Hazırlayan: Diş Hekimi Müzeyyen Topçu Tan
Eşim Ömer Tan ile Avrupa’nın en çok turist çeken ülkelerinden biri olan Hollanda’ya seyahat etmek istiyor ancak bir türlü bu güzel ülkeyi seyahat programımıza alamıyorduk. Nihayet geçtiğimiz nisan ayında Rotterdam’da yaşayan kıymetli aile dostlarımız Nur ve Gültekin Öztürk’ün davetiyle bir plan yaptık ve bir haftalık bir zaman dilimi ayırarak Hollanda’nın Rotterdam şehrine uçtuk. Eğer arkadaşlarımız Rotterdam’da yaşıyor olmasaydı şehri ziyaret eder miydik bilmiyorum zira Hollanda denilince akla ilk gelen şehir nedense “Amsterdam” oluyor. Tur şirketleri de en çok Amsterdam’a gezi düzenliyor…
İstanbul Sabiha Gökçen’den yaklaşık 3 saat 45 dakikalık bir uçuşla Rotterdam The Hague Havalimanına vardık. Arkadaşlarımız bizi havaalanında karşıladı. Şehir merkezine çok yakın (yaklaşık 10 km uzaklıkta) olan havalimanından ulaşım çok kolay ve rahat, on- on beş dakikada eve vardık. Yol güzergahındaki yapıların neredeyse tamamı belli bir nizamla Hollanda’ya özgü kırmızı tuğla ile inşa edilmişti. Önce derli toplu gibi gözüken bu yapılar, bir süre sonra soğuk gelmeye başlıyor insana… Rotterdam’ı anlatmaya başlamadan önce, Hollanda hakkında kısacık bilgi vermek istiyorum.
Hollanda
Hollanda; toprakları Batı Avrupa'da ve kısmen de Karayipler'de bulunan bir ülke. Anayasal Monarşi ve Parlamenter Demokrasi ile yönetilen ülkenin ismi ülkenin kuzeybatı kısmından, Birleşik Hollanda Krallığı’nın en önemli eyaleti olan Hollanda eyaletinden geliyor. Ülkenin Felemenkçe ismi olan Nederland “alçaktaki ülke” anlamına geliyor. Ren, Maas ve Shelde nehirlerinin deltasında kurulmuş olan Hollanda’nın yüzölçümü, 41 bin 526 kilometre kare (Konya’nın yüz ölçümü: 38 bin kilometrekare). Ülkenin başkenti Amsterdam ancak devletin yönetim merkezi Lahey (Den Haag). On sekiz milyona yakın nüfusu var, nüfusun % 80'i Hollandalı, % 20'si ise azınlıklardan oluşuyor. 3,3 milyonluk göçmen nüfusunun yaklaşık 400 bini Türkler. Avrupa’nın sebze tarlası olan Hollanda aynı zamanda dünya çiçek ihracatının yüzde altmışını karşılıyor. Resmi dili Flemenkçe (Hollandaca) olan ülkede İngilizce ve Almanca konuşan kişi sayısı da oldukça fazla…
Hollanda seyahatimiz ağırlıklı olarak Rotterdam’da geçtiği için öncelikle bu şehri anlatmakla yazıma başlamak istiyorum.
Rotterdam
Hollanda’nın güneybatısında yer alan Rotterdam’ın yüzölçümü Amsterdam’dan daha büyük ancak nüfus olarak 2. büyük şehir ve Hollanda’daki Türklerin en çok yaşadığı şehir. Nieuwe Maas Nehri tarafından kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölünmüş Rotterdam’ın şehir merkezi, nehrin kuzey kıyısında bulunuyor. Şehri gezmek için 3-4 gün ayırmak gerekir.
Tarihi 1270’li yıllara dayanan Rotterdam, 1340 yılında şehir olma hakkını kazanmış. Rotte Nehrine olan konumu, zamanla önemli bir lojistik merkezi ve ülkenin en önemli ticari merkezi haline gelmesini sağlamış. Günümüzde dünyanın en yoğun kargo limanlarından biri olan şehir, iç Avrupa için önemli bir aktarma limanı. Bunun yanı sıra Rotterdam; mimari dokusu, Erasmus Üniversitesi, kültürel yaşam olanakları ile dikkat çeken şehirler arasına girmiş. Rotterdam’da görülmesi gereken yerlerin önemli bölümü liman bölgesinde, bu nedenle Rotterdam’ı keşfetmeye liman bölgesinden başlayabilirsiniz.
