8 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip olan Bergama; İyon, Helen, Roma, Bizans uygarlıkları ve Osmanlı dönemini yaşamış, İzmir’e bağlı bir ilçedir. Bergama’nın antik dönemdeki ismi ‘sarp kayalık’ ve ‘kale’ anlamına gelen Pergamon sözcüğünden geliyor. Tarihin her döneminde önemini koruyan bir yer olan Bergama; İlk Çağ’da Pergamon Krallığı’nın, Orta Çağ’da Karesioğulları’nın ve son olarak da Osmanlı’nın önemli bir merkezi olmuş.
Helenistik Dönem’in kültür, bilim ve sanat merkezi olan Pergamon Antik Kenti’nin döneme göre çok farklı bir yerleşim mimarisi ve kent planlaması var. Dik bir tepe üzerine kurulan antik kent, aşağı ve yukarı kent olarak tasarlanmış. Kentin kurulduğu arazi düz olmadığı için teraslama yapılmış, böylece daha çok yapı inşa edilebilmiş. Yukarı kent kısmında Athena Tapınağı, kralın sarayları, Traianus Tapınağı ve Pergamon Kütüphanesi; aşağı kentte ise evler, agora, dükkanlar ve kutsal mabetler yer alıyormuş.
M.Ö. Anadolu’daki en güçlü Helenistik krallıklarından biri olan Pergamon Krallığı’na başkentlik yapmış, önemli mimari eserler inşa edilmiş. Bu eserler içinde antik dünyanın sağlık merkezi Pergamon Asklepieionu ve Pergamon Kütüphaneleri ile dönemin en görkemli kültür ve sanat merkezlerinden biri olmuş.
Selçuk ilçesi gibi İzmir’in kültürel turizm temsilcisi olan Bergama, 2014 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girdi. UNESCO tarafından Türkiye’nin 13’üncü dünya mirası kabul edildi ve koruma altına alındı.
İzmit’ten araba ile 4 saatten az süren bir yolculukla Bergama’ya varıyorsunuz. Bergama’nın merkezine girer girmez bir açık hava müzesinde hissediyorsunuz kendinizi. Aracınızı park edip yürümeye başlarsanız hemen sol tarafta tarihin hafızası olan, izlerini saklayan Bergama Müzesi yer alıyor. Arkeoloji ve etnografya müzesi olarak düzenlenmiş müzeye girerek Bergama’yı keşfetmeye başlayabilirsiniz.
Bergama Müzesi’ni gezdikten sonra Kızıl Avlu, Bergama Akropolü, Asklepion sizi bekliyor. Eğer zamanınız uygunsa Küplü Hamam, Çukur Han, Ulu Camii, Kurşunlu Camii, Hacı Hekim Hamamı, Tabaklar Hamamı’nı da mutlaka ziyaret etmelisiniz.
Serapion Tapınağı (Kızıl Avlu)
Antik Yunan dünyasında hala ayakta kalan en büyük Roma yapılarından biri olan tapınak M.S. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş ve Mısır Tanrısı Serapis’e ithaf edilmiş. Tamamı kırmızı tuğlalardan yapılmış devasa boyutu ve tasarımı ile hayranlık uyandıran tapınağın kuzeyinde kalan kule biçimindeki yuvarlak yapı Osmanlılar döneminde cami olarak kullanılmaya başlanmış ve günümüzde Kurtuluş Camii adıyla hizmet vermeye devam ediyor. Tapınağın hemen yanında bir de havra bulunuyor. Antik Çağın çok tanrılı inanışları yanında üç ilahi dine de ev sahipliği yapan tapınak, inanç turizmi açısından da son derece önemli. İncil’de bahsi geçen; Hristiyanlığın yasak olduğu dönemlerde, Hristiyanların toplanıp gizlice ibadet ettiği 7 kiliseden biri olan Kızıl Avlu, yeri kesin olarak bilinen tek kilise olması açısından da oldukça önemli.
