Geçen sayıda, Hollanda’da kaldığımız bir haftalık zaman dilimi içerisinde ziyaret etme fırsatı bulduğumuz Rotterdam’ı anlatmıştım. Bu sayıda ise turistler tarafından en çok ziyaret edilen ve çok popüler olan masalsı köyler; Giethoorn ve Kinderdijk izlenimlerimi paylaşacağım. Keyifli okumalar.
Giethoorn
Hollanda’nın kuzeydoğusunda yer alan Overijssel eyaletinde konumlanan Giethoorn, 1958 yılında Bert Haanstra’nın yönettiği ünlü komedi filmi Fanfare’nin çekimlerinin burada yapılmasıyla tanınmış ve şöhreti tüm dünyaya yayılarak Hollanda’nın önemli turizm merkezlerinden biri haline gelmiş. Tüm zamanların en başarılı ikinci Hollanda filmi olan Fanfare’yi, 2,6 milyondan fazla sinemasever izlemiş, böylece Giethoorn’un haritadaki yeri belirginleşmiş.
Gezginlerin Hollanda seyahatlerinde mutlaka ziyaret ettiği ve sosyal medyada paylaştığı köyün fotoğraflarını gördüğüm ve hakkında yazılan gezi yazılarını okuduğum için Giethoorn’u merak ediyordum. Hollanda’ya gitmişken, bu köyü görmeden dönmek olmazdı. Rotterdam’da gezilecek ve görülecek yerlerin neredeyse tamamını bitirdikten sonra Giethoorn’ü keşfetmek için eşim Ömer Tan ve bizi misafir eden Nur - Gültekin Öztürk ile düştük yollara. Rotterdam’a iki saat mesafede bulunan Giethoorn’e (daha sonra ziyaret ettiğimiz diğer şehirlere de) giderken yol güzergahında sağlı sollu uzanan rengarenk lale tarlalarını izlerken, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Yeri gelmişken; dünyadaki çiçek soğanlarının yüzde sekseninin, lale soğanlarının yüzde altmışının Hollanda’da üretildiğini söylemeden geçmeyeyim.
Lale
Lale, Hollanda’nın simgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Oysa kaynaklara göre lalenin Orta Asya’dan geldiği ve Hollanda’dan beş yüz yıl önce (1055 gibi) ülkemizde yetiştirildiği; Hollandalıların ilk olarak 1593’te botanikçi Carolus Clusius’un Leiden şehrindeki bahçesine getirdiği çiçek soğanları sayesinde laleyi tanıdığı biliniyor. Günümüzde Hollanda, yüzden fazla çeşidiyle; yılda iki milyara yakın lale çiçeği ve lale soğanı ihracatıyla dünya rekortmeni ve lalelerin ülkeye ciddi ekonomik getirisi var. Ayrıca her yıl bahar aylarında binlerce ziyaretçi Keukenhof ve Bollenstreek bölgesindeki lale tarlalarında muhteşem manzaraları görmek için ülkeyi ziyaret ediyor. Kısacası Hollandalılar lale ile bacasız fabrika kurmuşlar adeta. Ne diyeyim, akıllarını kullanmışlar! Biz ise hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor, değerlendiremiyoruz. Laleyi Hollandalılara, Hereke halısını Çinlilere, Türk kahvesi ve lokumunu Yunanlılara kaptırdık maalesef!
Açık Hava Müzesi
Köyün içine araçla girilemiyor zira araçların girebileceği genişlikte bir yol yok. Bu nedenle köyün dışında bulunan otoparklardan birine aracımızı bırakıp yürümeye başlıyoruz. Köye girdiğimizde Orta Çağ’dan kalma tarihi bir dokuyla karşılaşıyoruz, sanki bir açık hava müzesinin ortasına düşmüşüz gibi hissediyoruz. Yemyeşil bir doğanın içindeki su kanalları ve üzerinde ahşap köprüler, kargılarla kaplı çatıları ile hobit evlerini anımsatan geleneksel evler, rengarenk çiçeklerle bezenmiş bahçeler, adeta masallardaki tasvirlere benziyor. Köyün yaklaşık üç bine yakın nüfusu var. Ancak yıl boyunca yaklaşık bir milyondan fazla turist köyü ziyaret ediyor. Dolayısıyla Giethoorn’da yaşayanların geçim kaynakları otel, restoran ve tekne işletmeciliği gibi turizm etkinliklerine dayanıyor. Köyde yüzlerce ziyaretçi olmasına rağmen öyle huzurlu ve sakin bir ortam var ki şaşarsınız.
