24-04-2024 07:17

Kocaeli’nin en tatlı delisi; BİRGÜL BİLGER

2017-12-13    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2017-12-13
.stripslashes($urun->baslik).

RÖPORTAJ: Zeynep AKAR • FOTOĞRAFLAR: İsmail Hakkı TİMUÇİN 

Hiç eksilmeyen neşesi, bitmez tükenmez enerjisi, inişli çıkışlı hayat hikayesi, il kültür müdürlüğü geçmişi, başarılı iş hayatı ve onu tanıyan herkesin yakından bildiği tatlı deli halleriyle Birgül Bilger, bu kentin en renkli profillerinden biri. Devlet memurluğu yaptığı sırada, ‘sakıncalı personel’ olarak görülüp İzmit’e sürüldüğü günden beri altında imzası olan her işin hakkını verdi; sıra dışı kişiliğiyle yolunun kesiştiği herkeste iz bıraktı. Yaptığı işle de bu kentin markalarından biri olan Birgül Bilger, son 21 yıldır ilimizde ‘organizasyon’ denildiğinde akla gelen ilk isim. Emekli olduktan sonra kurduğu ARKE Organizasyon ile Kocaeli halkını konsept düğünlerle tanıştıran, sınırsız hayal gücüyle en sıradan mekanları bile bir peri masalı diyarına dönüştürmeyi başaran Birgül Hanım ile Türk filmlerini aratmayacak hayat hikayesini, başarısının sırrını ve özel hayatını konuştuk.

Birgül Hanım, nerelisiniz?

Orası biraz karışık. Biraz İzmirli, biraz Adanalı, biraz İstanbullu, en çok da İzmitliyim. Sülaleyi soracak olursan biraz Selanik, dedelerden biri gitmiş bir İtalyan’la evlenmiş; biraz İtalyanlık. Dünya vatandaşıyım yani. Doğum yerimi soruyorsan, İzmir Gönül Durağı. Özellikle belirtiyorum, Gönül Durağı’nda doğmuşuz ama gönül işleri kapak maalesef.

İzmir’de doğdunuz hep İzmir’de mi yaşadınız?

Yok, babamın işi nedeniyle bir kara tren seyahati, hop Adana’dayız. 13 yaşına kadar Adana’da kaldım. Delilik İzmir’den, bıçkınlık Adana’dan yani. Şahane bir çocukluk geçirdim Adana’da.

Sonra?

Ondan sonra yine babamın işi nedeniyle hop İstanbul Ayazpaşa’ya geldik. İstanbul’un en lüks semtlerinden birine. Düşünsene erkek kardeşimin kafası sıfıra vurulmuş, ayağında tokyo terlikler. Küfür kıyamet ahahahaha. Oldukça aykırı bir görüntümüz vardı anlayacağız. Beşiktaş Kız Lisesi’ne kaydoldum, oradan da mezun oldum.

Nasıl bir lise hayatınız oldu?

Hayat… Ay çok çapkın bir kızdım ben yahu! Bol bol çapkınlık yaptım. Çapkınlık dediğim, flört. Bizim zamanımızda flört, bakışma falan. El ele tutuşma falan ohooooo çok sonra. Hımm! Bu arada çapkınlıklarımdan birinde darbeyi yiyince biraz duruldum. O darbeyi vuran 60 yaşında geldi, beni buldu biliyor musun?

 

SAKINCALI PERSONELDİM

Liseden sonra?

Liseyi bitirdikten sonra İngilizcem iyi olduğu için milletlerarası telefon santralinde memur olarak göreve başladım.

Ne zaman evlendiniz?

21 yaşında evlendim. Diyeceksin niye? Kızımın babası farklı bir adamdı. Evine ailesine düşkün, şefkatli. Sevdim yani.

Sizin iş hayatı ne oldu?

Sedat Bey’in tayini Antalya’ya çıktı. Ben de tayinimi istedim. Birlikte gittik. Eşya yok, para yok. Apartmanda ‘Yeni gelin geliyor’ demişler, millet balkonlarda eşyalara bakacak. Aaaa bir de bakıyorlar sadece 4 koltuk bir yer yatağı. Antalya’da milletlerarası olmadığı için Kültür Bakanlığı’na geçişim de bu sırada oldu.