Rotterdam Limanı
Avrupa’nın en geniş limanı olan Rotterdam Limanı; stratejik konumu, modern tesisleri ve küresel ticaretteki hayati rolü ile aynı zamanda dünyanın en işlek limanlarından biri. 14. yüzyılda kurulan küçük bir kasabadan dev bir liman kentine dönüşen şehrin limanı, Nieuwe Maas ırmağının kıyılarına inşa edilen küçük iskelelerle başlayıp, günümüzde 105 kilometre kareyi bulan yüzölçümü ve 40 kilometreye ulaşan genişliği ile devasa bir kompleks halini almış. Liman bölgesini gezdirmek için düzenlenen rehberli turlar var. Bu turu hem karada hem suda gidebilen amfibi otobüsle yaparsanız çok daha eğlenceli olacaktır. Eski depoların kültürel merkezler haline geldiği liman bölgesi, açık veya kapalı müzeleri gezmek, yürüyüş yapmak, bisikletle dolaşmak için de oldukça ideal.
Küresel ısınma nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenecek ülkelerin başında gelen Hollanda’da, Rotterdam iklim değişikliğine otuz küsur yıl önce hazırlanmaya başlamış ve diğer şehirlere örnek teşkil edecek önlemleri almış. Hoek van Holland bölgesinde şehrin en büyük ve etkileyici sanat eseri olarak görülen Maeslantkering sel bariyeri inşa edilmiş. 1991’de başlanıp 1997 yılında bitirilen kalın çelikten yapılmış olan yirmi iki metre yüksekliğindeki bariyer, deniz seviyesinin yükselmesine karşı ülkeyi korumaya almış. Eğer deniz suyu üç metreden fazla yükselirse, bariyer otomatik olarak kapanıyormuş. “Her güzelin bir kusuru vardır” demişler, bariyerin her kapatılması limana 10 milyon euroluk zarar anlamına geliyormuş. Yetkililer bu zararı azaltmak için de önlemler almış, tüm iklim koşullarında çalışabilecek tesisler inşa etmişler. Örneğin şehre düşen her yağmur damlası pompayla boşaltılıyor ve depolanıyormuş. Depolanan sular da doğal soğutma ve yalıtımda ve de sebze yetiştirmekte kullanılıyormuş (çatı çiftliği). Geri kalan sular için yeni su geçitleri, kanallar yaratıyorlarmış. Valla anlatırken yoruldum. Biz akan derelerin kurumasına, yağan yağmurların denize akmasına, barajlar dolsun diye karın yağmasını beklemeye alışmışız! Sonrada Konya büyüklüğündeki Hollanda’nın, Türkiye'nin 6 katı tarımsal ürün ihracatı yapmasına şaşırıyoruz. Adamlar evlerin çatılarına bile sera kurmuş arkadaş…
İlgimi çeken başka bir durum ise yine Rotterdam’da bulunan ve dünyada bir ilk olan suda yüzen platformların üzerinde inek, tavuk gibi hayvanların yetiştirildiği 'yüzen çiftlik' kurulması. Bu yöntemi meyve ve sebze yetiştirmek için de kullanmak üzere çalışmalar gerçekleştiriyorlarmış. Takdir etmemek elde değil!
Bu arada su baskınlarını önlemek için alçak yolları ve yeşil alanları yükseltmişler, aşırı yağışlara karşı "yeşil çatılar" ile önlem alınmış. Çatılar bitki örtüsüyle kaplanarak adeta birer park veya bahçeye dönüştürülmüş, yağmur sularının tutulmasına katkı sağlanmış. Çatı oluklarının altına konulan yağmur varilleri de su baskınlarına karşı kullanılan önlemlerden biri. Tüm bu önlemlere rağmen su baskınından nasibini alan şehirler de oluyormuş ama su baskınları ile mücadele sadece belediyelerin görevi değil, halkın da sorumlulukları varmış!
