Hazırlayan: Diş Hekimi Müzeyyen Topçu Tan
Geçtiğimiz haziran ayının 3. haftası uzun zamandır gitmeyi planladığımız Midilli Adası’nı ziyaret ettik. Ayvalık’a çok yakın olması sebebiyle o civarlarda yaşayan arkadaşlarımızın bayram tatillerini ya da hafta sonlarını geçirmek üzere Midilli’ye gittiklerini görünce, “Bir sonraki tatilde mutlaka Midilli’ye gidelim” dedik yıllarca ama bu düşüncemizi bir türlü hayata geçiremedik. Tabii dünyayı kasıp kavuran pandeminin hayatımıza girmesi de bunda etkili oldu. Eğer bu yaz da fırsat yaratmazsak yine ertelenecekti, artık Midilli’yi keşfetmenin zamanı gelmiş de geçiyordu. İnternetten turları araştırmaya başladım. Daha önce gerek kültürel gerekse deniz tatili için birkaç Yunan adasına gitmiştik. Kimi bir hafta kimi iki gün olan bu seyahatlere çıkmadan önce gezilecek görülecek yerleri tespit edip ona göre program yapar, adada araç kiralar ya da kendi aracımızla giderdik. Turla gidince rehberin belirlediği yerlerde yemek yemek, kahve içmek veya alışveriş yapmak, onun kararlaştırdığı saat kadar kalmak vb. bize keyif vermiyor açıkçası. Hele grupta uyumsuz insanlar olursa… Bu sefer baktık ki seyahat için ayıracağımız gün sayısı az, ada büyük ve adanın gezilecek yerlerini çalışmak için zaman yok, kendi imkanlarımızla gitmek mantıklı değil. Bu nedenle seyahat acentesi ile gitmek daha pratik olacak diye düşündük. Fakat biraz tereddütlüydük “Ya oteli beğenmezsek ya da herhangi bir problem yaşarsak ne yaparız” diye. Sonra “Hoşumuza gitmezse gruptan ayrılır kendimiz gezeriz ya da en kötü ihtimalle atlarız feribota geri döneriz” diye düşündük ve turla gitmeye karar verdik. Kararımızdan hiç pişman olmadık. Hem tur çalışanları çok ilgili hem de rehberimiz bilgiliydi. Tur sakinleri de uyumlu olunca güzel bir 3 gün geçirdik. Adanın gezilmesi görülmesi gereken birçok yerine gittik. İtiraf etmek gerekirse biz 3 günde Midilli’yi bu kadar detaylı gezemezdik. Bizim tur 3 gün 2 geceydi ama 2 gün ve 1 gece veya günübirlik turlar da mevcut. Turla gitmeyecekseniz eğer mutlaka ya kendi aracınızla ya da araç kiralayarak adayı gezmelisiniz.
Midilli’ye giden feribot Ayvalık Limanı’ndan sabah 09.00’da kalkıyor. Gümrük işlemleri, liman vergisi vb. için saat 08.00’de limanda olmak gerekiyor. Biz yollarda sorun olur, trafik olur diye erken yola çıkınca sabah 06.00’da Ayvalık’taydık. Asıl düşüncemiz Ayvalık’a bir gece önce varıp geceyi orada geçirmekti ama işlerimiz nedeniyle ayarlayamadık. Bu nedenle gezimizin ilk günü bizim için biraz yorucu geçti. Midilli’yi nam-ı diğer Lesvos’u keşfetmeye hazırsanız; başlayalım.
