek için ekstra bir gün ayırmak lazım- söylemeden geçmeyeyim.
Başkanlık Sarayı
Eski şehirde anlatacak çok bina var ancak etrafında hiçbir duvarın, demir parmaklığın ve korumanın olmadığı Başkanlık Sarayı bu özelliğiyle de ayrıca dikkatimizi çekti. Tarihi 14. yüzyıla kadar uzanan saray iki kez ciddi yangın geçirmiş ancak önde gelen mimarların gözetiminde yeniden yapılandırılmış. Tarihte Rus Çarı ve Napolyon’un da ikametgah olarak kullandığı saray 1997’den beri Litvanya cumhurbaşkanının resmi ofisi olarak hizmet veriyor. Sarayın önündeki geniş Daukantas Meydanı devlet törenlerine ev sahipliği yapıyor. Ayrıca bu meydanda gösteri ve mitingler de yapılıyormuş. Yine meydanda tarihi binalardan biri olan Suazeliai Sarayı yer alıyor.
Başkanlık Sarayı, Vilnius Belediye Sarayı (Vilnius Town Hall), bohem görüntülü butikler vb. binaların önünde fotoğraflar çekildikten sonra Katedral Meydanına doğru yürüdük. Katedral Meydanı’ndaki Gediminas aşağı kalesinin surlarından biri olan Çan Kulesi’nden bahsetmeden önce -biz çıkmadık ama Vilnius’a girerken otobüsten gördük- yukarı kaleden bahsetmem gerekir.
Gediminas Kale ve Kulesi
Gediminas Tepesi’ndeki yukarı kale, Vilnius’un kurulduğu yer olarak biliniyor. Efsaneye göre tepenin civarındaki ormanda avlanan Litvanya Büyük Dükü Gediminas, geceyi burada geçirir. Rüyasında yüksek bir tepede uluyan devasa bir demir kurt ve ona ulumalarıyla eşlik eden bir sürü kurt görür. Rüyayı pagan rahibe yorumlatır. Rahip; demir kurdun, burada kurulacak bir kale ve şehri temsil ettiğini, şehrin Litvanya topraklarının başkenti ve yönetenlerin ikametgahı olacağını ve çok başarılı işler yapılarak tüm dünyanın tanıdığı bir şehir olacağını söyler.
Bunun üzerine tepeye yukarı kale inşa edilir. 10. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar kullanılan kalenin günümüzde ayakta kalan tek bölümü kulesi. Yürüyerek ya da füniküler ile çıkılabilen, içi müze olan kulenin önündeki platformdan ya da kulenin tepesinden eski ve yeni şehri panoramik olarak seyredilirsiniz.
Katedral Meydanı
Şehrin ve ülkenin en önemli sembollerinden biri olan devasa Katedral Meydanı’na geldiğimizde, meydanın ismini aldığı neoklasik tarzda yapılan Vilnius Katedrali ve aşağı kalenin kulesi olan Çan Kulesi tüm ihtişamıyla dikkat çekiyor. Meydandaki en önemli yapılardan biri olan katedral; Hristiyan azizler Stanislaus ile Ladislaus’a adanmış ve Litvanya’daki Katolik yaşamının kalbi olarak kabul ediliyor. Katedralin yanındaki - Beyaz renginden dolayı bana deniz fenerini çağrıştıran-Çan Kulesi’ne çıkıp, şehri seyretmek mümkün.
Şehirdeki önemli caddelerin kesişme noktasında yer alan, yıl boyunca devlet seremonilerine, konserlere, Noel pazarları ve yeni yıl kutlamaları gibi çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan meydanda; yüksek bir granit kaide üzerinde, elinde kılıç olan Vilnius’un kurucusu Gediminas’ı, sol ayağının altında rüyasında gördüğü kurdu temsilen granite oyulmuş bir kurt figürü ve arkasında at heykelini görüyoruz. Katedralin hemen arka bitişiğinde, dört yüzyıl boyunca Polonya-Litvanya Birliği’nin siyasi, idari ve kültürel merkezi görevini üstlenen Litvanya Büyük Dükleri Sarayı ve bahçesi yer alıyor. Meydanda fotoğraflarımızı çekip, katedralin içini gezdikten sonra Gediminas Bulvarı’na geçiyoruz.
Gediminas Bulvarı
Litvanya’daki devlet kurumlarının birçoğunun yer aldığı Vilnius’un ana caddesi olan ağaçlı, uzun ve geniş bir bulvar olan Gediminas Bulvarı, yürüyüş yapmak için oldukça ideal geniş kaldırımlara sahip. Ana cadde olmasına rağmen trafiğin fazla olmaması şaşırtıcı aslında. “Trafiğe kapalı mı?” diye düşündük ama birkaç araç ve bisikletin geçtiğini gördük. Binaların birinde siyahlara bürünmüş üç büyük kadın heykelini görünce merak edip karşıya geçtik ki Litvanya Ulusal Drama Tiyatrosu binasıymış.