Bergama Evleri
Kızıl Avlu ve Akropol arasında kalan kısımda Arnavut kaldırımlı dar sokakların sağına soluna sıralanmış eski ama şirin evlerle adeta tarihi bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bazı evler restore edilmiş ama birçoğu bakımsız. Gördüğümüz eski evlerin çoğunda kaleden alındığı belli olan antik taşlar kullanılmış. Akropolü gezerken görevliye sorduk bu durumu, teyit etti. Taş evler bakımsızlıktan veya başka bir vesile ile yıkıldığında bu antik taşlar da molozlarla çöpe gidiyormuş. Bu taşların bir kısmı zanaatkarlar tarafından tekrar işlenip kalenin restorasyonunda kullanıyor ama bir kısmı da heba oluyormuş. İçim cız etti. Aklıma Berlin’deki Pergamon Müzesi’ne gittiğimde, Bergama’dan götürülen devasa anıt eserleri gördüğümde içimin cız etmesi geldi. “Keşke mi, iyi ki mi?” diye kendime sordum. Çok kıymetli eserlerin farkına varılmaması, içinde hayvan otlatılması, sağda solda hayvan pisliklerinin olması mı; yoksa binlerce kilometre uzaktan getirmek için çaba harcanıp, görkemli bir müze hazırlanıp itina ile bakılması mı daha evla? Hakikaten yanıtlaması zor bir soru!
O zaman gelelim bu yazının konusu ve hikayesine:
Pergamon Antik Kenti (Bergama Akropolü)
Pergamon Antik Kenti’ni eşimle 30 yıl önce ilk defa ziyaret ettiğimizde hayran kalmış ama çok bakımsız bulmuştuk. Dönemin soylu sınıfına hitap eden yukarı kent kısmında tarihi kalıntıların İçinde inekler, koyunlar otluyor, sağda solda öbek öbek hayvan gübreleri göze çarpıyordu. “Bu eserler yurt dışındaki bir ülkede olsaydı kıymetini bilirler, daha bakımlı olurdu” diye eşimle aramızda konuşurken görevli söze girmiş; Almanların 1870’li yıllarda Zeus Sunağı ve Athena Tapınağı başta olmak üzere bölgede bulunan birçok tarihi eseri kaçırdığını, bir kısmını ise komik paralara satın aldıklarını anlatmıştı. İnsan görmeden işin boyutunu tahmin edemiyor. Berlin seyahatimizde ziyaret ettiğimiz, 1910 yılında inşa edilen Pergamon Müzesi’ni görünce; o devasa sütunları, görkemli eserleri, heykelleri kırmadan dökmeden dönemin şartlarında nasıl taşıdıklarına akıl sır erdirememiştik. M.Ö. II. yüzyılda inşa edilen anıtsal dinsel yapıların üzerindeki ustalıkla işlenen heykellere zarar vermeden, Bergama Akropolü’nde tüm görkemiyle yükselen bu sunağı ve sütunları nasıl parçalara ayırıp tekrar Berlin’de birleştirdiler, şaşkınlıkla bakakalmıştık.
Antik kentin yukarı kent kısmına araba ya da teleferik ile çıkabiliyor. Pandeminin ilk dönemlerinde teleferik çalışmamış ama şimdi çalışıyor. Biz Bergama’ya akşam saatlerinde vardığımız için teleferik kapalıydı, arabayla çıktık ama kentin giriş kapısı da kapanmıştı (Bergama Antik Kenti kış aylarında 08.00- 17.00 saatleri arasında, yaz aylarında ise 08.00 ile 19.00 saatleri arasında ziyarete açık). Zirveden Bergama’nın muhteşem manzarasını kuş bakışı seyredip, merkeze geri döndük. Merkezde gezilecek yerleri dolaşıp, alışveriş yaptıktan sonra otelimize yerleştik. Ertesi sabah erken saatte gittiğimiz için teleferikte kimse yoktu.
Kısa bir yolculuk olsa da Kestel Baraj Göleti ve Bergama manzarasını yüksekten izlemek çok keyifli oldu (65 yaş üstü ve müze kartı olanlara antik kente giriş ücretsiz). Teleferikten iner inmez hediyelik eşya satan dükkanlar karşılıyor sizi. Gezinizi bitirip dönerken antik kenti simgeleyen heykel, magnet, kitap ayracı vb. alabilirsiniz. Yaklaşık 1-2 saatinizi ayırmanız gereken yukarı kent kısmında tabelaları ve yolları takip ederek gezerken en çok dikkatinizi çekecek olan yapılardan biri de dünyanın ilk ve en dik tiyatrosu olan Pergamon Antik Tiyatrosu olacak.