Neyse gelelim şehrin görülmesi gereken önemli yerlerine. Rotterdam, II. Dünya Savaşı sırasında (1940) Almanlar tarafından tüm şehir harabeye dönene kadar bombalanmış ve birkaç bina dışında tarihi dokusu tamamen yok olmuş. 1950- 1970 yılları arasında yeniden inşa edilerek, sadece mecazi anlamda değil gerçek anlamda da Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğmuş. Ancak şehir imar edilirken tarihi dokuya çok sadık kalınmamış, modern bir şehir inşa edilerek mimarlık alanında ikonik bir şehir ortaya çıkmış. Tarihi şehirleri sevenler, Rotterdam’ı beğenmeyebilir.
De Rotterdam
Rotterdam'da çok sayıda 100 metrenin üzerinde gökdelen var. Bu gökdelenlerin içinde en bilineni, aynı zamanda Hollanda’nın da en büyük binası olan, birbirine bağlı üç kuleden oluşan De Rotterdam gökdeleni… Şehrin güney tarafında, Maas Nehri kenarında yüksekliği yaklaşık yüz elli metre, genişliği yüz metre olan gökdelen, ismini New York'a sefer yapan SS Rotterdam gemisinden almış. 2013 yılının kasım ayında tamamlanan yapı, dört yıldızlı bir otel, ofisler, lüks daireler, mağazalar, restoran, kafe, spor salonları ve otopark gibi olanaklara sahip dikey bir şehir ve Rotterdam’ın ekonomik gücünü simgeleyen bir öge olarak görülüyor. Biraz dikkatle bakarsanız gökdelenlerin arkasında New York Oteli’ni görebilirsiniz. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Avrupalı göçmenler için geçici konaklama yeri ve Amerika’ya gemi yoluyla gidenlerin kaldığı bir otelmiş. Çeşitli sebeplerden 1980 yılında terk edilen bu bina bazı girişimcilerin ve mimarlık şirketlerinin elbirliği ile restore edilmiş. 2006 yılından bu yana hizmet veren otel, ulusal miras alanı olarak kabul ediliyor.
Şehirde görülmesi gereken birçok önemli yapı Rotterdam'ın en büyük meydanı olan Binnenrotte ve çevresinde yer alıyor.
Binnenrotte
Şehrin kurulduğu yer olarak kabul edilen meydan, 1871 yılında demiryolu viyadüğü inşa edilirken Rotte Nehri’nin doldurulmasıyla elde edilmiş ve günümüzde şehrin en hareketli meydanı. Şehirde görülmesi gereken Markthal, Merkez Kütüphane, Küp Evler ve Grote of Sint-Laurenskerk gibi dikkat çekici ve önemli yapılar bu meydanda bulunuyor. Rotterdam Blaak İstasyonu da meydanda yer aldığından Binnenrotte'ye tren, metro, tramvay ve otobüsle kolayca ulaşılabiliyor. Meydanda ücretsiz bisiklet park yerleri yer alıyor. Meydanda ilk ziyaret ettiğimiz yer şehir kütüphanesi oldu.
Rotterdam Merkez Kütüphanesi
Dış görünüşü çok estetik diyemeyeceğim ama kütüphanenin içine girdiğinizde hayran kalacağınızı söyleyebilirim. Altı katlı geniş binada aklınıza gelebilecek her konuda kitap, dergi ve gazeteleri bulabileceğiniz gibi dinlenebileceğiniz, çalışabileceğiniz, eğitim alabileceğiniz alanlar var. Çocuklar için de satranç oynayacakları, ödevlerini, sesli kitap okumalarını yapacakları özel alanlar ayrılmış. En üst kattan şehir manzarasını izleyebiliyorsunuz. Kütüphanede tuvaletlerin ücretli olmasına rağmen temiz olmaması ise şaşırtıcıydı! Halk kütüphanesinin hemen yanında ikonik bir yapı olan kapalı pazar Markthale’i görüyorsunuz.
