13-11-2024 21:10

AMERİKA RÜYASI

   0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 03/08/2023
Dergimizin yazarlarından Esin Alçıoğlu, geçtiğimiz günlerde 2 haftalık Amerika seyahatine çıktı. Eşi Hüseyin Alçıoğlu ve oğlu Arel ile birlikte Güney Amerika’yı adım adım gezen Esin Hanım, izlenimlerini Kocaeli Life okurları için kaleme aldı
.stripslashes($urun->baslik).

Hazırlayan: Esin Alçıoğlu

 

Kimse inkar etmesin, herkesin bir Amerika rüyası vardır. Diğer ülkelere göre çok erken gelişmiş, büyülü filmlerin çekildiği, devasa gökdelenlerin olduğu özgürlükler ülkesini ekrandan değil gerçekten görmek bizim de hayalimizdi. Aslında pandemiden önce planlamıştık bu seyahati ancak bu yıl gerçekleştirebildik. Daha önce en kuzey noktasını, Kanada sınırından ziyaret etmiştik ancak bu sefer hedefimiz güney bölgelerini gezip yaz tatili modu yaşamaktı.

14 saatlik rahat bir uçuşun ardından 2 haftalık tatilimiz başlamız oldu. Çok rahat bir uçuş diyorum çünkü gerçekten bizim hava yollarımız gibisi yok. Rahatlık, konfor, lezzet… Amerika’da iç hat uçuşunu da deneyimlediğimiz için bunu rahatlıkla söyleyebilirim ki biz bu konuda çok iyiyiz.

 

LOS ANGELES

Amerika’nın 2’nci en kalabalık şehri olan Los Angeles‘a İstanbul’dan 14 saatlik bir uçuş sonrası varmayı başardık. Los Angeles’a kısaca LA (el-ey) de diyebilirsiniz, böylesi çok daha karizmatik

LA, Amerika’nın tamamı gibi kozmopolit bir yapıya sahip, her milletten çok sayıda insan görebilirsiniz. Meksikalılar ve Çinliler ağırlıkta ancak herkesin ortak bir noktası var ki çok samimi, güler yüzlü ve içtenler. Avrupalıların snop tavrını asla Amerika’da görmezsiniz. Amerika’yı çok ama çok  sevmemin ilk nedenlerinden biri buydu sanırım.

“Los Angeles’ta hava nasıldı, ne zaman gitmek gerekir?” diye sorarsanız; yılın herhangi bir zamanı gidilir çünkü havası hep güzel, hep mutluluk saçıyor.

Los Angeles bir seyahate sığmayacak kadar büyük ve güzel bir yer. Sanırım orayı yaşamak için orada yaşamak gerekir ama ben naçizane bir turist olarak gidilmesi gereken en önemli yerleri anlatmaya başlıyorum…

Griffith Gözlemevi

Griffith Observatory artık Los Angeles’ın simgelerinden biri haline gelmiş. Hem bir gözlemevi olarak kullanılıyor hem çeşitli sergilere ev sahipliği yapıyor hem de hiçbir şeyinden faydalanmasanız bile teleskoplarla hevesinizi doyasıya giderme imkânı tanıyor. Üstelik tepede bir noktada olduğu için harika bir Los Angeles manzarası sunuyor. Unutulmaz bir fotoğraf çektirmek için de kocaman Angeles (melek) kanatları var.

Hollywood

Büyük ihtimalle Hollywood yazısını ilk görüşünüz tamamen kendi kontrolünüz dışında, bir ara sokaktan kafanızı uzatınca ya da arabada giderken yanlışlıkla görmeniz sonucu gerçekleşecek ve o anı unutmayacaksınız. Bununla beraber en güzel açıyı yakalayacağınız yer Windsor Boulevard olacak. Bu söz ettiğim bu noktaya gittiğinizde, palmiyelerle ve yine kıskanılası evlerle dolu bir sokağın arasından Hollywood yazısını göreceksiniz. 

Yıldızlı kaldırımlarının ve Oscar töreninin yapıldığı meşhur cadde Hollywood Bulvarı’nı da ziyaret etmeden olmaz tabii. Bu yola aynı zamanda ‘Hollywood Walk of Fame’ de deniliyor, bir nevi ünlüler geçidi… Hollywood Bulvarı üzerinde Oscar ödül törenlerinin yapıldığı Dolby Theatre var. Eski adıyla Grauman’s Chinese Theatre, yeni adıyla TCL Chinese Theatre da bu caddede. Önünde ünlülerin el ve ayak izlerini bulacaksınız. Dolby Tiyatrosu’nun yanındaki alışveriş merkezi ve bal mumu heykellerin sergilendiği Wax Museum bu cadde üzerinde gezilebilecek yerlerden.