Keçiboynuzu anlamına gelen Giethoorn’un tarihi 13. yüzyıla kadar uzanıyor. Bölgeye ilk yerleşenlerin, sellerde boğulan yaban keçilerine ait olan çok sayıda boynuz buldukları için köye bu ismi verdikleri düşünülüyor. Köydeki kanallar; bataklık ve sulak alanlarda oluşan turba kömürlerini çıkartmak için kazılan çukurların, 1776 ve 1825 yıllarında yaşanan sel felaketlerinde suyla dolmasıyla oluşmuş. Kömürleri taşıyabilmek için ulaşım amacıyla kazılan kanallarla birlikte günümüzdeki şeklini almış… Köyü keşfetmenin en güzel ve en pratik yolu tekne kiralamak ya da ziyaretçiler için tur yapan teknelere binmek ancak biz hafta sonu gittiğimiz için çok kalabalıktı. Hem tekne kiralamak isteyenlerden oluşan uzun kuyruklar vardı hem de daracık kanallarda yer yer tekne trafiği sıkışıklığı görülüyordu. Dolayısıyla biz de arkadaşlarımızla birlikte köyü yürüyerek keşfetmeye karar verdik. Bu kararımızdan pişman olmadık zira istediğimiz, beğendiğimiz yerde durup fotoğraf çekebildik. Aynı zamanda spor da yapmış olduk. Bu arada değinmeden geçmeyeyim ki biraz önce köyün kalabalık olmasına rağmen sakin olduğundan bahsetmiştim. Bunun sebeplerinden biri de kanallarda dolaşılan teknelerin motorlu değil elektrikli tekne ya da kano olması. Bu sayede hem gürültü olmuyor hem de hava kirlenmiyor.
Kuzeyin Venedik’i
Hollanda’nın ya da ‘Kuzeyin Venedik’i olarak da anılan bu köyde araç yolu olmadığı gibi cadde ve sokaklar da yok. Evlerin aralarında sokak yerine kanallar var. Yani evlerin çoğu adacıkların üzerinde bulunuyor. Köy içinde ulaşım kanallarda teknelerle, karada ise kuzeyden güneye yaya ve aynı zamanda bisiklet yolu olan dar bir yolla ve ahşap köprülerle gerçekleştiriliyor.
Kanal boyunca yürürken evlere giden köprülerin bazılarında kilitli ya da zincirli kapılar gördük ki bu köprüler, şahısların özel mülküymüş, dolayısıyla geçilemiyor. Köyde yaşayan herkesin mutlaka teknesi vardır ama acil bir durumda karşıya geçerek anayola ulaşmak için köprü de şart. Bu nedenle anayolun karşısında evi olanlar, köprü de inşa ettirmişler. Böylece kanalın üzerinde çoğunluğu ahşap olan irili ufaklı 176 köprü, köyü daha da sevimli hale getirmiş… Kanal boyunca evlerin yanı sıra oteller, restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları, heykeller karşınıza çıkıyor. Heykellerden en dikkat çekenler; heykeltraş Wim Kuijl’nin eseri Albert Mol Heykeli ve Jan Krikke’nin eseri Gieters Dansçıları.
Albert Mol Heykeli
2008’de yapımı tamamlanan bronz heykel, Hollanda film tarihinde dönüm noktası olarak kabul edilen “Fanfare” filminde başrol oynayan ve 2004 yılında vefat eden aktör, komedyen ve yazar Albert Mol anısına yapılmış.
GIeterse Dansçıları Heykeli
Tuğla bir kaide üzerinde duran bronz heykel, 2003 yılında yerel sanatçı Jan Krikke tarafından yapılmış ve folklorik bir dansı icra eden çifti tasvir ediyor.
Kuş sesleri eşliğinde iki saatten fazla yürüyüp, geri döndük. Yürüyüş güzergahımızda karşımıza çıkan kilise ve müzeyi zamanımız olmadığı için gezemedik. Köyün ortasında yer alan göletin kenarındaki kafe- restoranda kahvelerimizi yudumlayıp sohbet ederken, eşsiz manzarayı da hafızalarımıza kazıdık.
