Makrobiyotik beslenme

Herkese merhabalar,
Sevgili danışanlarım, sizlere bu sayıda yaklaşımı sadece yemek değil, yaşamak olan ‘makrobiyotik beslenme’den bahsedeceğim. Makrobiyotik beslenme, Japon kültüründen doğmuş bir yaşam felsefesi ve ’büyük yaşam sanatı’ anlamına geliyor. Temelinde şu yatıyor: Doğa ile uyum, denge ve farkındalık.
Her şeyin fazlası zarar ya… İşte makrobiyotik de bunu fısıldıyor kulağımıza. Ne çok tuz, ne çok tatlı. Ne çok soğuk, ne çok sıcak. Yin ve yang… Tabağın bile bir dengesi var aslında. Biz o dengeyi bozan taraf oluyoruz çoğu zaman. Makrobiyotik felsefede mevsimlik, yerel, sade ve doğal besinler temel alınır. Fermente gıdalar, tam tahıllar, sebzeler ön plandadır. Bununla beraber bu sistemin en derin öğreti kısmı, ‘yemeğe duygu katma’ halidir. Yavaşlamak, sindirmek, hissetmek…
Bana sık sık soruluyor: “Hocam, en sağlıklı beslenme hangisi?” Ben de artık şöyle diyorum: “Kendini en az unuttuğun beslenme şekli, en sağlıklısıdır.”
Diyet programlarını hazırlarken, sağlıklı beslenmeyi öğretirken hem bedenen hem ruhen iyilik halini gözetmeye çalışıyorum. Danışanlarıma programlarını hazırlarken, Akdeniz tipi beslenme ve makrobiyotik beslenme öğretilerinden faydalanıyorum.
***
Sevgili danışanım,
Sabah kahveni ayakta içtin. Öğle yemeğini bilgisayar ekranına bakarken atıştırdın. Akşam mı? Ne yediğini bile hatırlamıyorsun. Bir gün daha karnını doyurmuş gibi yaparken aslında kendini aç bırakarak geçti gitti. Kendine kaç lokma ayırdın bugün? Biliyorum, hepimiz çok meşgulüz. Hayat koşuyor, biz de peşinden… Ama unutma, tabaktaki her şey sadece fiziksel değil. Onlar aynı zamanda ruhuna da konuşur.
Sen ne zaman kendine gerçekten bir lokma ayırırsan, işte o zaman hem kalbin hem bedenin doymaya başlar. Beden, aç kaldığını çoğu zaman sana bağırarak değil, sessizce sızlayarak anlatır. Yorgunluk, mide ağrısı, tatlı krizleri, öfke patlamaları… Bunlar sadece fizyolojik tepkiler değil. Beden, hayatın dengesizliğine verdiği tepkiyi bazen tabak üzerinden anlatır.
Makrobiyotik yaşam, bir farkındalık çağrısıdır. Tıka basa doymak değil gerçekten doyduğun yeri hissedebilmek içindir. Sadece tabak değil, ilişkiler, zaman, duygu da dengede olmalı.
Şifa dediğimiz şey bazen bir tabak kabak yemeğinde, bazen bir bardak ılık suyun içinde, bazen de sadece yavaşlamayı seçtiğin o anda saklıdır. Hayat çok hızlı olabilir ama unutma, kendine bir lokma ayırmayı unuttuğunda, her şey biraz daha eksik kalır. Bugün tabağında ne varsa, bir lokmasını kendin için fark ederek, şefkatle ye. Çünkü sen de doymayı hak ediyorsun. Sadece bedenin değil, kalbin de.

Bir lokma kendine ayırmak, kendini hatırlamaktır. Yemek, aceleyle tüketilen bir görev değil yavaşça, farkındalıkla, sevgiyle yapılması gereken bir ritüeldir. İşte o zaman bir lokma, sadece karını doyurmaz, kalbine dokunur.

3 BASİT MAKROBİYOTİK ADIM

1. Yavaşla ve tadını çıkar:
Yemek yerken sadece tabağına odaklan. Derin nefes al, lokmanın içindeki yaşamı hisset. Bu, kendine verdiğin değerin ilk göstergesidir.

2. Mevsimin tabağında ol:
Kocaeli’nin taptaze sebzelerini, yerel ürünleri tercih et. Doğanın ritmini takip etmek, bedenini ve ruhunu dengeler.

3. Bir öğünü sessizliğe ayır:
Telefonu kapat, televizyonu kapat. Kendinle ol ve yemeğin ritmine uy. Bedeninle ve ruhunla buluş.

Her lokma, kendine verdiğin bir hediyedir. Unutma, en önemli besin sadece karın doyurmak değil kendini hatırlamak ve sevmektir. Bugün kendine bir lokma ayır. Hem bedenin hem ruhun sana teşekkür edecek.

İLETİŞİM
Adres: Yavuz Sultan Selim Mah. Mevlana Cad. No: 201/1 Körfez/KOCAELİ
Telefon: 0850 333 8344
Instagram: diyetisyenecemsahin

Yorum yap

Sonraki Yazı Yükleniyor...
Yükleniyor

Signing-in 3 seconds...

Signing-up 3 seconds...