Beverly Hills

Benim yaşıtlarım Beverly Hills çizgi filmini hatırlıyor mu acaba? Biz Beverly Hills’teki o ışıltılı hayatı izleyerek büyüdük. O yüzden burayı ziyaret, benim için çok önemliydi. Bir nevi çocukluğuma dönmekti Beverly Hills’in alışveriş caddesi Rodeo Drive’ı gezerek başladık tura. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Her bina, her insan, her cadde çok özenliydi. Nereye bakacağımızı şaşırarak büyük bir keyifle ayrıldık oradan.

 

Santa Monica

Santa Monica sahili çok sevdiğim yaz noktaları arasına girdi. Upuzun bir kumsala kurdukları iskelede bir dönme dolap, bir kaç eğlenceli oyuncak, restoranlar ve kafeler bulacaksınız. Çocuklar gibi eğlenebilir, okyanus elverdiği sürece herkese açık plajlarda yüzebilirsiniz. Santa Monica’nın şehir merkezinde de aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Caddelerinin en ünlüsü, Third Street Promenade. Sadece yayalara açık olan bu caddede alışveriş ve gezinti çok keyifliydi. Santa Monica sahilinden biraz güneyde bir başka sahil var: Venice Beach. Araları, yürüme mesafesi 30-40 dakika kadar. Tabii ki araçla gidilmesini öneriyorum.  Bir yanda kumsal ve okyanus, diğer yanda spor yapan insanlar, fitness aletleri, kaykay pistleri… Yine herkes çok sportif, kaslı ve zayıf. Fitness ve vücut geliştirme burada doğmuş ve dünyaya yayılmış hatta Arnold Shwarzenegger kaslarına, ünlü olmadan önce burada arkadaşlarıyla açtığı dünyanın ilk fitness salonunda sahip olmuş. Bu salon hala açık. Venice Beach, Santa Monica kadar turistik olmasının yanı sıra  çok daha bohem bir atmosfere sahip. Grafittilerle süslenmiş duvarlar, kaykaycılar, sokak sanatçıları, falcılar ve sörfçüler var burada. Bu plajlar haricinde Malibu Beach, Orange Country’de Newport Beach ve Laguna Beach gibi güzel plajları da ziyaret edebilirsiniz. 

Universal Stüdyoları

Bu şehrin olmazsa olmazı, filmlerin çekildiği stüdyolardır. Bunlar arasında en popüler olanı da Universal Studios. Biz otelimizi de bu parkın karşısında seçtik. Bir tema parkı olarak ziyaretçilerine eğlenceli bir gün yaşatmayı hedefleyen Universal Stüdyoları’na bir gün ayırmanız şart. Universal Stüdyoları size renkli bir gün yaşatacak. Gerçek bir roller coaster olarak sadece Mummy var ama Harry Poter ve Transformers aktiviteleri size olduğunuz yerde 3 boyutlu görselleriyle roller coaster efekti yaratacak. Biz en çok bu ikisini sevdik. Stüdyo turu ve Behind the Scenes aktiviteleriyle filmlerin nasıl çekildiğini öğrenebilirsiniz. Günde sadece 2-3 defa gösterilen Water World show’u ile gözünüzün önünde film çevriliyor olacak. Bütün o efektleri televizyondan değil canlı olarak izliyor olmanız çok etkileyici. Jurrassic Park’ı da ziyaret etmeden parktan ayrılmayın derim.