Pergamon Antik Tiyatrosu
Tiyatro akrapoldeki diğer kalıntılar gibi yıpranmış olsa da yine de çok görkemli bir görüntüye sahip. Konumu ve şekli açısından diğer antik tiyatrolardan ayrılan tiyatroya küçük bir tünel ile merdivenlerden inerek ulaşıyorsunuz. Muhteşem bir şehir manzarasına sahip on bin kişilik tiyatronun en üst basamaklarından şehri seyretmek keyifli ancak bir o kadar da ürkütücü.
Athena Tapınağı
Tiyatronun hemen üstünde bulunan Athena Kutsal Alanı, kentin koruyucusu olduğuna inanılan akıl ve savaş tanrıçası Athena’ya adanmış. Tapınağın birçok parçası Berlin’e götürüldüğü için günümüzde sadece temel kalıntıları görebiliyoruz.
Traianus Tapınağı (Trajan Tapınağı)
İmparator Traianus için yapılmış bir Roma Dönemi mabedi olan Traianus Tapınağı, antik şehrin en yukarıdaki teras kısmında, kutsal alanın ortasında yer alıyor. Yıkılmış olan tapınak, 1976-1994 yılları arasında Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yapılan çalışmalarla yeniden ayağa kaldırılmış. Tapınağın içinde bulunan devasa mermer sütunların bir kısmı ve heykel başları Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde sergileniyor.
Pergamon Kütüphanesi
Bergama’da tarihi değiştiren ilklerden biri de ilk parşömen yani deriden kağıdın Pergamon’da icat edilmiş olması. Pergamon Krallığı büyük bir kitaplık kurmak için Mısır’dan papirüs ithal ediyormuş. Mısır, papirüs ihracını yasaklayınca parşömeni, yani Pergamon kâğıdını icat etmişler. 200 bin el yazması kitabın olduğu kütüphanesiyle Pergamon, o dönemde Mısır’dan sonra dünyanın en büyük ikinci kütüphanesi haline gelmiş. Efsaneye göre, Makedonya İmparatorluğu’nun hükümdarı Mark Anthony, 200 bin cildin tamamını Kleopatra’ya düğün hediyesi olarak vermiş. Kitapların İskenderiye Kütüphanesi’ne taşınmasıyla, Bergama Kütüphanesi’nin ünü sona ermiş. Günümüzde ise Bergama’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan parşömeni tanıtan ve yaşatan tek bir dükkan kalmış.
Asklepieion (Bergama Asklepion)
Dünyanın ilk sağlık merkezi olan ve adını sağlık tanrısı Asklepion’dan alan Bergama Asklepieionu, Antik Çağ’ın en önemli tedavi merkezi. M.Ö. 4.yy’da kurulduğu düşünülüyor ve 9 yüzyıl boyunca şifa dağıtmaya devam etmiş. Pergamon Antik Kenti’nin bir parçası ama o kadar görkemli ki başlı başına ayrı bir şehir gibi. “Ölümün girmediği yer” olarak tanımlanan sağlık kompleksinin içinde dönemin ünlü hekimlerinin yetiştiği bir tıp okulu, tarihteki ilk psikiyatri hastanesi, şifalı çeşme, yeraltı geçitleri, iki tiyatro ve tapınak bulunuyor. Komplekse girişte sütunlu, uzun bir yürüyüş yolu var. Yolun sonunda tüm antik kente göre en çok ayakta kalmayı başarmış tedavi odaları, tüneller, çeşme ve tiyatro bulunuyor.
Zeus Altarı (Zeus Sunağı)
Pergamon Krallığı’nı yöneten II. Eumenos döneminde M.Ö. 2. yüzyılda yaptırılmış anıtsal dinsel bir yapı. Mermerden yapılan ve sanat değeri emsalsiz olan sunak, prestij ve tapınma amacıyla inşa edilmiş. Heykel ve duvar kaplamalarıyla Antik Çağ’dan kalan anıtsal mimari yapılar arasında çok önemli bir yere sahip olan sunak aynı zamanda zafer anıtı. Bergama krallarının Galatlara karşı M.Ö. 165-156 yılları arasında kazandıkları zaferleri ölümsüzleştirmek için yapılmış ve baş tanrı Zeus ile onun savaş ve akıl tanrıçası kızı Athena’ya adanmış. Ne yazık ki günümüzde sunağın bulunduğu yerde etrafı zincirlerle çevrilmiş bir çam ağacı bulunuyor.