Sonra?

Duramadık Antalya’da. Siyasi görüşüm yüzünden sürüldüm. Mitinglerdeki fotoğraflarımı gösterdiler, sürülme gerekçesi olarak. 1 hafta sonra falan 12 Eylül oldu. İtiraz falan filan zor bela kendimi İzmit’e tayin ettirdim. Sedat Bey önceden bir iş teklifi alarak gitmişti zaten.

Zor bir dönem olmuş…

Çok zor dönemlerimizdi. Uzun zaman polis takibinde kaldım. Hatta ‘Neden İzmit’e geldin?’ gibi saçma bir soruyla bile karşılaştım. ‘E, siz gönderdiniz, ben de geldim’ dedim. Hem sürüyorsun hem de ‘Neden geldin’ diye soruyorsun. O dönemde hakkımda tutulan dosyalar yıllarca peşimden geldi, her yerde önüme çıktı.

İzmit’te hayat nasıl devam etti?

Geldik, Bulvar’a yerleştik. O zaman, İl Kültür Müdürlüğü Halkevi’nin oradaydı. Ben gitmeden müdürlüğe namım gitmiş; ‘Çok tehlikeli bir militan geliyor, eyvah! Herkesin eli ayağı titremiş. Militan bir geldi, 1.50 boyunda minicik bir kadın. Cumhuriyet gazetesi okuyor, sol görüşlü, mitinglere falan katılıyor. Budur yani. Yürüyüş yolunun dili olsa da benim hallerimi anlatsa. O arada Sedat Bey de askere gitti mi? Kaldım mı bir başına…

Zor muydu İzmit’te yalnızlık?

Yok yahu! Sedat Bey’in akrabaları vardı, sonra annem geldi. İş güç falan. Ha! Bu arada geldikten 3-4 ay sonra müdürümüz Zafer Ağar ‘Şeflik için seni teklif edeceğim’ dedi. Dedim ki ‘Etmeyin, daha yeni sürgün geldim; yapmazlar’.

Teklif etti ve devlet 3-4 ay önce sürdüğü beni şef yaptı. Yavaş yavaş İzmit’te bir dost çevrem oluşmaya başladı. 

 

İlimizde 5 yıl boyunca il kültür müdürlüğü yapan Birgül Bilger, görev süresi boyunca pek çok başarıya imza attı.

 

ÜNİVERSİTEYİ BİTİRDİM

Bu arada anne de oldunuz, bildiğim kadarıyla…

Evet, küçük kara balığım dünyaya geldi. Bu arada çalışmaya devam ediyorum ama bu deli kalp durmuyor. Kızım 4 yaşındayken üniversite sınavlarına girdim. ‘Yapamazsın, edemezsinler’e karşı çıkıp İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu kazandım. Radyo TV bölümünde okudum, bitirdim.

 

KAZAN KALDIRDIM

Okul bittikten sonra ne yaptınız?

Yerinde duramayan bir ruh halim var ya, yeni ne varsa bodoslama atlıyorum. Baktım, o arada yurt dışı kültür ataşeliği sınavı açılmış, hoppaaa hemen müracaat ettim. Eksik mi kalırım ayol! Çevremdeki herkesin ‘kazanamazsın, çok torpil dönüyor’ falan filanına rağmen Ankara’ya gittim. Amaniiin benim dışımda taşradan gelen hiç kimse yok. Kütüphaneler genel müdürü, dış işleri bilmem ne müdürü, bakanlık bilmem ne müdürü… Bir de ben. Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş bir garip Orhan Veli.

Sonuç ne oldu?

Yazılı sınavı kazandım. Mülakata çağırdılar, onu da kazandım. Bizimkiler yine ‘gitme’ dedi, ben yine gittim. İki sözlü mülakat vardı, İngilizce olan ilk mülakata da girdim, çıkışta ‘ayrılmayın’ dediler. Bekledim. İkinci mülakatı da geçtikten sonra bakanlığın kapısına gittim ki 6 kişi kalmış, biri benim ulen! Çok sevindim. Benim kültür ataşeliği kesinleşti.