SAN DIEGO

Los Angeles’tan ayrılıp San Diego’ya doğru araçla yola çıktık. Yaklaşık 2 saatin ardından La Jolla isimli çok tatlı bir sahil kasabasına vardık. Sahilden kayalıklar üzerinde yatan deniz aslanlarını izleyebileceğiniz, etrafta gözünüzün içine bakarak dolaşan sincapların olduğu çok farklı bir yer. Bu tatlı sahil kasabasından sonra şehir merkezine ulaştık. Downtown’un göbeği diyebileceğimiz yer, Hortons Plaza alışveriş merkezi. En hareketli caddeleri ise Market Street ile 5th Avenue kesişimi. Buralara Gas Lamp Quarter de deniliyor. Gas Lamp Quarter isimli bu tarihi bölgeye geldiğinizi sokaklardaki karakteristik lambalardan anlayabilirsiniz. Restoranların ve canlı pub’ların bol olduğu bir bölge. Deniz kenarından havaalanına doğru yürüyünce de Midway Museum isimli kocaman uçak gemisini göreceksiniz. Adından da anlaşılacağı gibi burası savaş uçaklarının sergilendiği bir gemi müze. Amerika’nın önemli bir askeri merkezi olan San Diego’da askerlere dair birçok heykel, anıt, müze bulacaksınız.

 

Old Town

Kaliforniya eyaletinin kurulduğu yer olduğuna inanılan San Diego’nun eski merkezi  ‘Old Town San Diego Historical Park’ ise ‘vahşi batı’ atmosferini yaşayacağınız tek kat binalardan oluşan, sizi geçmişe götüren bir yer. Burada Meksika havasını soluyabilirsiniz. Dekoratif hediyelik eşyalar çok hoş, bolca da Meksika restoranı var etrafta.

 

Balboa Parkı

San Diego’nun şehir parkı Balboa Park, gerçekten kocaman bir park. İçinde Natural History Museum, Air Space Museum, Art Museum gibi birçok müze var. Bir de parkın Spanish Art Center isimli bölümü çok tatlı. Tasarım dekorasyon eşyaları ve takılar satılan renkli bir alan.

 

Coronado Adası

San Diego’dan boğaz köprüsüne benzer bir köprü ile ulaşılan şirin mi şirin bu adaya mutlaka gidin derim. Coronado Oteli yani Hotel Del Coronado adanın en ikonik yapısı, ayrıca Amerika’nın 2’nci en büyük ahşap binası. Okyanus kıyısındaki bu lüks otel, dünya çapında ünlüleri ağırlayan bir yer.  Otelin içindeki devasa avize ve ahşap işçilik hayran olunası…  

ORLANDO

San Dieoga’dan 5 saatlik bir uçuşla Orlando’ya ulaştık. Orlando, ABD’nin Florida eyaletinin orta kesiminde yer alan bir şehir. ‘Dünyanın temalı park başkenti’ olarak anılıyor. Her yaştan insana hitap eden parkları ve eğlence merkezleriyle ünlü olan Orlando’da Walt Disney parkları, Sea World, Aquatica, Bush Gardens, Hollywood Studios, Islands of Adventure, Wet’n Wild ve Legoland Florida olmak üzere değişik park grupları var. Orlando ayrıca benim gözümde ABD’nin en güzel şehirleri arasında yer aldı.

Temalı park içinde harika oteller yer alıyor. Parklara gitmediğiniz gün tamamı Disney temalı otellerde çok güzel vakit geçirebilirsiniz. Parklara gideceğiniz zaman bu otellerden sürekli kalkan servisler bulunmakta.

 

Magic Kingdom Disney Parkı

Disneyland’ı oluşturan ana parklara girmek öyle kolay değil. Küçük bir şehir havasında ki bu özel bölgeye ilk girdiğiniz andan itibaren her şey değişiyor. Artık büyülü bir yerdesiniz. Tabi özellikle çocukların o tatlı şaşkınlığı görülmeye değer.

Eğlence, sevilen Disney karakterleriyle tanışma, muhteşem geçit törenleri ve havai fişek gösterileriyle bu park tam bir rüya âlemi. Burada izlediğim havai fişek gösterisi gezimizin en can alıcı ânlarından biriydi.  Bu parkların hepsini değil, sadece birini bile bir günde gezmek sizi biraz zorlayabilir. En iyisi yine en azından 2-3 gününüzü buraya ayırmak olacaktır.
Bu parkların en meşhuru hiç kuşkusuz Magic Kingdom. Burası nasıl anlatılır tam olarak bilemiyorum ama çocuklar kadar büyüklerin de ağzı açık kalıyor desem sanırım yeterli olur. Magic Kingdom içerisinde de birbirinden ilginç pek çok ayrı bölüm bulunuyor. Dolaşırken kendinizi hayal dünyasında hissetmemeniz mümkün değil.
Walt Disney parklarının en ilgi çekenlerinden bir diğeri ise Epcot. Burada biraz teknoloji, biraz hayal dünyası ve çokça eğlence sizi bekliyor. 