***
Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda bulunan Midilli (Yunanca Lesvos), Yunanistan’ın Girit ve Eğriboz’dan sonra en büyük üçüncü adası. Sakız ve Limnos Adalarının arasında bulunan ada, Türkiye’nin Ayvalık ile Dikili ilçelerine Yunanistan’ın ana karasından daha yakın konumda. 400 kilometre kıyı şeridine sahip olan ada; yemyeşil dağları, temiz plajları ve çekici körfezleriyle göz dolduruyor. M.Ö. 3000 yılında başlayan tarihiyle Yunanistan’ın en eski şehirlerinden biri olan adada tarih boyunca; Antik Yunan, Pers, Roma, Bizans, Ceneviz, Osmanlı ve Yunan egemenliği hüküm sürmüş. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462’de Osmanlı topraklarına katılan ada, I. Balkan Savaşı sonrası Yunanistan’a bırakılmış (30 Mayıs 1913). 1922 yılında yapılan mübadele ile adadaki Türk nüfus Anadolu’daki Rum nüfus ile yer değiştirmiş. Midilli Adası’nın asıl ismi olan Lesvos (Lesbos diye okunuyor), Osmanlı döneminde Midilli adını almış ve Türkler tarafından hala aynı isimle anılıyor. Midilli, ünlü Yunan şairleri Alcaeus ve Sappho’nun memleketi. Barbaros Hayreddin Paşa, Oruç Reis, Hüseyin Hilmi Paşa ve Cemal Paşa da Midilli Adası’nda doğmuş.
Mytiline (Midilli)
Ayvalık’tan, Dikili ya da Foça’dan kalkan teknelerin yanaştığı yer başkent Mytiline (Midilli). Ayvalık’tan feribotla 1.5 saat süren bir yolculuktan sonra Mytiline’ye varılıyor. Bizim yolculuğumuz katamaran (birbirine bağlanmış iki tekneden oluşan deniz taşıtı) ile olduğu için 45 dakika sürdü. Gümrük işlemlerinden sonra sahilde bir kafede mola verdik, sonra şehir turuna başladık.
Yunanistan’ın Kuzey Ege coğrafi bölgesinin ve Midilli’nin başkenti olan Mytiline şehir turuna Ermou Caddesi’ni gezerek başladık. Caddenin bulunduğu konum ‘Merkez Çarşı’ olarak adlandırılıyor. Caddenin başlangıcında şehrin sembolü olan ve adaya ayak bastığınız anda tüm heybetiyle dikkat çeken Midilli’nin en tanınmış kilisesi Agios Therapon Kilisesi ile karşılaşıyorsunuz. Lesvoslu mimar Argiris Adalis tarafından inşa edilen kilise, kubbesi ve dış süslemeleriyle göz dolduruyor. Ortodoks mezhebine ait bu kiliseye (Yunanlıların yüzde doksanından fazlası Ortodoks) ve diğerlerine kolsuz kıyafetler, şort, şapka ve güneş gözlüğü ile girilemiyor. Şapka ile girilmemesinin sebebi; şapkanın ikonaların başını çevreleyen Tanrı’dan alınan gücü, ışığı, barış ve mutluluğu ifade eden haleye benzetilmesiymiş.
Rehberimiz kilisenin tarihini anlatırken gelip geçen ada sakinlerinin rehberi Türkçe selamlaması ilgimizi çekti. Kilisenin içini de ziyaret ettikten sonra sağlı sollu küçük dükkanların, esnafların olduğu caddeyi gezerken karşımıza Catholic Church of the Assumption of Virgin Mary (Bakire Meryem Katolik Kilisesi) çıkıyor. Yunanistan’da az sayıdaki Katolik kiliselerinden biri olan bu kiliseyle ilgili bilgi aldıktan sonra caddede yürümeye devam ediyoruz (Cadde deniyor ama dar sokak demek daha doğru olur sanırım). Rehberimiz binaların arasında ferforjelere asılmış olan baş fener ve diğer fenerlere dikkatimizi çekiyor. Eskiden sokak bu fenerlerde zeytinyağı yakılarak aydınlatılıyormuş. Bu arada yürüdükçe binaların duvarlarında grafiti çalışmaları görüyoruz.
Bir müddet ilerledikten sonra karşımıza çan kulesiyle dikkat çeken gotik tarzda inşa edilmiş Saint Athanasius Ortodoks Metropolitan Kilisesi çıkıyor. Bu kiliseye kadar olan bölüm eskiden Hristiyan mahallesiymiş, bundan sonra eski limana kadar olan bölgede ise Müslümanlar yaşıyormuş ki zaten Osmanlı döneminde yapılmış Yeni Camii ile karşılaşıyoruz.
