05-05-2025 11:48

Mezopotamya’nın büyülü kapısı: Mardin

   0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 04/05/2025
Çağla Kaya Keskin yazdı...
.stripslashes($urun->baslik).

Tarih boyunca nice medeniyete kucak açmış, taş sokaklarında zamanın izlerini taşıyan bir şehir Mardin…
Kimi zaman bir ezan sesinin, kimi zaman bir çan tınısının yankılandığı sokaklarında, farklı inançların ve kültürlerin yüzyıllardır yan yana nasıl yaşadığını sessizce anlatır ziyaretçilerine.
Göz alabildiğine uzanan Mezopotamya Ovası’nın kıyısında, her güneş batımında altın bir örtüye bürünen bu şehir, geçmiş ile geleceğin, gelenek ile modernliğin eşsiz buluşma noktasıdır.
Biz de uzun zamandır düşlerimizi süsleyen bu büyülü coğrafyayı, bir grup dostla adım adım keşfetmek için yola çıktık. Abartıdan uzak, sadece kendi deneyimlerimin rehberliğinde kaleme aldığım bu yazıda, size Mardin’in ruhuna dokunabileceğiniz bir pencere açmak istedim.
Hazırsanız, taş duvarların ardında saklı binlerce yıllık hikâyelere doğru bir yolculuğa çıkıyoruz…

Bir seyahat yazısından tam olarak beklentiniz nedir? 
Her birimiz günümüz teknolojisi sayesinde uzağı yakın, yakını uzak yaşayabiliyoruz. Her bilgiye tek tuşla kolayca ulaşabiliyor olmamız, seyahatlerimizi daha planlı hale getirmemizi sağlıyor.
Ben de herkes gibi gideceğim yerle ilgili bilgiler edinmek ve kronolojik programımı oluşturabilmek adına seyahatten önce birkaç Mardin yazısı okumuş, coğrafi tarihine bakmıştım. 
Bir seyahat yazısından benim beklentim; abartıdan uzak, objektif ve yalın olmasıdır.
Mini Mardin gezimizin sonunda kaleme aldığım bu yazının kendi deneyimlerim doğrultusunda, en objektif haliyle sizlere ulaşacağından lütfen şüpheniz olmasın:) 

***

Uzun zamandır görmek istediğimiz, her gidenin hayranlıkla anlattığı tarihi Mezopotamya’ya 6 kişilik bir arkadaş grubu olarak planladığımız bu seyahatte, zaman kaybetmemek adına gezilecek yerler rotasını günler öncesinde oluşturmuştuk. Tur programımız günün ilk saatlerinde uçak yolculuğuyla başladı. Yaklaşık 2 saat süren uçuşun ardından Mardin’e indik ve hemen şehri keşfetmek üzere harekete geçtik.
Gecesi gerdanlık, gündüzü seyranlık…
Evet, Mardin için tam olarak yapılan betimleme bu. Gecenin güzel olmayan tüm yönlerini örttüğü Mezopotamya topraklarına bakıldığında, sadece inci gibi dizilmiş güzelliklerin ön plana çıktığı görülüyor. Gündüz ise mimari, etnografik, arkeolojik ve tarihsel değerleri ile görsel zenginlikleri sayesinde zamanın durduğu izlenimini veriyor.
Bu topraklarda farklı din, dil ve kültüre sahip onlarca medeniyet hüküm sürse de şehirde yaşamış ilk Türk topluluğu Artuklular olmuş. 

ESKİ MARDİN
Gidenler bilir: Eski Mardin, tek yönlü bir cadde üzerinde sıralanmış dükkanları ve taş evleriyle adım attıkça zamanda yolculuk hissi veren büyüleyici bir şehir. Üstelik öyle bir misafirperverlikle karşılaşırsınız ki daha “Hadi bir Mardin kahvesi içelim” demeye fırsat bulamadan, esnaf size bir fincan kahve uzatıverir. Teşekkür edip içmezseniz, gülümseyerek “Bizde kahve geri çevrilmez!” derler. Şehrin kalabalığına rağmen esnafın bu sıcak ilgisi, ziyaretçilerin Mardin’e duyduğu hayranlığın onları ne kadar mutlu ettiğini gösteriyor adeta.
Çarşısında kaybolduğunuzda sizi bekleyenler: Çeşit çeşit badem şekerleri, Süryani çörekleri, el işi bakırlar, yöresel tatlılar ve bitkisel sabunlar... Tüm bu lezzet ve dokular, Mardin turunuzu unutulmaz bir deneyime dönüştürür. Özellikle Dağ Çilekli Merini kahvesini denemenizi tavsiye ederim! Ancak klasik Türk kahvesinden vazgeçemeyenlerdenseniz, yanınızda getirmenizde fayda var zira Mardin’de geleneksel Türk kahvesi bulmak pek mümkün değil.