MIAMI

Orlando’dan ayrılıp 3 saatlik bir araba yolculuğuyla Miami’ye ulaştık. Miami’ye gelmeden hemen önce dünyanın en büyük outlet’i olan Saw Grass alışveriş merkezini ziyaret ederek saatlerimizi orada geçirdik ama tabii ki hepsini gezemedik.

Miami çok güzel plajlara sahip olduğundan deniz-kum-güneş tatili için gelinecek en güzel kentlerden birisi. Upuzun bembeyaz kumlu plajlar, emin olun ki gördüğünüzde benim kadar sizi de cezbedecek.

Şehrin en mükemmel plajı, etrafında pek çok gece kulübü olan Ocean Drive (Okyanus Yolu) üzerinde bulunuyor. Lincoln Road buradaki çok gözde yerlerden birisi. Trafiğe kapalı olan bu cadde mağazalar, sanat galerileri ve müzelerle dolu. Caddede İtalyan (Tiramesu Restaurant, Da Leo Trattoria), Küba (Yuca Restaurant), Yeni Dünya (Pacific Time) mutfakları ve caz kafe (Van Dyke Cafe) var. 

Biz Miami Beach’te Loewe isimli otelde kaldık. Manzarasıyla ve otelin açık büfe mükemmel kahvaltısıyla tavsiye edebileceğim bir nokta. Miami’nin en popüler yerlerine yürüyerek ulaşabileceğiniz bir lokasyonda yer alıyor.

MIAMI ADALAR TURU

Deniz, güneş ve kumsala doymuşken ‘biraz da kültür’ dedik ve Miami’nin en büyük müzesi olan Frost Science‘ı ziyaret ettik. Gittiğimizde, Arel yaşındaki çocukları getirdikleri okul gezisine rastlayınca doğru yerde olduğumuzu anladık. Akvaryumdan bilim deneyleri yapabileceğiniz alanlara kadar birçok seçenek olan müzede görsel bilim şovları da var. Her yaştan insanın keyifli bir yarım gün geçirebileceği bir yer.

Miami’de bir günümüzü ise tekneyle Miami adalar turuna ayırdık. Dünyaca ünlü isimlerin malikânelerini görebileceğiniz ve çok güzel manzaralara tanık olabileceğiniz keyifli bir gezi. İndiğimizde limanda bizi bekleyen Hard Rock Cafe Miami’ye geçtik. Hard Rock Cafe’lerin belki de en ikonik olanıydı. Micheal Jackson ve Madonna gibi büyük isimlerin eşyalarının sergilendiği restoranda harika lezzetlere güzel kokteyller eşlik ediyordu.

Miami’ye dair anlatmam gerekenlerin başında ‘Little Havana’ bölgesi yer alıyor. Haritadan da baktığınızda anlayacaksınız ki Küba’nın tam karşısına denk gelen ve rivayete göre Kübalıların sandallarla kaçıp Amerika’ya yerleştikleri bu bölge oldukça renkli. Kedinizi Küba’da hissedebilir, sokakta dans edenlere ve barlardan taşan insanlara rastlayabilirsiniz. Siz de ortama uyum sağlayıp kendinizi bir kokteyl eşliğinde dans ederken bulacaksınız.

TİMSAHLARLA YAKIN TEMAS

Miami’de finali timsahlarla dolu bir safari parkı olan Everglades Parkı’nda yaptık. Tekneyle açıldığımız bir nehirde timsahları doğal yaşam alanlarında izleme fırsatı bulduk. Kulağa biraz korkunç gibi gelse de gerekli önlemler alınmıştı.

***

Miami, Amerika rotamızın son durağıydı. Amerika beni hiç yanıltmadı ve hayal kırıklığına uğratmadı. Seyahatlerimizin bu hisle bitmesine bayılıyorum. Umarım herkes bir gün Amerika’yı ziyaret etme fırsatı bulur. Zaten bir seferde mümkün değil gezilmez, o yüzden ben de tekrar tekrar gitmeyi diliyorum.