Markthal
Rotterdam'ın simgelerinden biri, yapının ön ve arka cephesi komple camdan yapılmış. Dış cephesinde gri renkli taş kullanılan binanın at nalı şeklinde kemerli bir yapısı var. Ünlü MVRDV mimarlık şirketi tarafından tasarlanarak, 2014 yılında inşa edilen binanın içine girdiğinizde tüm duvarları ve tavanı kaplayan meyve, sebze, çiçeklerden oluşan devasa bir natürmort ile karşılaşıyorsunuz. Bu rengarenk adeta bir sanat eseri gibi duran natürmort ile Antik Çağ'da bolluk veya bereket boynuzu olarak bilinen Cornucopia’ya bir gönderme yapılmış. İçerisinden meyve, sebze, çiçeklerin taştığı boynuz şekilli kap; bolluk, bereket, başarı ve iyi şansı simgeliyor. Dünya mutfaklarının yer aldığı çeşitli restoranlar, yiyecek içecek stantları, hediyelik eşya, taze sebze, meyve, peynir ve deniz ürünleri gibi birçok yerel ürünün satıldığı dükkanlar vızır vızır çalışıyor. Markthal da hatta şehrin birçok noktasında Türkçe tabelalara rastlıyorsunuz zira Hollanda’da yaşayan Türkler en çok Rotterdam’a yerleşmiş ve birçoğu da hizmet sektöründe çalışıyor. Bu nedenle ya bir sandalın üzerinde ya bir restoranda ya da kafede karşınıza sıkça Türkçe yazılar, tabelalar çıkabiliyor. Binanın yanları ve üst katları ise ofis ve konutlar, alt kısmında ise otopark olarak tasarlanmış. Evlerin pencerelerinden çarşının içini görmek ilginç olabilir belki ama pencereleri açınca evlerin içine yemek kokuları girmez mi diye düşünmeden edemiyorum. Bu Hollandalılar kesin ona da bir çözüm üretmişlerdir.
Markthal’ın ön kapısından çıktığımızda, meydanda devasa iki ayak heykeli ile karşılaşıyoruz.
‘Bizden başka herkes öldü’ heykelleri
Hollandalı sanatçı Ben Zegers'in eseri olan bu yedi buçuk metre yüksekliğinde, her biri yaklaşık iki ton ağırlığındaki alüminyum ayakların önce ne anlam ifade ettiğini anlamıyoruz tabii birkaç kare fotoğraf çekiyoruz. Daha sonra araştırdığımda, heykellerin olduğu yer şehre ismini veren Rotte Nehri'nin en eski su kanalının kalıntılarının bulunduğu yermiş. Heykeller; sadece şehrin kökenine değil, aynı zamanda bu yerin antik dönemdeki pazar işlevine de gönderme yapıyormuş. Bu devasa ayak heykelleri, müşteri ile bir tüccarın fiyat pazarlığı yapması gibi, birbirleriyle diyaloğunu anlatıyormuş. Heykellerin ‘Bizden başka herkes öldü’ anlamına gelen ismi de ilginç geldi. Böylece bu bilgiyi de öğrenmiş olduk!
Blaaktoren
Markthal’ın arka kapısından Rotterdam'ın en dikkat çekici yapılarından biri olan ve küp evlerle birlikte şehrin simgesi haline gelen kule şeklinde bir binanın silüetini görüyorsunuz. Mimar Piet Blom’un eseri olan 61 metre yüksekliğindeki bina, 1984 yılında inşa edilmiş. Dikkat çekici sivri çatısı nedeniyle bina "kalem" lakabını almış ve daha çok bu isimle anılıyormuş. Blaaktoren’i de fotoğrafladıktan sonra kübik evlere doğru yürümeye başlıyoruz.
Kübik Evler
1970’li yıllarda, şehir yeniden inşa edilirken Hollandalı mimar Piet Blom’dan üzerinde evlerin ve ofislerin yer alabileceği bir yaya köprüsü tasarlanması istenmiş. Ekonomik sorunlar nedeniyle yapımı çok uzun sürse de kompleks tamamlandığında şehre ilginç bir silüet katmış ve şehrin simgelerinden biri haline gelmiş. Evlerden biri müze olarak kullanılıyor. Haftanın her günü açık olan bu müze ev 11.00- 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Küp evleri gördükten sonra hemen yakınındaki eski limanı ziyaret edebilirsiniz.
Eski Liman
Rotterdam’ın eski limanlarından biri olan liman Blaak istasyonunun güneydoğusunda yer alıyor. 1980’den sonra kafe ve restoranların bulunduğu bir eğlence alanı olan limanda en dikkat çekici bina, 1940’daki bombardımandan sonra şehir merkezinde ayakta kalan nadir binalardan biri olan Beyaz Ev.
