Gökhan kardeşim sağolsun bana akıl vermiş!
“Sende kendine güveniyorsan bu işin raconu belli” demiş.
Öncelikle buradaki ‘de’ ayrı yazılır.
Sen de…
“Verirsin mahkemeye orada kim haklı ise gün yüzüne çıkar” diye de eklemiş.
Ben de raconu kestim.
Hem kendisi hem de sorumlular hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundum.
“Basın yoluyla hakaret ve iftira” suçundan…
Keşke beni dinleseydiniz de işler bu noktaya gelmeseydi…
Keşke haberi yazmadan önce sorsaydınız.
Ne de olsa eski bir çalışma arkadaşınızım…
Keşke egolarınızı bir kenara bırakıp, iletişim kurma yolunu seçseydiniz.
Ne de olsa yerim belli, yurdum belli, telefonum belli…
Hadi bunları yapmadınız;
Keşke ben aradığımda açsaydınız.
Ne de olsa karşı tarafın da bir cevap hakkı var değil mi?
Gerçi bana akıl verdiğinize göre benden daha iyi biliyor olmasınız.
Keşke, sizin yaşınız kadar mesleki tecrübem olduğunu unutmasaydınız…
O gün telefonu açsaydınız, bugün “yalancı” ve “iftiracı” konumuna düşmezdiniz.
Kısa bir özür yazısıyla bu işten sıyrılabilirdiniz.
Ama siz ne yaptınız?
Çamur at izi kalsın mantığıyla hareket ettiniz.
Beni, hiç gitmediğim bir mekana götürdünüz, hiç katılmadığım bir gecede eğlendirdiniz…
Hem de mahkemelik olduğum, bir yıldır yüzünü görmediğim eski ortağımla…
Telefonumu açmadınız, çünkü amacınız başkaydı.
Eski ortağımla yeniden görüştüğüm imajını yaratıp, beni toplumun gözünde ‘yalancı’ durumuna düşürmek istediniz.
İnsanların arkasından iş çevirdiğime inandırmak istediniz.
Ama şapa oturdunuz!
*****
Gerçi ben kime, ne diyorum.
Ertesi gün size ulaştım da ne oldu?
“Bakın, o gece orada olan kişi ben değilim. Büyük bir yanlışın içindesiniz” dedim de ne oldu?
Kişi nasılsa, karşısındakini de öyle zannedermiş ya…
Yalan söylediğimi zannettiniz.
Bana inanmak yerine “Kocaman bir yalansın Serpil Çolak” diye başlıklar attınız.
Sevgili kardeşim Gökhan;
“18 yıllık meslek yaşantımda yalan haber yapmayacağımı ve arkasında durmayacağımı benden çok çok iyi biliyorsun...!” demişsin ya;
Keşke dediğin gibi olsaydı…
Yaptığın haber yalan çıkmasaydı…
“O gece Güngör Arslan ile beraber oturduğun gerçeğini bize, KOZ'a saldırarak üzerini örtmeye çalışıyorsun” demişsin ya;
Keşke karşındaki insanın ‘doğruları’ söyleyebileceğini hesap etseydin…
Keşke gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğunu bilseydin.
“Hayatında bir kez olsun DOĞRU ol!
Sen değil misin yıllarca bu adamla iş yapan?
Oturamaz mısın bu adamla?
Ne var bunda abes bir durum?
Nedir bu feryadın şimdi?” demişsin ya…
Ben size doğruları söyledim, keşke siz de doğru olanı yapsaydınız.
Evet, benim yıllarca bu kişiyle iş yapan.
Evet, ortaklığı bitirme davası açsam da hukuki süreç devam ettiği için hala o şirketin ortağıyım.
Ama bundan sonra ben değil, avukatım oturur o masaya.
İşte sizin anlamadığınız bu.
Ya da amacınız başka olduğu için bilerek ve isteyerek anlamamazlığa geldiğiniz bu…
********
Gökhan kardeşim;
“Sosyal medya hesabından sanki suçlu bir kadın psikolojisi ile 'ÖZÜR' yazısı beklemen?
Çok komiksin Çolak...” demişsin ya…
Evet, özür yazısı bekledim.
Ama suçluluk psikolojisiyle değil, haklılık düşüncesiyle…
Çünkü o geceye gitmemiştim.
O masada oturmamıştım.
O kişiyle görüşmemiştim.
Ve siz hakkımda ‘yalan’ haber yapmıştınız.
Özür yazısı beklemek benim en doğal hakkımdı, öyle değil mi?
Ama bütün uyarılama rağmen siz ne yaptınız?
“Şimdi kalkmış bu ailenin güvendiği bir haber kaynağına dayanarak yaptığımız bu habere “yalan” diyorsun.
Biz bu habere de haber kaynağımıza da güveniyoruz.” dediniz.
Komik olan kimmiş acaba?
Keşke haber kaynağına bu kadar güvenmek yerine araştırma yolunu seçseydiniz.
O zaman ‘yalancı’ durumuna düşmezdiniz.
Üzerime attığınız iftiraya karşılık sizi ispata davet ettim.
Neden ispat etmediniz?
“Elimde fotoğraflarınız var” diyen sizsiniz…
Niye yayınlamadınız?
Bu sorunun cevabını ben vereyim.
İspat edemezdiniz çünkü gitmediğim bir gecede fotoğrafımın çekilmesi mümkün değil.
Peki ben ne yaptım?
Sözkonusu mekana gittim, kamera kayıtlarını inceledim.
Fotoğraflarını çekip yayınladım.
Siz, orada olduğumu ispat edemediniz ama;
Ben, orada ‘olmadığımı’ ispat ettim.
Neden?
Attığınız yalanı yüzünüze vurmak için.
Uzun lafın kısası;
Yalancının kim olduğu ortaya çıktı.
Attığınız iftiranın altında kaldınız.
Ben de Gökhan kardeşimin sözünü dinleyeyim bari dedim.
Sizi mi kıracağım.
Gökhan Karabulut, Yeliz Koray ve Yüksel Demirdaş hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundum.
“Basın yoluyla hakaret ve iftira”dan…
Evet, bundan sonra mahkemede hesaplaşacağız.
Ama…
Beni yalancılıkla suçladınız ya;
Ve gerçekler ortaya çıktı ya;
Allah katında bunun hesabını nasıl vereceksiniz?
Ve bundan sonra benim yüzüme nasıl bakacaksınız?
Bütün kente rezil oldunuz.
Kocaeli halkının yüzüne nasıl bakacaksınız?
Allah kimseyi sizin durumunuza düşürmesin.
Amin.
Kocaeli Life Genel Yayın Müdürü Serpil Çolak
Kocaeli Life Genel Yayın Müdürü Serpil Çolak