Yan sokakta ise Çarşı Hamamı var. 1825’te yapılan Yeni Camii, 1900’de Agios Therapontas Kilisesi inşa edilene kadar şehrin en büyük binası imiş. İsmi yeni ama cami ve külliyesi çok bakımsız kalmış, demir kapı ile kapatılmış, restore edilmeyi bekliyor. Mübadeleden sonra adada Türk kalmamış, rehberimizin dediğine göre adada şu anda sadece 5-6 Türk yaşıyormuş. Yola devam edip, Korint nizamı ile yapılmış ama fazla gösterişli olmayan hükümet konağını sağ tarafta bırakarak sahile ulaşıyoruz. Sol tarafta duvar ve demir parmaklarla çevrilmiş Helenistik dönemden kalan ticari stoasının* kalıntıları bulunuyor.
Biraz ileride ise yeni restore edilen, Fatih Sultan Mehmet’in annesi için inşa ettirdiği Valide Sultan Camii görünüyor. Adanın büyük bölümüne elektrik sağlayan termik santralin iki bacasının olduğu yerde ise 1462’de Fatih Sultan Mehmet’in adayı fethetmek için otağını kurduğu merdivenlerle çıkılan kule gibi yer var. “Kula” ya da Fetih Camii olarak adlandırılıyor. Tarihi liman kalıntılarını ve Akdeniz’in en büyük kalelerinden biri olan Midilli Kalesi’ni geride bırakarak otobüsümüze binip, şehrin 6 km kuzeyinde olan Panagiouda’ya gitmek üzere yola koyuluyoruz.
Panagiouda
Küçük bir limanı olan şirin bir balıkçı köyü, Panagiouda. Köyde Meryem Ana’ya adanmış beyaz kubbeli heybetli bir kilise ve küçük pembe bir kilisenin yanı sıra eski çeşmeler, şirin evler ve pansiyonlar var. Sahil boyunca sıralanmış restoran ve tavernalarda taze deniz mahsulleri yiyebilir, kafelerde dinlenip çay, kahve keyfi yapabilir, aynı zamanda yüzebilirsiniz. Panagiouda, sakin tatil isteyenler için ideal bir lokasyon. Sahilin sonunda eskiden büyük olasılıkla zeytinyağı imalathanesi olduğunu düşündüğümüz, yıkılmaya yüz tutmuş tuğla ve taştan yapılmış binalar var. Restore edilseler çok güzel olur ama ne yazık ki terk edilmişler.
Agiasos (Ayasos)
Öğle yemeği için ayrılan sürenin ardından Barbaros’un memleketi Gera Körfezi’nden geçip adanın güneyindeki geleneksel dağ köylerinden biri olan Agiasos (Ayasos)’a varıyoruz.
Binlerce zeytin, çınar, kestane ağacının bulunduğu yemyeşil köyde adanın en eski kiliselerinden biri olan Meryem Ana Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. Agiasos’a özgü tahta oyma mobilya, seramik ve dantel işlerinin sergilendiği şirin çarşısını gezip alışveriş yaptıktan sonra meydanda mor salkımlı asmaların altındaki şirin kafelerde oturup, kumda pişen kahvelerimizi yudumlarken, günün yorgunluğunu atıyor ve otelimize doğru yola çıkıyoruz. Dolu dolu geçen tüm günün ardından şehir merkezindeki tavernalardan birinde Yunan müziği ve dansları eşliğinde akşam yemeği yiyoruz. Yunan müziği dediğime bakmayın çoğunun melodisi bizim şarkı ve türkülerimizin melodisi. Zaten şarkıların bazılarını da Türkçe okuyorlar. Beş yüz yıla yakın birlikte yaşadığımız için kültürlerimiz de birbirine karışmış neticede…
Neredeyse hiç uyumadan sabahın köründe Ayvalık’a gidip tüm gün dolaşıp, gece yarısına kadar oturunca, “sabah erken kalkamayız, programı kaçırırız herhalde” diye düşündük ama kalktık. Kahvaltımızı yapıp, otobüste yerimizi aldık. Şaşırtıcı ama herkes zamanından önce geldi ve tam zamanında saat 09.00’da yola koyulduk. İstikamet; Midilli’nin en güzel denizinin ve aynı zamanda fosil ormanlarının olduğu batı bölgesindeki Sigri ve Eresos…
Sigri’ye varmadan önce Kalloni şehrine yakın Limonos Manastırı’nda mola veriyoruz. Manastır, 1526 yılında Aziz Ignatios Agallianos tarafından kurulmuş. Önemli dini emanetleri ve ikonaları muhafaza ediyor. Ayrıca 2 bin 500’den fazla ciltli kitap ve 450 el yazması, Yunan ve Osmanlı belgelerinin olduğu zengin bir kütüphanesi bulunuyor. Geniş bir alana yayılmış manastırın çevresinde 40 kadar küçük kilise (şapel) var.