Giethoorn’ü ziyaret etmek istiyorsanız en az bir gün ayırmalısınız. Sessiz ve sakin bir tatil ortamı seviyorsanız, bir gece de konaklayabilirsiniz.
Hollanda’nın kültürel ve doğal mirasını yansıtan önemli bir köy olan Giethoorn’un, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almadığını öğrenince açıkçası şaşırdım. Acaba yanlış mı gördüm diye tekrar tekrar kontrol ettim ama doğal güzellikleri nedeniyle turistler tarafından çok ilgi gören bu cennet gibi köy maalesef listede yok.
Biz arkadaşlarımızın arabasıyla seyahat ettiğimiz için şehirler arası ulaşıma katılmadık ama Hollanda’da ulaşım için otobüs, tramvay, metro, deniz taksisi, feribot, deniz otobüsü vb. gibi birçok alternatif mevcut.
GIethoorn’e nasıl gidilir?
Eğer araba kiralamadıysanız köye tren ya da otobüsle gidebilirsiniz. Rotterdam veya Amsterdam merkezden trenle Steenwijk İstasyonuna ulaşıp, istasyondan çıktıktan sonra Giethoorn otobüs durağından 270 veya 70 numaralı otobüslerle köye ulaşabiliyorsunuz.
Ne zaman gidilir?
Hollanda’nın iklim koşullarına göre Giethoorn’a gitmek için en uygun zaman ilkbahar sonu, yaz ve sonbahar başlangıcı. Biz nisanda gittik, şansımıza sadece bir gün yağmur yağdı ama oldukça soğuktu. Festival zamanlarını da kontrol ederek giderseniz, bir taşla iki kuş vurursunuz.
Rüzgâr ve suyun ahenkle dans ettiği yel değirmeni köyü; Kinderdijk
Hollanda denilince akla gelen simgelerden biri de yel değirmenleri. Hemen her şehirde karşınıza yel değirmenleri çıkıyor. Ancak Rotterdam’ın yaklaşık 15 kilometre doğusunda yer alan Nieuw-Lekkerland beldesine bağlı olan Kinderdijk, Hollanda’nın en büyük değirmen ağına sahip. Ülkenin en ünlü turistik bölgelerinden biri olan bölgede 19 yel değirmeni bulunuyor. Bölgenin su seviyesini kontrol etmek ve taşkınları önlemek amacıyla 18. yüzyılda inşa edilen bu anıtsal değirmenler, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Kinderdijk sözcüğü Felemenkçede “çocuğun seti” manasına geliyor. Köyün ismi bir efsaneden geliyor. 1421’de meydana gelen büyük sel felaketi sırasında bölge sular altında kalır ancak Alblasserwaard polderi* zarar görmez. Efsaneye göre, fırtına dindiğinde bölgede kurtarılabilecek bir şeyin olup olmadığı araştırılırken, sallanan bir beşik görülür. Beşiğin yanına gidilince içinde uyuyan bir bebek ve beşiğin suya batmaması için sağa sola sıçrayarak dengelemeye çalışan bir kedi fark edilir. Bu mucizeye istinaden köye “Kinderdijk” ismi verilir.
Biz de yel değirmenleriyle dünyaca ünlü Kinderdijk’i görmek için birkaç saat ayırdık. Esen sert rüzgara rağmen sakin ve huzurlu bir ortam. Bisiklete binmek, yürüyüş ve piknik yapmak, tekne ile kanal turu yapmak, Hollanda hatırası fotoğrafları çekmek için ideal bir ortam. Restoran, kafe ve hediyelik eşya alışverişi yapabileceğiniz dükkanlar var.
Ne zaman gidilir?
Her mevsim güzel ve farklı atmosfere sahip olan Kinderdijk, ilkbahar ve yaz aylarında yürüyüş ve bisiklet aktiviteleri yapmak, doğa ve çiçeklerin güzelliğini izlemek için daha uygun. Sonbahar aylarında ise ağaçların sarıdan kırmızıya değişen rengarenk yapraklarını fotoğraflayabilirsiniz.
Yeme- içme
Hollanda’nın en meşhur lezzetlerinin başında “Patat” adı verilen patates kızartması geliyor. Uzun kuyrukların olduğu dükkanları görünce anlayın ki patates kızartması satan dükkanlardır. Yemeden önce “Alt tarafı patates kızartması, ne kadar farklı olabilir ki?” diye düşündüğümüz patates kızartmasının lezzetinin gerçekten farklı olduğunu görünce sırrını sorduk: Hollanda’da yetişen patateslerin türünün kızartma yapmak için elverişli olduğunu (nişasta ve şeker oranı diğer patateslere göre çok daha azmış) ve pişirme yönteminin iki aşamalı olduğunu öğrendik.