Beyaz Ev veya Beyaz Saray
1898 yılında Art Nouveau tarzında inşa edilen bina, Amerika’daki gökdelenlerden esinlenerek yapılmış. 43 metre olan on katlı bina, o dönem Avrupa'daki en yüksek binaymış. 1990'lı yıllarda cephesi ve çatısı orijinal haline uygun şekilde restore edilen yapı, ulusal miras alanı olarak listelenmiş. Binanın bitişiğinde Deniz Piyadeleri Müzesi bulunuyor. Yeri gelmişken 1940’daki bombardımandan hasar almadan kurtulan ve ulusal miras alanı olarak listelenen Rotterdam Belediye Binasını da yazmadan geçmeyeyim.
Yine şehir merkezinin hemen her yerinden görülen çan kulesini takip ederek Aziz Lawrence Kilisesi’nin olduğu meydana varılıyor. Kilisenin önündeki yeşil alanda Erasmus’un heykelini görebilirsiniz.
Euromast Rotterdam
Şehri kuş bakışı izlemek isteyenler için bir başka seçenek ise Mimar Maaskant tarafından tasarlanıp, 1958-1960 yıllarında inşa edilen Euromast gözlem kulesi. İnşa edildiğinde 101 metre olan kuleye 1970’de 85 metre yüksekliğinde Space Tower eklenmiş. Günümüzde şehrin en önemli simgelerinden biri haline gelen kulede bir restoran bulunuyor.
Rotterdam’ın binaları kadar köprüleri de mimarileriyle ünlü.
Erasmus Köprüsü
İsmini Hollandalı ünlü düşünür Erasmus’tan alan köprü, Ben van Berkel tarafından tasarlanmış. 1996 yılında yapılan köprü şehrin kuzey ve güney yakasını birbirine bağlıyor. Nieuwe Mass Nehri üzerinde yer alan köprünün tek sütunu olması nedeniyle halk tarafından The Swan (Kuğu) olarak da adlandırılıyor. Açılır kapanır bir köprü olan Erasmus’da tramvay, yaya ve bisiklet yolları da bulunuyor. 802 metre uzunluğundaki köprü, tarihi bir değere sahip olmamasına rağmen, inşa edildiği günden beri birçok kültürel aktiviteye ev sahipliği yaptığı için şehrin kültürel simgelerinden biri haline gelmiş. Köprü, yalnızca bu özelliğiyle değil, altında bulunan bar ve restoranlarla da ilgi çekiyor.
William Köprüsü
Hollanda Kralı III. Willem'in ismini alan köprü; Nieuwe Maas Nehri’nin üzerinde, şehir merkezini ada şeklinde olan Noorderelland Mahallesi’ne bağlıyor. Köprü ilk olarak 1879'da inşa edilmiş. Çok eskidiği için restore etmek yerine yeniden inşa edilmesine karar verilmiş ve C. Veerling tarafından tasarlanarak, 1975 yılında yapımına başlanmış. Günlük nehir ve köprü trafiğini aksatmamak için de köprünün yüz elli metre yukarısına inşa edilmiş. Yeni köprü 1981’de tamamlanınca eski köprü yıkılmış. Uzunluğu yaklaşık 318 metre olan kablo askılı William Köprüsü kırmızı renge boyanmış, açık mavi boyalı Erasmus Köprüsü ile kontrast oluşturuyor.
Kraliyet Limanı Köprüsü
De Hef (Asansör) diye de anılan köprü, Rotterdam Limanı’ndaki Koningshaven kanalının üzerinde bulunan dikey bir asansör köprü. 1927'de inşa edilen köprü, 1993'te hizmet dışı bırakılıncaya kadar Breda-Rotterdam demiryolu hattının bir parçasıymış. Günümüzde ulusal miras anıtı olarak tescillenmiş. Şehirdeki bir önemli köprü de şehir merkezini güneye bağlayan Van Brienenoordbrug Köprüsü; onun da ismini yazmadan geçmeyeyim.
Rotterdam, kültür ve sanata ilgi duyanların ziyadesiyle memnun kalacağı bir şehir. Tek başına bir yazı konusu olacak kadar çok sayıda galeri ve sanat müzeleri bulunuyor. Museumpark bölgesinde şehrin en önemli müzeleri yer alıyor. Bu müzelerden en çok ziyaret edilenlerden biri Boijmans Van Beuningen Müzesi.
