30-04-2025 08:47

Hüznünü taşlara yazan uygarlık: Endülüs

   1 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 06/02/2025
.stripslashes($urun->baslik).

Endülüs, hani Yahya Kemal Beyatlı’nın yazdığı ‘zil, şal ve gül’ şiirinin daha da ötesi. Tarih kokan sokaklar, zaferler, yenilgiler, acıklı hikayeler…
Gidiyoruz da İspanya’yı sel götürmüş. Ne şans, nereye gitsem olay. İran’a gittim isyan çıktı, kuzey ışıklarına gideyim dedim, pandemi çıktı. Kızımın bütün itirazlarına rağmen ‘Vallahi ben gidiyorum’ dedim. Endülüs bu ayol! 
Neyse, yine bir sabahın körü saati Ercan Tur ailemle Anıtpark’ta buluştuk. ‘Ailem’ diyorum çünkü gerçekten çok konforlu onlarla gezmek. Yola çıkmadan son çayımızı Mehmetçik Vakfı’nda içiyoruz. Sonra ver elini Sabiha Gökçen Havalimanı. 4,5 saat uçacağız, o zaman ben ya koridorda sağa sola bulaşacağım ya da uyuyacağım. Bu sefer ikisini birden yaptım maşallah.

 

SEVİLLA

4,5 saatin sonunda “Arûsu Bilâdi’l-Endelüs” (Endülüs’ün gelini) olarak lakap takılan, İslam hakimiyetindeki ismi İşbiliye olan Sevilla’dayız. Acayip heyecanlıyım. Rehberimiz Filinta Bey karşılıyor bizi. Takma isim değil, gerçek ismi Filinta. Önce küçük bir şehir turu, sonra Santa Cruz Mahallesi’nin dar sokakları, çiçekli pencereler, balkonlar veee Plaza de Espana. 1929’da İber-Amerikan Expo Fuarı için yapılmış, zamanla şehrin önemli simgelerinden biri haline gelmiş, alabildiğine büyük bir meydan. İçinde binalar, su kanalları, köprüler. Deli gibi fotoğraf çekiyoruz. Sağdan çek, soldan çek. Dur şurayı da çek. Bitmiyor ki.

Alanın ortasından kanal geçiyor. Kanalın üzerinde dört muhteşem köprü ve sonra meydanda kaybolan ikiz kardeşler. Bunu şunun için yazıyorum; Haluk Bey’in bütün ikazlarına rağmen insan güzelliklere dalıp kendini başka bir turun arkasında bulabiliyor yani.

Vallahi ben de doyamadım o meydana ama şöyle de bir şey var; Endülüs’ün hiçbir yerine doyamıyorsunuz. Sokaklar, evler, hikayeler… Kanal gezisinden de eksik kalmadık maşallah! Kısa ama güzel bir gezi.

Ve İşbiliye Ulu Camii. İnşasına başlanılmasından 27 sene sonra, 1194’te tamamen bitirilmiş ama ne yazık ki şehir 1248’de Kastilya Kralı III. Fernando tarafından ele geçirilince, İşbiliye Ulu Camii de katedrale döndürülmüş. E döndürülünce ne olur? Tabii ki cami olur katedral, minaresi de olur çan kulesi. Ah! Giralda, üçte ikisi minare, üçte biri çan kulesi olan Giralda.

Katedral muhteşem. Halen günümüzün en büyük Gotik Katedrali ve dünyanın en büyük üçüncü kilisesi. Önünde faytonlar, müzisyenler, Flamenko yapan dansçılar…

Sevilla macerası devam ederken bir yandan da okuyorum hani şu meşhur çapkın Don Juan var ya! O da Sevillalı değil miymiş ayol! Bu gereksiz bilgi de bir kenarda dursun. Don Juan da gerçek bir karakter değil nasılsa birkaç çapkının birleşimi.

Neyse çapkınları bir yana bırakıp Endülüs ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde bölgenin başkenti olan Kurtuba’ya doğru gidelim bakalım.

KURTUBA

Kurtuba aynı zamanda Emevi Devleti’nin başkenti olarak da tarihi bir öneme sahip, O dönem, dünyanın en büyük ve en gelişmiş şehirlerinden biri. Guadalquivir Nehri üzerindeki tarihi Roma Köprüsü’nün üzerinde yürüyüp, Roma kapısını geçerek kente giriş yapıyoruz ama ne giriş. Muhteşem bir manzara karşılıyor bizi.

Kurtuba gezisinin en önemli yerindeyiz. 2000 yıllık kentin, en görkemli yapısı, dünyanın en büyük camilerinden biri olan Kurtuba Camii. 850 adet sütun ve kemer üzerinde yükselen cami şimdilerde katedral olarak kullanılsa da bence yapının her yeri İslam kokuyor. 1984 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilen Kurtuba Camii, tarihi bir hazine. Sonrasında Dünya Mirası alanı, eski şehrin büyük bir kısmını içerecek şekilde genişletilmiş.

Kurtuba Camii’nde bu sefer de ben kayboluyorum. Eeee, 856 sütun dedik kardeşim. Zaten Özbekistan gezisinde domates tarlasından aşırdığım sopam da yok. Muzdaribim yani. Hangi yöne döneceğini şaşırıyorsun, çok kalabalık, bizimkileri bulmak mümkün değil gibi görünürken kaybolan gezginleri arama ve bulma ustası Haluk Ercan buluyor beni tabii ki.