Patatesler yüksek sıcaklıktaki yağda biraz pişirilip yaklaşık 15-20 dakika dinlendirildikten sonra tekrar yüksek ısıda pişiriliyormuş. Bir de kalınlığının 12 cm civarında olması gerekiyormuş ki bu da dışının çıtır, içinin yumuşak olmasını ve geç soğumasını sağlıyormuş. Ayrıca bu lezzete etki eden kızartma yağının tazeliğini ve kalitesini de es geçmeyelim.
Tavsiye edeceğim ve çok tercih edilen bir diğer sokak lezzeti ise stroopwafels. İki yuvarlak incecik waffle’ın arasına karamel şurubu konarak yapılan tatlı bir lezzet. 1800’lü yıllardan beri üretilen bu bisküvi görünümlü waffle’ı, birkaç yıl önce metro markette keşfetmiştim ama Hollanda’ya özgü bir lezzet olduğunu bilmiyordum. Şimdi diğer marketlerde de rastlıyorum. Hollanda’da stroopwafelsı tost gibi basıp, sıcak tüketiyorlar. Kahvenin ve çayın yanında lezzetli bir eşlikçi oluyor.
Alışveriş
Hollanda’dan en çok alınan hediyelik eşyalar listesinin başında “Klompen” denilen takunya gibi tahta ayakkabılar geliyormuş. Eskiden sulak alanlarda çalışan köylüler ayakları ıslanmasın ve çalı çırpı batmasın diye giyerlermiş ama günümüzde çok az giyiliyormuş fakat turistler arasında çok popülermiş.
Antika ve vintage eşya merakınız ve bavulunuzda da yeriniz varsa şehre gelmeden antika ve bit pazarlarının yerlerini ve gününü mutlaka öğrenin zira çok uygun objeler bulabilirsiniz. Peynir, lale soğanı, magnet, Hollanda’nın rengi olan turuncu şapka, lale figürleri ve yel değirmeni bibloları vs. alabilirsiniz.
*Polder: Deniz seviyesinin altında olan bataklık, haliç, göl veya kıyı alanlarının doldurulmasıyla elde edilen yapay arazi alanları.
NASIL ARANDI: #müzeyyen topçu tan # diş hekimi # kocaeli # hollanda # giethoorn # kinderdijk # gezi # seyahat
II. Dünya Savaşı sırasında neredeyse tamamı yıkılan, 1950-1070 yılları arasında yeniden inşa edilerek Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğan şehir günümüzde modern mimarinin, kültür ve sanatın başkenti olmayı başarmış. Limanı, kanalları, üniversitesi, canlı atmosferi, zengin kültürel mirası ve festivalleri ile keşfedilmeye değer bir destinasyon
Macaristan’ın Mako ve Hodmezövasarhely şehirleri; tarihi zenginlikleri, kültürel mirası, doğal güzellikleri, termal suları ve SPA kültürüyle keşfedilmeye değer
Efsanelerle dolu Antik Yunanistan’ın zengin tarihi ve kültürel mirasını keşfederken, yeni yıla hazırlanan modern Yunanistan’a doğru zamanda bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?
Tarihi, kültürü ve doğal güzellikleriyle gezginlerin gözde destinasyonlarından biri olan Litvanya’yı keşfedebilmek için başkent Vilnius ve Trakai’yı mutlaka ziyaret etmelisiniz
Avrupa'nın en temiz, okuryazarlık oranı ve yaşam kalitesi en yüksek ve güvenli ülkesi olan Estonya’nın başkenti Tallinn; ülkenin finans, sanayi, siyasi, kültür merkezi ve ana liman kenti olarak biliniyor. Avrupa'nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Alanı listesinde olan Tallinn dünyanın en iyi on dijital şehri arasına girerek çağı yakaladığını da ispatlıyor.