Berlin Pergamon Müzesi
Berlin’de ‘Müze Adası’ diye adlandırılan yerde bulunan Pergamon Müzesi’nin hikayesi; 1865 yılında, tarihe meraklı Alman yol mühendisi Carl Humann’ın, Ayvalık-İzmir yolu inşası sırasında kalıntıları görmesiyle başlıyor. Humann önce kaçak kazılar yaparak buluntuları Almanya’ya yollayıp incelettiriyor. İncelemeler sonucu parçaların Zeus Altarı’na ait olduğu anlaşılınca da Osmanlı’dan izin alıp, parasını verip, bütün tapınağı Almanya’ya taşıyor. Evet, ne acı ki Osmanlı zamanında, 1864 tarihli nizamnameye göre yabancılar buldukları tarihi eserlerin üçte birini götürme hakkına sahiplermiş, geri kalanını da Abdülhamit’in imzasıyla satın almışlar. Dünyanın 8. harikası kabul edilen Zeus Altarı nasıl üç kuruşa satılır, aklımız hayalimiz almıyor! Müzeyi gezerken şaşkınlığımız, üzüntüye dönüşüyor. Helenistik Bergama Krallığı’nın başkenti ve önemli bir eğitim merkezi, Roma İmparatorluğu’nun Asya eyaleti başkenti ve dönemin en önemli sağlık merkezlerinden Asklepion’a ev sahipliği yapmış antik şehrin; en önemli kalıntılarını hiçbir bağı olmayan Almanya’ya taşımışlar. Tıpkı Fransızların Mısır’ı yağmalaması gibi (Geçen sayımızda Paris’teki Louvre Müzesi’nden bahsederken, Fransızların piramitler hariç ne varsa müzeye taşıdıklarını anlatmıştım!)
Berlin Pergamon Müzesi’nde; Bergama Athena Tapınağı girişi, Athena heykeli, yine Athena Tapınağı’nın sütun ve arşitrav parçaları, Bergama kral saraylarının mozaikleri, Dionysos Tapınağı’nın Helenistik ve Roma dönemi parçaları, 1903 yılında II. Abdülhamid tarafından II. Wilhelm’e hediye olarak verilen Mşatta Sarayı’nın güneye bakan ön cephesi de sergileniyor. Günümüzde Zeus Sunağı’nı geri almak için Almanlara karşı yapılan hukuki mücadeleler var ama henüz sonuç alınamamış!
Alışveriş
Bergama büyük ve antik bir şehir olmasına rağmen esnafları, dükkanları oldukça mütevazı. Mis gibi kavrulmuş susam kokan dükkanlardan; tahin, tahin helvası, susamlı atıştırmalıklar, cevizli lokum, Bergama peyniri, zeytinyağı ve zeytinyağlı sabun alabilirsiniz.
Yeme-içme
Bergama’nın en ünlü yemeği çığırtma denilen zeytin yağla kızartıldıktan sonra fırınlanan patlıcan yemeği. Süzme yoğurtla birlikte yenilirse çok lezzetli oluyor. Patlıcan sevmeyenler bile sevebilir. Radika, ebegümeci vb. gibi ot yemekleri ve Köftesi de meşhur dediler ama ben diğer köftelerden farklı bir lezzet bulmadım. Bergama köftesinin içine ekmek yerine un konuyor, sarımsak hariç bol baharatlarla yoğruluyormuş. Bir de tadına bakmadım ama sabah kahvaltılarında yenilen nohut böreğini öneriyorlar. İçecek olarak ise Bergama Çarşısı (Arasta)’nın ünlü karadut suyu tavsiye ediliyor.
Bir seyahatin sonuna daha geldik, başka bir seyahatte buluşmak üzere, sağlıkla kalın.
NASIL ARANDI: #müzeyyen topçu tan # gezi yazısı # köşe yazısı # izmir # bergama # antik kent # permagon # berlin # berlinpermagon # permagon müzesi # bergama müzesi # permagon museum
Avrupa'nın en temiz, okuryazarlık oranı ve yaşam kalitesi en yüksek ve güvenli ülkesi olan Estonya’nın başkenti Tallinn; ülkenin finans, sanayi, siyasi, kültür merkezi ve ana liman kenti olarak biliniyor. Avrupa'nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Alanı listesinde olan Tallinn dünyanın en iyi on dijital şehri arasına girerek çağı yakaladığını da ispatlıyor.
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...