Sırada Yahudi Mahallesi var. Adı Yahudi Mahallesi ama üç dinin yaşadığı bir şehir olması açısından bana Kudüs’ü hatırlatıyor. Geçmişin ve geleceğin birbirine kenetlendiği, farklı kültürlerin bir arada var olduğu şehir.

Bakın benim turlardaki en büyük sıkıntım, karnımın acıkması. Çünkü açken ben, ben değilim ya. Eeee yurt dışında her şeyi de yiyemiyorsun. Neyse bir restoran bulundu. Vallahi ne yediğimi hatırlamıyorum çünkü çok açtım. Tapas yemedim onu Barcelona’ya saklıyorum. Sonra, sonrası otel. Ertesi gün Granada’ya geçeceğiz.

GRANADA

Sabah otobüse bindik. Granada’ya 205 kilometre var. Yurt dışında otobüsle seyahat etmeyi çok severim. Hiç göremeyeceğiniz yerleri görebilirsiniz çünkü. Uçsuz bucaksız zeytin bahçelerini mesela. Zeytin okyanusu var her yerde ama kahvaltıda yenecek zeytin yok. Hepsini yağ yapıyorlarmış. Dolayısıyla da dünyanın zeytinyağı ihracat sıralamasında birinciler. Biz ise zeytin ağaçlarını kesip, hepi topu iki ay kalacağımız evleri yapıyoruz.

Aman neyse girdik yine olmaz konulara, boş verin, hadi gidelim Granada sokaklarına. Önce Albaicin semtini ziyaret edeceğiz. Saint Nicolas tepesinden El Hamra Sarayı, Sierra Nevada Dağları ve Granada’nın muhteşem panoraması. Yalnızca manzara değil, yerel sanatçıları da görüyoruz. Arkada El Hamra manzarası, önünde flamenko ezgileri çalan yerel sanatçılar. Mest olduk ama asıl mest olacağımız yer tam karşıda.

EL HAMRA

Girişi çok zor çünkü günler öncesinden bilet alınması gerekiyor. Ercan Tur farkıyla Filinta Bey o işi günler öncesinden halletmiş. Yani şöyle söyleyeyim, torpil falan asla işlemiyor. Eee öyle de olması lazım daha içeri adım atar atmaz nutkunuz tutuluyor çünkü.

UNESCO Dünya Mirası listesindeki sarayın yapımına 13. yüzyılda başlanmış. İsminin anlamı Arapça’da ‘kırmızı’ olan sarayın bünyesinde 33 bahçe var. Ama ne bahçeler. Su kanalları, çiçekler, hele ki aslanlı bahçe inanılır gibi değil. İnsan ayrılamıyor resmen. O sütunlar, duvarlardaki ve tavanlardaki dantel dantel ayrıntılar. Ağzınız açık, budala gibi kalıyorsunuz. İç avluların güzelliği, şıkır şıkır sular. O suyu, o tepeye nasıl getirdiniz arkadaş. Şöyle söyleyeyim; El Hamra saray olarak muhteşem ama aynı zamanda bir mühendislik harikası. Hayatta gördüğüm için çok şanslı hissettiğim sayılı yerlerden biri. Hem bunun yapılmasına karar veren iradeye ve güce, hem binlerce taşı dantel gibi işleyen yüzlerce ustanın tecrübe ve becerisine, hem sonuca ulaşmasını sağlayan inanca hayran kalıyor insan.

Burada sözü bir ara İspanya Büyükelçiliği de yapmış olan şair Yahya Kemal Beyatlı’ya bırakalım. Bir de şair anlatsın size sarayı: “El Hamra’ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken harikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir âlemden başka bir âleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim.”

Veeee gelelim Kirli İsabella ile El Hamra Sarayı’nın kaderinin kesiştiği yere. Reconqista (Yeniden Fetih). Tevatür şöyle: İsabella, kocasına Endülüs’ü geri alıncaya kadar yıkanmayacağını söylemiş ve yıkanmamış. Artık İsabella’ya banyo yapmamasından dolayı mı yoksa bütün Endülüs halkını neredeyse yok ettirdiği için mi ‘kirli’ dediler onu bilemiyoruz. Katolik olmayan halka “Ya evinizi terk edersiniz ya Katolik olursunuz ya da sizi keseriz” diyen bağnaz hareket, binlerce insanın ülkesini terk etmesine ya da ölmesine neden olmuş.

Öyle ki Ebulbeka Salih Bin Şerif, Endülüs Mersiyesi’nde “Kendi yurtlarında bey idiler, şimdi küfür ülkesinde uşak! Ululuğun doruğundan eziliş uçurumuna yuvarlanan bu halka acıyan yok mu?” diye feryat eder.

Çok acı, gerçekten çok acı… Ders alınması gereken bir tarih kesiti. Hüzün dolu bu hikayeden sonra gezmeye devam. Granada Katedrali. Rönesans ve Barok sanatının birleşimi olan katedral, 1492’de Endülüs alınınca Büyük Albaicin Camii’nin yerine yapılmış. Güzel görkemli yapılar ama insan El Hamra’nın büyüsünden kurtulamıyor. Açıkçası bana hep karanlık, kasvetli gelmiştir katedraller, belki de ondan.

Ertesi gün Valencia’ya gideceğiz. Birbirimizle dalga geçiyoruz. “İnadına inadına gidilir mi” diye.

Gidilir gidilir… Bakalım hayat bize ne gösterecek...

 

NASIL ARANDI: #birgül yürüker # gezi yazısı # endülüs # ispanya

3 ay önce - Didem Gümüş

Nasıl güzel bir anlatım olmuş.. O güzel günleri tekrardan yaşadım.. iyi ki varsınız ☺️

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.