NASIL ARANDI: #esin alçıoğlu # amerika # gezi # seyahat # los angeles # hollywood # beverly hills # santa monica # miami

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.
Diğer Yazılarını İnceleyin;
okula dönüş

3 ay önce
Büyüleyici Bir Şehir: Londra

İlimizin tanınmış iş adamlarından, EGDAŞ firmasının ortaklarından Hüseyin Alçıoğlu, eşi Esin Alçıoğlu ve oğulları Arel ile birlikte Londra’ya çıkarma yaptı. Tarih boyunca kraliyet ihtişamı, kültürel çeşitliliği ve eşsiz atmosferiyle dünya çapında bir cazibe merkezi haline gelen Londra gezisini Esin Alçıoğlu, Kocaeli Life okurları için kaleme aldı. Gotik katedrallerden zarif köprülere, tarihi saraylardan çağdaş sanat galerilerine kadar geçmişin izlerini modern yaşamla harmanlayan bu büyüleyici şehri merak ediyorsanız, başlıyoruz.

3 ay önce
Yepyeni öneriler

5 ay önce
Survivor'da yarıştılar!

Karayipler’in en popüler turizm destinasyonlarından Dominik Cumhuriyeti’ne giden EGDAŞ firmasının ortaklarından Hüseyin Alçıoğlu, eşi Esin Alçıoğlu ve oğulları Arel, Survivor yarışmasını izlemekle kalmadı, yarışmacılarla aynı parkurlarda turnuvalara katılarak, büyük bir heyecan yaşadı. Esin Alçıoğlu, ‘büyülü bir yer’ diye tanımladığı Dominik Cumhuriyeti gezisini Kocaeli Life için kaleme aldı.

5 ay önce
Bahar neşesi!

8 ay önce
Ön yargıları yıkan Orta Doğu kenti: Doha

Vize kuyruklarında, konsolosluk kapılarında sürünmeden kolayca gidebileceğiniz Katar, kollarını açmış sizi bekliyor. Basra Körfezi’ne doğru uzanan bir yarımada ülkesi olan Katar, ışıl ışıl gökdelenleri, yemyeşil parkları ve modern sanatlara verdiği önemle Orta Doğu ülkeleri hakkındaki ön yargıları yerle bir ediyor

9 ay önce
Merhaba şubat

10 ay önce
Yepyeni bir yıl!

11 ay önce
Yeni yıl yaklaşırken

1 yıl önce
Kış yaklaşırken

1 yıl önce
Yepyeni öneriler

1 yıl önce
Diğerleri mevsimdi sen ise sanatsın temmuz...

1 yıl önce
Neşeli haziran

2 yıl önce
Esin Alçıoğlu: Güzel günler...

2 yıl önce
Lüksün ve ihtişamın başkenti: Dubai

İhtişamlı mimarisi, muhteşem residansları, sıra dışı AVM’leri, şık caddeleri, çölü ve kumsallarıyla lüksün doruklarda yaşandığı Dubai, ‘en’lerin bir araya toplandığı muhteşem bir şehir

2 yıl önce
Esin Alçıoğlu: İçimizde çiçekler açsın

2 yıl önce
Esin Alçıoğlu: Hoş geldin yeni yıl!

2 yıl önce
Esin Alçıoğlu: Hoş Geldin Yeni Yıl

2 yıl önce
Ekim ayında neler yapalım?

2 yıl önce
Okula Dönüş Vakti

2 yıl önce
Yazı Bı̇tı̇rı̇yoruz

2 yıl önce
Yaz Geldi!

3 yıl önce
Haziranda ne yapalım?

3 yıl önce
Güneş daha parlak

3 yıl önce
Gülümseyin

3 yıl önce
Hoş geldin yeni yıl

3 yıl önce
Kışa Merhaba

3 yıl önce
Rüya gibi bir tatil: Maldivler

Maldiv Adaları; turkuaz rengi denizi, bembeyaz kumsalları, tropik ormanları ve sessizliğiyle romantizmi doruklarda yaşamak isteyenlere rüya gibi bir tatil vaat ediyor

3 yıl önce
Sonbaharı uğurlarken

3 yıl önce
Ekim sakinliğine merhaba…

3 yıl önce
Merhaba ağustos…

4 yıl önce
Yaza merhaba

4 yıl önce
Anlamlı günlerin müjdecisi

4 yıl önce
Minik kalpler için en özel ay

Yazan: Esin Alçıoğlu

4 yıl önce
Baharın hatırlattıkları…

Yazan: Esin Alçıoğlu

4 yıl önce