Boijmans Van Beuningen Müzesi
Van Gogh, Monet ve Picasso gibi ünlü sanatçıların eserlerini barındıran, geniş sanat koleksiyonuna sahip ünlü müze ilk olarak 1849 yılında Museum Boymans ismiyle açılmış. 1958 yılında Daniel George Van Beuningen’in eserlerinin de eklenmesiyle günümüzdeki ismini almış. Orta Çağ’dan modern döneme kadar 150 binden fazla sanat eserini barındıran Boijmas Van Beuningen Müzesi’nin yanında ise tamamı camla giydirilmiş, daire formunda olan dünyanın halka açık ilk sanat deposu bulunuyor: Depot Boijmans Van Beuningen. Deponun dış görünümü, oldukça dikkat çekici diyebilirim. Müzenin yanındaki Westersingel köşesinde ise Pablo Picasso ve Norveçli sanatçı C. Nesjar’ın 1970 yılında betondan yaptıkları Silvette heykeli yer alıyor. Museumpark'ta yer alan bir diğer önemli müze ise ziyaretçilerine çağdaş sanat sergileri sunan Kunsthal Rotterdam…
Sanatla yakından ilgiliyseniz, şehrin en işlek caddesi olan Witte de Withstraat’daki sanat galerilerini de dolaşmanızı tavsiye ederim. Bu hareketli caddede ayrıca çok sayıda butik, mağaza, kafe ve restoranlar mevcut. Günün yorgunluğunu atmak için kafelerden birinde kahvenizi yudumlarken, şehrin canlı atmosferini gözlemleme şansınız olabilir.
Bahsetmek istediğim bir başka müze ise denizcilik tarihine adanmış olan Maritiem Müzesi (Denizcilik Müzesi).
Denizcilik Müzesi
Aslına bakarsanız limanı gezerken rıhtımlarda demirlemiş nazlı nazlı salınan teknelerin görüntüsü şehrin tamamını müze gibi görmenize sebep oluyor. Maritiem yani Denizcilik Müzesi; Rotterdam Limanı ve denizcilik tarihi hakkında bilmek istediğiniz her şeyi öğrenebileceğiniz bir müze. 1874 yılında Hollanda Prensi Henry tarafından kurulan müzenin yanında ise 2014 yılında kurulan Denizcilik Müzesi Limanı yer alıyor. Müze liman, çalışır durumda tutulan tarihi gemiler ve vinçlerden oluşan bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor.
Rotterdam, senenin her dönemi; gastronomiden tutun da müzik, sinema, tiyatro, spor, mimari vb. gibi yerel ve uluslararası birçok festivale ve karnavala ev sahipliği yapıyor. Rotterdam’a gidecekseniz, festivalleri de seviyorsanız, festival tarihlerine göz gezdirip, seyahat planınızı ona göre yaparsanız bir taşla iki kuş vurup, eğlenceli bir tatil geçirebilirsiniz. Bir sonraki sayıda masalsı köy Giethoorn’de görüşmek üzere; seyahatiniz bol olsun.
NASIL ARANDI: #müzeyyen topçu tan # diş hekimi # kocaeli # rotterdam # gezi # hollanda # binnenrotte # markthal # blaaktoren
Macaristan’ın Mako ve Hodmezövasarhely şehirleri; tarihi zenginlikleri, kültürel mirası, doğal güzellikleri, termal suları ve SPA kültürüyle keşfedilmeye değer
Efsanelerle dolu Antik Yunanistan’ın zengin tarihi ve kültürel mirasını keşfederken, yeni yıla hazırlanan modern Yunanistan’a doğru zamanda bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Tarihi, kültürü ve doğal güzellikleriyle gezginlerin gözde destinasyonlarından biri olan Litvanya’yı keşfedebilmek için başkent Vilnius ve Trakai’yı mutlaka ziyaret etmelisiniz
Avrupa'nın en temiz, okuryazarlık oranı ve yaşam kalitesi en yüksek ve güvenli ülkesi olan Estonya’nın başkenti Tallinn; ülkenin finans, sanayi, siyasi, kültür merkezi ve ana liman kenti olarak biliniyor. Avrupa'nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Alanı listesinde olan Tallinn dünyanın en iyi on dijital şehri arasına girerek çağı yakaladığını da ispatlıyor.
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...