Yeri gelmişken söyleyeyim; şehirde sanat, kültür ve eğitimle ilgili anlatacak çok şey var. Belki başka bir yazımda sadece bu konuya değinirim. Zamanı olanlar için caddenin her iki tarafında tarihi binalardaki restoran ve kafelerde dinlenip, bir şeyler atıştırmak; butik ve dükkanlardan alışveriş yapmak keyifli olabilir.
Užupis Cumhuriyeti
Vilnius’ta ilginç bir mahalle var. 1 Nisan 1997’de bağımsızlığını ilan etmiş bir cumhuriyet: Užupis Cumhuriyeti. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan, yedi bin kişinin yaşadığı bölge daha önce ihmal edilen tehlikeli bir yermiş. Mahalleye yerel sanatçılar taşınarak sanat galerileri açmış. Duvar resimleri ve ilginç sanat eserleri, butikler, el sanatlarının satıldığı dükkanlar, kafe ve restoranlar derken ortaya kült bir yer çıkmış. Litvanya dilinde “ırmağın öte yanında” anlamına gelen Užupis’te yaklaşık bin kadar sanatçı ikamet ediyormuş. Litvanya Devleti tarafından resmi olarak kabul edilmese de kendi anayasası, cumhurbaşkanı, 11 kişilik küçük bir ordusu, her mevsim için ayrı bir bayrağı var. Mahalleyi çok merak etmemize rağmen zamanımız olmadığı için gezemedik. Belki bir başka seyahatimizde gezeriz.
Dini yapılar
Litvanyalılar oldukça dindarlar. Vilnius’ta kırktan fazla dini yapı bulunuyor. Şehri gerek otobüsle gerekse yürüyerek gezerken karşımıza çıkan her biri mimari şaheser olan yapılardan birkaçı: Vilnius’un en eski yapılarından biri olan ve içinde Meryem Ana Heykeli’nin (Beyaz Kadın) bulunduğu Fransisken Kilisesi, Eski Şehir bölgesinde bulunan Roma Katolik kilisesi olan Aziz Catherine Kilisesi, Orsha Muharebesi’nde kazanılan zafer için Tanrı’ya şükran amacıyla inşa ettirilmiş bir Ruten kilisesi olan Kutsal Üçlü Manastır, Litvanya’nın Rus Ortodoks Piskoposluğu’na ait inşa edilirken yanına yoksul çocuklar için bir okul ve kütüphane ilave edilen Doğu Ortodoks kilisesi olan Aziz Meryem Ana Kilisesi…
Ne zaman gidilir?
İstanbul’dan Vilnius’a direkt uçuşlar var. Vilnius Uluslararası Havalimanı, şehir merkezine çok yakın (15 dakikalık mesafede) dolayısıyla şehre ulaşmak kolay. Gezginler Vilnius’a gitmek için genellikle yaz aylarını tavsiye ediyor, zira Baltık ülkeleri kışın epey soğuk oluyor. Ancak soğuktan etkilenmiyorsanız, kasım ayının sonlarında kurulup, aralık ayının sonuna kadar süren Noel pazarları ve kar manzaraları ile Vilnius kış aylarında da görülmeye değer.
***
Vilnius ile ilgili söylemeden geçemeyeceğim birkaç nokta daha var:
- Şehir, Polonya-Litvanya Birliği döneminde çok kültürlü nüfusuyla dikkat çekiyordu ve çağdaş kaynaklar onu Babil ile karşılaştırıyordu.
- II. Dünya Savaşı ve Holokost’tan (Yahudi soykırımı) önce Vilnius, Avrupa’nın en önemli Yahudi merkezlerinden biriydi. Öyle ki Napolyon şehre “Kuzeyin Kudüs’ü” ismini verdi.
- Vilnius, Sovyet yönetimi altındayken, şehirdeki insanların nasıl yaşadığı ile ilgili hikayelerin anlatıldığı rehberli yürüyüş turları yapılıyor. KGB Müzesi’nin yanındaki Lukiskiu Meydanı’nda gerçekleşen Sovyet zulmü anlatılıyor.
Bir sonraki macerada görüşmek üzere; seyahatle kalın.
NASIL ARANDI: #Kocaeli Life # aralık # gezi # Litvanya # tarih # kültür
Efsanelerle dolu Antik Yunanistan’ın zengin tarihi ve kültürel mirasını keşfederken, yeni yıla hazırlanan modern Yunanistan’a doğru zamanda bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Avrupa'nın en temiz, okuryazarlık oranı ve yaşam kalitesi en yüksek ve güvenli ülkesi olan Estonya’nın başkenti Tallinn; ülkenin finans, sanayi, siyasi, kültür merkezi ve ana liman kenti olarak biliniyor. Avrupa'nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Alanı listesinde olan Tallinn dünyanın en iyi on dijital şehri arasına girerek çağı yakaladığını da ispatlıyor.
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...