Manastırın dışında kilise yararına çalışan kafede biraz soluklandıktan sonra bol virajlı dağ köylerini aşarak Sigri’ye ulaşıyoruz.
Sigri
Adanın batı ucunda kurulmuş küçük bir balıkçı köyü olan Sigri, eşsiz manzaraları ve doğal güzellikleriyle dikkat çekiyor. Midilli’den 94 km uzaklıkta olan köyün karşısında Nisiopi isimli küçük bir ada bulunuyor. Bu ada sayesinde tarih boyunca bölge korsan saldırılarından doğal olarak korunmuş. Bölge volkanik bir bölge olduğu için yanardağ faaliyetleri bitki örtüsünü yok etmiş. Adanın doğu bölgesindeki zeytinlikleri, orta bölgesindeki çam ormanlarının yeşilliğini burada göremiyorsunuz.
Sigri /Eresos / Antissa üçgeninde, 20 milyon yıl önce oluşmuş, dünyada çok az örneği olan fosil ormanlarından biri olduğu keşfedilince, 15 bin hektarlık alan UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Aynı zamanda Dünya Mirası Listesi’nde olan alan, jeopark olarak da tescillenmiş. Yapılan arkeolojik kazılarda hala fosil ağaçlar çıkarılıyor. Bölgeye giderken yol yapımları esnasında ortaya çıkan ve koruma altına alınan fosil ağaçları görebiliyorsunuz. Lesvos Fosil Orman Doğal Tarihi Müzesi’ni ziyaret ederseniz adadaki milyonlarca yıl önceki yaşam hakkında bilgi edinebilir, dünyanın en nadide ve ilginç jeolojik miraslarını görebilirsiniz. Müzenin girişindeki merdivenlerin etrafında fosil ağaç gövdeleri ve aromatik bitkiler gibi ada florasının örneklerini görebilir, hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz.
Müze ziyaretinden sonra 1757 yılında Osmanlı tarafından inşa edilen adanın üçüncü büyük kalesi olan Sigri Kalesi’ni ziyaret ediyoruz. Yapımında beyaz ve kırmızı renkte taşlar kullanılan kale, bölgenin ticaret limanının korunmasında önemli rol oynamış. 1889’deki büyük depremde hasar görmesine rağmen kale hala iyi durumda ve muhteşem şehir manzarası için ziyaretçilere açık. Kaleyi gezdikten sonra kıvrıla kıvrıla inen dar ve merdivenli sokaklardan sahile iniyoruz. Şirin ve mütevazı evlerin çoğunun kepenkleri kapalı, bu yıl haziran ayının çok yağışlı geçmesinden dolayı olsa gerek sezonu henüz açmamışlar. Sahilde gördüğümüz bir çeşmede elimizi yüzümüzü yıkayıp, eski camiden dönüştürülen kiliseyi fotoğrafladıktan sonra otobüsümüzle Eresos’a doğru yola çıkıyoruz. Aslında deniz pırıl pırıl, hava da yüzmeye elverişli ama zaman yok!