İsveç ve Rus etkisiyle şekillenmiş kültürü, sanatı ve mutluluk endeksi ile gıpta edilen; tertemiz, yemyeşil ormanları, masmavi denizi ve üç yüz küsur adası ile güzel bir coğrafyaya sahip olan Helsinki, soğuk iklimine rağmen Kuzey Avrupa’da en yaşanabilir şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Antik dönemde zengin, güçlü bir şehir devleti ve kültür merkezi olan Samos; dünyaca ünlü filozofların doğduğu, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge olmasının yanı sıra temiz ve güzel sahilleri, bölgeye özgü yemekleri, şarapları, tavernaları ve doğal güzellikleri ile ziyaret edilmeyi fazlasıyla hak eden bir lokasyon. Hem deniz hem de kültür tatilini birlikte yapmak isteyenler için ideal bir seçim.
Balkanlarda gezilecek yerler arasında en popüler rotalardan biri olan Üsküp, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir. Tarihi eserlerinin yanı sıra doğal güzellikleriyle de kendini kanıtlayan Üsküp’ü gezerken, Osmanlı’dan kalan izler nedeniyle kendinizi zaman zaman Anadolu’da bir şehirde hissedecek, damak tadımıza uygun yemekleri sayesinde de hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, Bir de baktığınız her yerde devasa heykellere rastlayacaksınız.
Yunanistan’ın en iyi korunmuş tarihi şehri unvanına sahip İskeçe’de her yıl şubat sonu- mart başına denk gelen zaman diliminde yapılan renkli karnavala dünyanın her yerinden genç, yaşlı binlerce kişi katılıyor. Yunanistan’ın ve Balkanların en renkli karnavalı olan; müzik, dans, kültür ve eğlence dolu etkinlikleri kapsayan İskeçe Karnavalı, Yunanistan’ın turizm ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Doğal ve tarihi güzelliklerinin yanı sıra üniversitesi, sıcak su kaplıcaları, festivalleri ve her sokakta karşınıza çıkan, bakmaya doyamayacağınız güzellikte ArtNouveau ve Neoklasik tarzdaki binalarıyla mutlaka görülmesi gereken bir şehir…
Son yıllarda trend olan ‘Noel Pazarı’ turlarını merak ediyorsanız, alternatif olarak Yunanistan’ın Drama şehrindeki ‘Noel Baba Köyü’ ya da ‘Drama’nın Rüya Şehri’ diye adlandırılan tema parkı ziyaret edebilirsiniz
Başta büyük önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere II. Meşrutiyet, İttihat Terakki ve Cumhuriyet döneminin önde gelen asker ve siyasilerini yetiştiren Askeri İdadi’nin de bulunduğu Manastır’ı gezmenin tam zamanı…
Makedonya’nın en güzel şehri, en önemli turizm merkezi olan ve 1979’da UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan Ohrid; arkeolojik eserleri, kalesi, camileri, kiliseleri ve çok kültürlü yaşamın izlerini taşıyan tarihi geçmişiyle tam bir kültür hazinesi…
Yüzyıllardır ayakta kalan tarihi dokuya tanık olmak; rengarenk, cumbalı, asırlık evlerin bulunduğu Arnavut taşlı dar sokaklarda yürürken geçmişe yolculuk yapmak; pırıl pırıl denizde yüzmek, tertemiz plajlarda güneşlenmek, taze deniz mahsullerinin tadına varmak Kavala’da mümkün
Yemyeşil dağları, tertemiz plajları, çekici körfezleri, tarihi, fosil ormanları ve gastronomisi ile aradığınız her şeyi bir arada bulabileceğiniz Midilli; her zevke hitap eden bir ada…
Doğa harikası manzaraları, gizemli mağaraları, Ortaçağ’dan kalma görkemli yapıları ile gezginlerin en çok görmek istediği ülkelerden biri olan Slovenya; ekolojisi ve sürdürülebilirliği ile Avrupa’nın en yeşil, en temiz ülkesi
Konumu nedeniyle Birleşik Krallık ve İngiltere için stratejik bir öneme sahip olan Birmingham, nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan 25 yaş altındakiler ile Avrupa’nın en genç şehri olarak biliniyor
Dünyanın ilk sağlık merkezi, ilk ve en büyük sunağı, ilk parşömen üretimi, ilk Asya kütüphanesi ve en dik tiyatrosu ile antik dünyada tarihe yön veren, ilkleriyle ünlü bir şehir; Bergama…
Dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olan Paris’i gezerken kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz
Paris, sadece Fransa’nın değil aynı zamanda sanatın, kültürün, modanın, finansın, gastronominin de başkenti. Paris denilince akla; moda, sanat, görkemli tarihi yapılar, parfüm ve kozmetik geliyor
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Drava Nehri üzerine yaptırılan, İstanbul’dan Budapeşte’ye giden yolu kısaltan, o dönem dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılan köprü sonrasında yok edilmiş olsa da Osijek görülmeye değer bir şehir
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Barselona… Egzotik, fantastik, büyüleyici ve masalsı yapıları, zengin kültürünü yansıtan müzeleri, hareketli sokakları, lezzetli yemekleri ve eğlenceli gece hayatıyla sizi büyüleyecek
Küçük olmasına rağmen uluslararası film festivali, karnavalları, plajları ve marjinal gece hayatı ile son yıllarda Mikonos, İbiza ve Saint Tropez ile rekabet edecek kadar güçlü bir şehir: Sitges
Deniz-kum-güneş, spor, tarih, kültür, gastronomi, eğlen- ce... Bir tatilden beklenen her şeyi karşılayan ada: Kos
Yeni yerler keşfetmek, spor yapmak, yüzmek, festivallere katılmak, termal kaplıcalarında tedavi görmek, üzüm bağlarında şarap tatmak isterseniz, 'Macaristan Denizi'ni yani Balaton Gölü’nü ziyaret etmelisiniz
Art Nouveau mimarisinin en güzel örneklerini görmek, doğanın kucağında sakin ve huzurlu bir tatil yapmak isterseniz, Subotica tam size göre
Köklü geçmişi, buram buram tarih ve sanat kokan sokakları, mimarisi, kültürü ve doğal güzellikleriyle ünlü Münih, Salzburg ve Viyana’yı gezerken kendinizi açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz
Neckar Nehri’nin iki yakasına kurulan, Almanya’nın en masalsı ve romantik şehirlerini gezerken, Ortaçağ’a doğru zaman yolculuğuna çıkacaksınız
Swansea, Britanya’nın ve Galler’in en güzel kumsallarına, plajlarına ve görkemli yamaçlarına sahip doğa harikası bir şehir
Londra, İngiltere’nin ve dünyanın en önemli iş ve finans merkezi olduğu kadar turizm açısından da en çok ziyaretçi çeken, en hareketli kenti
Berlin, her ne kadar II. Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş olsa da kendini toparlamış; tarihi, siyasi rolü, kültür-sanatı ve doğası ile de Avrupa’nın göz bebeği olmayı başarmış
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, doğduğu şehir Selanik’e ve doğduğu eve gitmeye ne dersiniz?
Yaz bitti, çoktan… Sonbaharı da ortaladık. İşlerinizin yoğunluğundan ya da başka sebeplerden dolayı henüz tatil yapamadıysanız; ekim ayında çıkacağınız en güzel tatillerden biri belki de ‘Gemiyle Adriyatik’ gezisi olabilir. Tabii denizden ve gemi yolculuğundan hoşlanıyorsanız…
Yakın bir yurt dışı tatili istiyorsanız; tarihi dokusu, göz alıcı dağları, yemyeşil parkları, altın sarısı kumsalları, zengin mutfağı ve sıcakkanlı insanlarıyla Bulgaristan sizi bekliyor
Thassos; muhteşem kumsalları, turkuaz rengi denizi, resmedilmeye değer köyleri, tarihi yapısı ve eğlence hayatıyla bir tatilde aradığınız her şeyi size sunmaya hazır
Dünya üzerinde sakız ağaçlarının yetiştiği ve damla sakızı üretiminin yapıldığı tek yer olan Sakız Adası hem köklü tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor
Her köşesinde binlerce yıllık tarih yatan, dar sokakları şövalyelerin izleriyle dolu olan Rodos Adası; turkuaz rengi denizi, tertemiz plajları, geleneksel mutfağı ve gece hayatıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor
Masmavi ve berrak denizi, bembeyaz kumsalları, birbirinden güzel plajlarıyla meşhur Sardunya Adası, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için kültürel gezileri tercih edenlerin de uğrak yeri
Kanarya Adaları'nın en büyüğü Tenerife; muhteşem denizi, birbirinden güzel plajları, doğal güzellikleri hatta eğlenceli karnavallarıyla heyecan dolu bir tatil arayanların adresi...
Yine harika bir gezi yazısı olmuş. Hem bilgi dolu hem de bir solukta okuyup merak giderilecek türden akıcı bir dil ve üslup . Ayrıntılı bilgiler için teşekkürler.