Atamalar yapılmaya başlandı. Bir rivayete göre ben Hollanda’ya atanacaktım. Fakat o sırada yine kör talihim devreye girdi, arada girer o devreye; ben de ‘Vardır bunda da bir hayır’ der geçerim. Hükümet değişti kardeşim ve ben atanamadım. Nedenini hala bilmiyorum. Gidemeyince kazan kaldırdım tabii.

Bir nevi küstüm yani. Fikri Sağlar, Kültür Bakanı. Ne yalan söyleyeyim kardeşim o kadar başarmışım etmişim, emek vermişim, benim düşüncemde olmayan bir iktidarın döneminde sınav kazanmışım; kültür müdürlüğüne siyaseten atandım. Canım çok sıkıldı tabii ki. Bu ülkede liyakat sistemi hiç işlemedi hiç.

 

İSTEMİYORSANIZ SÖYLEYİN!

Kültür müdürlüğü dönemini dinlemek için sabırsızlanıyorum…

Müdür oldum da tabii ki normal bir müdür olamadım… 32 yaşında, mini etek giyen, saçları belinde, deli dolu küçük bir kadın. Kadınsın, gençsin, aykırısın zor çok, zor. İlk atandığım zamanlarda vali beyin özel kaleminde beklerken kimse beni adam yerine koymadı. Görmezden geldiler beni. Açıkçası vali bey de önceleri çok dikkate almadı.

Bu şekilde çalışılır mı?

Çalışılmıyor işte…. Bir gün ne olduysa tepemin tası attı, Sayın Nehrozoğlu’nu makamında ziyaret ettim. ‘Siz sanırım benimle çalışmak istemiyorsunuz. Ben bu koltuğun çok da meraklısı değilim. Bu koltuk bana değil, ben o koltuğa şeref veriyorum. Benimle çalışmak istemiyorsanız derhal giderim’ dedim. Vali bey tecrübeli bir devlet adamı tabii, şıp diye anladı benim deli olduğumu. Muhteşem bir valiydi. Ondan çok şey öğrendim.

Biraz da kültür müdürü olarak neler yaptığınızdan bahsedelim mi?

İl Kültür Müdürlüğü görevine başladığımda rahmetli Cevat Çetin’le bir röportaj yapmıştık ve ben o röportajda projelerimi anlatmıştım. Ne mutlu bana ki emekli olduğumda hepsini gerçekleştirmiştim. Kemal Bey’in sağlamış olduğu olanaklarla, kültür müdürlüğünü İzmit’in en önemli müdürlüklerinden biri haline getirdim. Muhteşem projeler gerçekleştirdik. Mesela, İzmit Evlerini Koruma Yaşatma Projesi hayata geçti, her köye kütüphane açtık, ilk kitap fuarını yaptık, İzmit’e ilk kez opera getirdik. Hayata geçen projelerle kentin kültür-sanat hayatı canlandı. İZEYAP uluslararası alanda en iyi sürdürülebilir proje seçildi.

 

HER ŞEYİM GİTTİ

Ve 5 yılın sonunda emekli oldunuz?

5 yılın sonunda yine hükümet değişti. Şimdiki meclis başkanı İsmail Kahraman, Kültür Bakanı oldu. Hadi bana eyvallah dedim, 38 yaşında emekli oldum.

Emekli olup, evde oturacak bir yapınız yok…

Bir ay falan evde oturdum, kurtlu peynir gibi kıpraştım durdum. Sonra da ARKE markasıyla, tam hizmet ajansı kurdum. Yine ‘kurma’ dediler, ‘memurdan tüccar olmaz’ dediler, ben yine dinlemedim. İlk ofisimiz Ekşi İş Merkezi’ndeydi. Çalışmaya başladık, iyi de gidiyordu. İZAYDAŞ’ın açılışını yaptık, Yuvam İzmit’in temel atma törenini yaptık. Doğalgaz firmalarının tanıtımını ve medya planlamalarını yaptık. Ajans devam ederken, bir gün Yavuz Ulugün geldi ‘Birgül, ben oğlumun sünnetini yapmak istiyorum ama organizasyon şeklinde yapmak istiyorum. İstanbul’da böyle firmalar var, sen yapabilir misin?’ dedi. Bizim defterde ‘yapamam’ yok. İlk malzememizi rahmetli Hamit Aykan’dan alıp o düğünü yaptık. Sonra Serimer’lerin düğünü derken, deprem hem de ikili deprem. Hem maddi hem de manevi.