MEDRESE, MANASTIR, CAMİLER
Eski Mardin; tarihi sokakları ve nereye çıkacağını asla tahmin edemediğiniz dar merdivenleriyle sizi şaşırtmayı başarıyor. 
İlk durağımız Mardin’in simgelerinden Ulu Camii… Artuklular tarafından inşa edilmiş ve şehrin en eski camisi. Hemen ardından Zinciriye Medresesi’ne geçiyoruz. Rivayetlere göre medresenin avlusundaki havuzda akan su tasavvufi bir betimlemeyi saklıyor. Suyun akışı ile doğumdan ölüme kadar insan hayatı ve sonrası simgelenmiş. Çeşmeden çıkan su doğumu, döküldüğü yer gençliği, ince uzun oluk olgunluğu ve suların bir havuzda toplanması ölümü temsil ediyor. Daha sonra bu su kanallarla toprağa aktarılıyor ve su topraktan tekrar can buluyor. 
1979’da koruma altına alınan Tarihi Mardin Evleri, bence şehirde görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Bölgede çokça bulunan sarı kalker taşı kullanılarak inşa edilen evler, kışın soğuktan yazın ise sıcaktan korunmak için yüksek tavanlı olarak yapılmış. 
Kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri, iç ve dış mekanlardaki taş nakışlarıyla ilgi çeken Deyrulzafaran Manastırı bu bölgenin en çok ziyaret alan yapılarından yalnızca bir tanesi. 
Eski Mardin gündüz turumuzu bitirip, ‘akşamı ayrı güzel olur’ diye anlatılan, bu şehrin olmazsa olmazlarından sıra gecesi için yerimizi ayırtıyoruz. Kesinlikle öncesinde rezervasyon yaptırmanız gerekiyor, son dakika yer bulmanız imkansız. Biz ilk gün sıra gecesi için Hamdani Restoran’ı tercih ettik. Lezzetli mezelerini, yöresel yemeklerinden daha çok sevsek de eğlenceye doyduk. 

MİDYAT’I KEŞFETTİK
Mardin’deki 2. günümüze Midyat’a doğru yola çıkarak başladık. Yaklaşık bir saatlik araba yolculuğunun ardından hızlıca Midyat’ı keşfetmeye koyulduk.
Tarihi İpek Yolu’nun kavşak noktalarından birinde bulunduğu için önemli bir kültür mozaiği haline gelen Midyat sokakları; taş evleri, kiliseleri, camileri ve otantik atmosferiyle Mardin’in en güzel turistik noktalarından. 
Midyat’ın tarihi sokakları ve mağaralarının hikayesini küçük yaşta rehberliğe başlayan yerli halkın çocuklarından dinledik. Eski kentte her sokağın bambaşka hikayesi ve ruhu olduğunu hissedebiliyorsunuz. Süryani şaraplarına, şerbetlerine ilginiz varsa birçok seçenek arasında tadım yapıp, zevkinize göre hem hediyelik hem de kendiniz için alabilirsiniz. 

MOR GABRIEL MANASTIRI
Burası dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks manastırı. Manastırın rehberi, girişte sizi gruplar halinde içeri alarak, manastırın tarihini anlatıyor. 
Mor Gabriel, Süryani Ortodoks Hristiyanları için önemli bir dini lider ve manevi önder. Süryanice’de ‘Mor’, ‘Aziz’ anlamına geliyor. Benim için içerideki en ilgi çekici detay, Mor Gabriel’in mezarının ayak altında olmasını istemesi. Mezarın toprak içinde bulunmasının sebebi ise burayı ziyaret edenlerin kendi inançlarına göre ellerini toprağa sokup, bir kısmı açık olan bu mezardan toprak alabilmesiymiş.

KAFRO KÖYÜ
Bu köyde yalnızca Süryani kökenli 13 hane yaşıyor. Halk arasında “Pizza Köyü” olarak anılan bu küçük yerleşim yerinin isminin resmî olarak da “Pizza Köyü” olması için başvuru yapılmış.
Köyün hikâyesi, 1970–1980 yıllarında başlıyor. O dönemde bölge halkı, yaşanan terör olayları nedeniyle yaşamlarını sürdürmekte zorlanınca göç etmek zorunda kalıyor. Avrupa’nın farklı şehirlerine yerleşen köylüler, yıllar sonra memleket özlemiyle geri dönüyor.


Avrupa’da öğrendikleri pizza yapımını sergilemek isteyen köylüler, burada bir mekân açıyor. Pizzalar büyük ilgi görünce, köy kısa sürede meşhur oluyor ve pizzalarıyla ünleniyor.
Akşamına Eski Mardin’de hem eğlencesi hem de imza yemekleriyle ünlü Cercis Murat Konağı’nda, şefin Mardin’i anlatan özel yemeklerini tadıyoruz. Yine mezelere ve ara sıcaklara bayılıp, ana yemek konusunda arada kalsak da eğlence kısmıyla açığı kapatıyoruz. Mardin’i ‘Mardin gibi’ yaşama fırsatı bulduğumuz ambiyansına tam not vererek, günümüzü sonlandırıyoruz :) 

Mardin’de geçirdiğimiz 3. günümüzde uçağımız geç saatte olduğu için vaktimizi çevre şehirleri gezerek değerlendirmeye karar verdik. Mardin’den arabayla bir buçuk saatlik uzaklıktaki Diyarbakır’a geçerek, Dicle Nehri’nin kenarında keyifli zaman geçirdik.

Bana göre, Mardin turu için iki tam gün yeterli. Kendi kişisel deneyimime dayanarak söyleyebilirim ki Mezopotamya uygarlıklarına ev sahipliği yapmış, stratejik konumu, kültürel zenginlikleri ve dünya mirası olarak kabul edilmesi nedeniyle Mardin’in çok daha özenli korunması gerektiğini düşünüyorum.


Yeni yapıların, kentin ruhunu bozmadan inşa edilmesi ise bu eşsiz ambiyansın korunması adına son derece önemli.
Vakti ve merakı olanlar, çevre illeri de dahil ederek Doğu Anadolu turunu çeşitlendirebilir. Akşamları serin olsa da şehrin tadını çıkarmak için en güzel zamanın nisan ayı olduğunu düşünüyorum.
Tarihe ve yöresel lezzetlere doyduğumuz, “Doğunun İncisi” olarak anılan Mardin’den, hafızalarımıza kazınan güzel anılarla dönüyoruz.

NASIL ARANDI: #çağla kaya keskin # mardin # gezi # gezi yazısı

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.