Eresos
Eresos; adanın güneybatı kesiminde yer alan, yeme-içme ve eğlence konusunda çok alternatifli olduğundan, turistlerin çokça ziyaret ettiği köylerden biri.
Büyük lirik şairi Sappho’nun bu köyde doğduğu söyleniyor. Meydanda, Sappho’nun heykeli bulunuyor. Eressos merkezinden ziyade 3 km uzaklıkta olan ve Midilli’nin en güzel denizine sahip olan Skala Eresou sahiliyle tanınıyor. Denizinin güzelliği ve temizliğiyle de uluslararası bir üne sahip. Skala Eresou Koyu, volkanik kumlarla kaplı uzun kumsalı ve kristal berraklığındaki temiz suyuyla mavi bayrak almaya hak kazanmış. Öğle yemeği ve yüzme molamızı birkaç kilometre uzunluğundaki bu kumsalda veriyoruz. Mavi beyaz konseptli şirin restoranlardan birinde taze deniz mahsulleri yedikten sonra kumsalda yürüyoruz. Haziranın 3. haftası olmasına rağmen denize girmek için hava biraz serin hatta ara ara yağmur yağıyor ama yüzenler de oldu.
***
Ertesi gün yine herkes tam zamanında geldiği için saat 09.00’da yola koyuluyoruz. Bu sefer istikamet adanın kuzeyindeki: Thermi, Mandamados, Molivos, Petra… Thermi kasabasının içinden geçerken yol üzerinde Osmanlı döneminde inşa edilen dönemin en lüks oteli ve bölgeyi ünlü bir sağlık merkezi haline getiren Sarlıca Sarayı (Sarlitza Palas)’nı görüyoruz. Otelin ismi kaplıca suyunun kükürtten dolayı sarı renkte olması nedeniyle ‘sarı’ ve ‘ılıca’ kelimelerinden türetilmiş. Mübadeleden sonra kapatılan otel içler acısı durumda, restore edilmeyi bekliyor.
Mandamados
İsmi Türkçemizdeki “Manda” kelimesinden gelen Mandamados, adanın kuzeyinde yer alan süt ürünlerinin üretildiği mandıraları ile ünlü bir köy. Otobüsümüzle üretici bir firmanın dükkanının önünde durup, neredeyse satılan mamullerin tamamını aldık diyebilirim. Alışveriş sonrası Yunanlılar için çok önemli bir hac merkezi olan Taksiarhis Manastırı’nı ziyaret ediyoruz. Pazar günü olduğu için manastırın içi dışı tıklım tıklım dolu. Manastırda sadece Ortodokslar için değil, tüm insanlar için mucizeler yarattığına inanılan baş melek Taksiyarhis’in kan ve topraktan yapılan ikonu bulunuyor. Kilise aynı zamanda en büyük dilek ve adak kilisesiymiş. Manastırın girişinde bir jet uçağı anıt olarak yerleştirilmiş. Güzel ve bakımlı bir bahçesi olan manastırın çevresinde çay bahçeleri var. Burada lokmades (Bizim bildiğimiz lokma tatlısı) ve ballı yoğurt yemek rutin haline gelmiş.
Molyvos (Mithimna)
Bir sonraki durağımız tarihi ve mimarisi ile dünyaca ünlü Molyvos. Otobüs bizi şehrin en yüksek yerine kurulmuş olan kalenin yanında indiriyor. Uçsuz bucaksız muhteşem bir deniz manzarasını hafızamıza kazıyarak yavaş yavaş Arnavut kaldırımlı sokaklardan inmeye başlıyoruz. Sağlı sollu taş evlerin hepsi bakımlı, kepenkleri ve demirleri boyalı, hiçbiri diğerinin manzarasını kesmeyecek şekilde nizamlı… Sahile indikçe karşımıza butik dükkanlar çıkıyor. Seramik, magnet, bez çanta vb. alıyoruz. Denizi ve şehri kuşbakışı gören otantik bir kafe-restoranda bir kahve içimi kadar mola veriyoruz. Bıraksalar saatlerce o manzaraya karşı oturulur ama son durağımız Petra’ya gitmemiz lazım. Otobüsümüz bizi Osmanlı zamanından kalma lisenin önünde bekliyor. Son kez kaleye doğru bakıp “Buraya bir kez daha gelinir, hatta kalınır” diyoruz.