Bu arada hala evlisiniz, değil mi?

Sorunlarımız vardı, aslında bu sorunlar depremden önce başlamıştı. Uzun süredir anlaşamıyorduk zaten. Ardından Sedat Bey’in işleri bozuldu, maddi sıkıntılar baş gösterdi. Sedat Bey gitti, ben kaldım. Parasını alamayanlar bana sardı. Mafyasından bankasına kadar pek çok alacaklıyla karşı karşıya kaldım. Hatta alacaklılar, bizim anlaşmalı ayrıldığımızı düşündüler ama öyle değildi; Sedat Bey başka bir hanıma aşık olmuştu. 13 yaşında bir kız çocuğuyla yalnız başıma dımdızlak ortada kaldım. Evim gitti, eşyalarım gitti. Her şeyim gitti.

Birgül Bilger, 21 yıl önce kurduğu ARKE Organizasyon’un başarısını yenilikçi çalışma anlayışına ve kendisini asla tekrar etmemesine bağlıyor.

 

SÜREKLİ ARAŞTIRIYORUM

O dönemde yaptığınız reklam işleriyle mi ayakta kaldınız?

Deprem sırasında canım kardeşim Uğur Tırpanlar ile birlikte KOÜ yurtlarının kantinlerini işlettik. Organizasyon yok, reklam yok… Neyle geçineceksin? Ceren özel okulda okuyordu; aldım karşıma, ‘Kuzum bundan sonra devlet okulunda devam edeceksin’ dedim.

Sonra, nisan 2000’de adliye binasının açılışı ile sahalara geri döndük.

Ve ARKE Organizasyon’un adı giderek daha çok duyulmaya başlandı…

Dedim ya ARKE, organizasyon işi yapan tek şirketti neredeyse. Bu nedenle, 2012 yılına kadar hızla yükseldi, sonra durağan bir döneme geçti. 2015 yılından itibaren yeni bir sıçrama gerçekleşti.

 

DELİLİK GENLERİMDE VAR

İlimizde konsept düğün yapan ilk firma ARKE oldu. Nasıl yaratıyorsunuz bu konseptleri?

Bu bir çizgi aslında… Organizasyon sektöründe iki yol var. Ya 5’li şamdanı masalara koyup, çiçekle süslersin ya da konsept düğünler için çalışırsın. İlk yolda da çok şık düğünler olmuyor mu, oluyor… Ama ben öyle çalışmayı sevmiyorum, elim değsin istiyorum. Dekorasyon yapmayı, farklı malzemeleri bir arada kullanmayı seviyorum. Çok uğraşıyorum, bir düğünün sırf konseptini belirlemek günlerimi alıyor. Bana, ‘Neden sizin düğünleriniz farklı?’ diyorlar. Bu belki biraz kültür, estetik, okumuş olmak, hayat.

ARKE ile ilgili hayalleriniz neler? Kaç sene daha bu işi yapacaksınız?

21’nci seneye geldik. Bu, bir organizasyon firması için büyük bir başarı. 21 senedir eskimiyoruz. Hedefim ARKE 25, ben de 65 olduğumda çekilmek. Daha genç birine, ARKE adını sürdürecek birine devredeceğim. Arka planda yine ben olurum belki. Çalışmadan yaşayamam çünkü. Bir doktor arkadaşımın teşhisine göre fena halde adrenalin bağımlısıyım.

Evet, çevrenizde ‘gerçek bir çılgın’ olarak tanınıyorsunuz… Hep böyle hareketli birisi miydiniz?

Ben kendimi hep deli olarak biliyorum ama rivayet sonradan delirdiğime dair. Lise arkadaşlarım öyle diyor. Akıllı uslu, siyasetle ilgilenen, ciddi bir kız imişim. Buna ne sebep oldu?

Genlerinde olunca, delilik fırsat kollayıp cart diye çıkıveriyor. Malum delilik İzmir’in genetiğinde var. Birçok olay yaşadım; anladım ki hayat çok da ciddiye alınacak bir şey değil. 3 gün sonra öleceksin ulen! Salla gitsin yani. Şimdi 61 yaşındayım, 61 kafası daha da beter oldu.

 

HAYAT BENİM, SANA NE!

Kendi deliliğinizi tarif eder misiniz?

Çok özgürüm bir kere. Hiç kimse beni zorla bir yere götüremez, sevmediğim insanlarla asla beraber olamam, nasıl istiyorsam öyle yaşarım. Eğlenceliyimdir. Gülmeyi de güldürmeyi de severim. Zekiyimdir bak! Delilik oradan da olabilir. Fazla gelmiş yani. ‘Kim ne der?’ derdim hiç olmaz. ‘Hayat benim ulen, sana ne!’ der geçerim. Başımdan buraya sığmayacak kadar çok şey geçti.

Ne aşklar, ne yenilgiler, ne kayıplar… Delirmeyip ne yapayım hahahahah.

Her duyguyu çok yoğun yaşayan bir insanım. Mutluluğunu da üzüntünü de çok yoğun yaşadığın zaman geleceğin o son nokta, delilik oluyor demek ki.

Bir çeşit hayatla başa çıkma yöntemi mi?

Değil aslında… Kendiliğinden…Ne bileyim ben yahu! Yöntemim, yol haritam falan yok benim. Nasıl geliyorsa öyle işte.

Bu çılgınlık giyim tarzınıza da yansıyor bazen…

Parka, postal, bandana… Değişmez üçlü. Hiç feminen bir kadın olamadım. Ponponlu terliklerim, sabahlıklarım olmadı. Denemedim mi denedim. İğreti, annesinin elbiselerini giymiş küçük çocuklar gibi bir hal aldım. Makyaj malzemem, bir göz kalemi ve bir kırmızı rujdan öte geçmedi… Bu yüzden hep düşünmüşümdür; ‘Ulen, bu bana aşık olan adamlar bende ne buldu ki’ diye! Lambur lumbur bir kadın.

 

AŞK DEFTERİNİ KAPATTIM

Biraz da özel hayatınızdan bahsedelim… Boşandıktan sonra hayatınıza yeni aşklar girdi mi?

Girdi çıktı, girdi çıktı ahahahahah.

Peki, neden sürmedi bu ilişkiler?

Ben hep aldatılıyorum, aldatılınca terk ediyorum ama aldatan arkadaşlar nedense ısrarla geri dönmeye çalışıyorlar. Bunu da anlamış değilim. Bak, aldatma üzerine 10 cilt kitap yazabilirim. Telefonuna ikinci kadını ‘Aygaz’ diye kaydedenler, ‘Lastikçi’ diye kaydedenler, gece yarısı telefonda yakalanınca korkudan telefonu parçalayıp bataryasını bir tarafa, üstünü bir tarafa atanlar.

Bir erkek, sizi kendisine nasıl aşık eder?

Aman artık aşık olması mı kaldı? 61 geldi ulen! Hadi yine de eskiye atıf yaparak söyleyeyim. Bir kere çok zeki olması lazım, aptal bir adama asla aşık olamam. İkincisi romantik olması lazım. Çok yapış yapış insanları sevmem; durmadan seni seviyorum, mıç mıç yapılmasını istemem. Mesafeli olmalı.

Peki, şimdi hayatınızda kimse var mı?

Yok, kapattım o defteri artık. 61 yaş kafası aşk kaldırmaz. Gerçi, bu işler belli olmaz, büyük laflar etmemek lazım ama artık zor ve yorucu geliyor. Şimdi oturacaksın aşık olacaksın, günlerce onu düşüneceksin, telefon bekleyeceksin; ‘arayayım mı aramayayım mı, o niye beni aramadı?’ diyeceksin, Çok üşeniyorum çooook. Uğraşamam.

 

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.