Petra
Yunanca’da ‘kaya’ anlamına gelen Petra, Molivos’a 5-6 kilometre mesafede. Şehrin tam ortasında şehre ismini veren 35 metre yüksekliğinde bir kaya ve kayanın üzerinde yer alan Panagia Glykofilousa Kilisesi ile tanınıyor. Kiliseye yüz küsur basamakla çıkılıyor. Havanın biraz bozması ve yağmurun atıştırmaya başlaması, bir de üç gün boyunca yeterince manastır gördüğümüz için sahilde yürümeyi ve çarşısını dolaşmayı tercih ettik. Sahildeki sevimli restoranlardan birinde atıştırıp, kahvelerimizi içerken yağmur iyice hızlandı. Zaten geri dönme vakti de gelmişti; bir saat sonra Midilli Limanı’ndaydık. Pasaport kontrolünden sonra ver elini Ayvalık…
Yeme- içme
“Yunan adalarında ne yenir?” denilince akla ilk gelen kuşkusuz deniz mahsulleri olur. Midilli’de de balık, kalamar, karides ve ahtapot başta olmak üzere deniz mahsulleri öne çıkıyor, özellikle Kalloni Körfezi’nden çıkan sardalyeleri çok lezzetli ve meşhur. O kadar ki her yıl ağustosun başlarında Sardalye Festivali bile yapılıyor.
Midilli, Akdeniz mutfağını en iyi temsil eden şehirlerden biri. Bir diğer konu da zeytin ve zeytinyağı üretimi. Adada 10 milyondan fazla zeytin ağacı bulunuyor. Yunanistan’ın en kaliteli zeytinyağlarının burada üretildiği söyleniyor. Adada, keçi ağırlıklı hayvancılık da yaygın. Önemli miktarda süt ve süt ürünleri, özellikle feta peyniri üretimi yapılıyor. Midilli mutfağının başlıca lezzetleri ise kabak çiçeği dolması, feta peynirli Grek salata, saganaki (Una bulanarak kızarmış peynir) musakas (musakka), Dolmathakia (dolma), gyros (Yunan döneri), caciki (cacık), Midilli kuzu dolması, tatlı olarak da baklava.
İçecek olarak en çok tercih edilen ise Yunan rakısı uzo (ouzo), soğuk içilen kahve frappe. Adada 200 yıldan beri uzo üretimi yapılıyor. 20 civarında üretim tesisinde, anasonun yanı sıra çeşitli aromatik bitkilerin de kullanıldığı, farklı damak zevklerine uygun uzolar üretiliyor.
Alışveriş
Adadan ahşap ve seramikten yapılmış eşyalar, magnet, zeytinyağı, süt ürünleri satın alınabilir.
Aklınızda bulunsun:
Bizim gezimiz sezon itibariyle kültürel geziydi. Deniz tatili için gitmeyi düşünürseniz Midilli’nin plajlarını iyice araştırarak gidin. Zira ülkemizde çok daha güzel plajlar var.
Adada motosiklet kullanımı oldukça fazla, yaşlı kadınlar bile motosikletle dolaşıyor. Adayı dolaşmak için araba yerine motosiklet de kiralayabilirsiniz.
Zamanınız uygunsa; Arkeoloji Müzesi, Teofilos Resim Müzesi, Çağdaş Sanat Müzesi’ni de gezebilirsiniz.
*Stoa, Antik Yunan mimarisinde bir sokak ya da agoranın yanında yer alan, üstü kapalı, sütunlu yönetim ve ticaret merkezi olarak kullanılan halka açık galerilerdir. Stoalarda tüccarlar mallarını satar, sanatçılar eserlerini sergiler ya da dini toplantılar yapılırdı.
NASIL ARANDI: #müzeyyen topçu tan # gezi yazısı # midilli # ayvalık # gezi # seyahat # öneri # balıkesir # yunanistan
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...