28-03-2024 18:42

Yitik uygarlıkların izinde...

2016-10-09    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2016-10-09
.stripslashes($urun->baslik).

Nesrin AKTAŞ



Ben ve 3 arkadaşım, bu seneki tatilimiz için rotamızı Orta Amerika’ya çevirdik; sırt çantalarımızı hazırlayıp yolculuğumuza başladık. Seyahatimizi mümkün olduğunca ekonomik yapmak ve zamanı efektif kullanmak istiyorduk.

Nedense gideceğim yerler hakkında önceden çalışmayı sevmiyorum. Çoğu kişi, özellikle de Başak burcu insanları bu fikrime katılmayacaktır ama ben, gittiğim bölgenin şartlarına göre hareket etmeyi tercih ederim, her zaman... Böyle olunca, daha yaratıcı ve özgür hissediyorum kendimi.

Seyahatimize Mexico City’den başladık... Roma aktarmalı olarak Mexico City‘ye saat 16.00 itibarıyla ulaştık. Havaalanından  Downtown’a, biletle binebileceğiniz otobüsler sık kalkışlar yapıyor.

Otobüsten meşhur Zocola Meydanı’na yakın bir yerde indik; sağı solu kolaçan ederken Amigo Hotel’i gördük. Resepsiyon görevlisi  David ile sıcak bir muhabbetten sonra, gecesi 10 dolardan yerimizi ayarladık.

 

YEMEK KÜLTÜRÜ ZENGİN

David’in tavsiyesi üzerine, geleneksel yemeklerin olduğu El Popular restoranda, ‘tamale’ yedik ya da yemeye çalıştık... İlk gün için kötü bir tercihti. Uzun yolculuktan sonra hassaslaşmış mideye muz kabuğunda pişirilmiş, içinde et olan, bol baharatlı ve keskin kokulu yemek ağır geldi. Sonradan ikinci kez yediğimde daha çok beğendim, tamaleyi. Belki de mısır kabuğunda piştiği içindi...

Orta Amerika çok kültürlü bir coğrafya olduğu için yemekleri de zengin. Hemen hemen her bölgede fajita, barbunya fasulyesi ezmesi, tortilla ve tako yemeklerini yiyebilirsiniz. Sizi yerinizden zıplatacak kadar acı salsa soslarıyla birlikte, elbette...

Mexico City, Aztekler tarafından 1352’de Texcoco Gölü’nde  kurulmuş bir kent. Diğer yerli halklar tarafından ‘Tlaltelolco’ adında kurulan iki kentin birleşmesiyle ‘Anahuac Krallığı’nın merkezi olmuş.

Tropik kuşakta bulunmasına rağmen, yüksek rakımlı bir alanda olması sebebiyle ılıman iklimine sahip, güzel bir havası var.

 

İNSANLAR ÇOK SEVİŞGEN!

Bağımsız, özgün yönetimi olan Meksika, 31 eyaletten oluşuyor. Bu nedenle Meksika’ya ‘bağımsız ülkeler ülkesi’ deniyor. Özellikle Mexico City, diğerlerinden çok daha marjinal bir bölge. Çoğu Avrupa ülkelerinde olmayan modernliğe ve özgürlüğe sahip. Eşcinsel düğünler ve ötanaziye onay veren bir yer...

Mexico City’de yaklaşık 21 milyon insan yaşıyor. Özellikle, metrekareye düşen insen sayısı esas alındığında dünyanın en kalabalık şehirleri arasında. İnsanlar çok sevişgen, sokak ortasında öpüşen ateşli çiftler son derece doğal karşılanıyor. Özellikle eşcinsellerin en rahat yaşadığı ülke olduğu söylenebilir.

 

Mexico City, oldukça marjinal bir bölge ve eşcinsellik oldukça yaygın.



Bölge, paradoksal hayatın en güzel örneği... İnsanlar dindar, her adım başı kilise ve şapellere rastlamak mümkün; ancak aynı zamanda kilisenin dibinde papayı, Hristiyanlığı doğrudan hedef alan protest gösterilere rastlamak da mümkün. Örneğin, orta yaşlı bayan, üzerinde papa kıyafeti, elinde ‘çocukları taciz etmeyi bırakın’ pankartıyla ve orta parmağını uzatarak, din adamlarına sesleniyordu. Kiliseye ibadet için giren kimse de ona yaka paça saldırmıyordu. Hoşgörüsü inanılmaz esnek bir halk.

 

HERKES AŞIRI ŞİŞMAN

Mexico City’de görülecek çok yer, çok fazla müze var...  Zocola Meydanı, Diego Riviera’nın duvar resimleri, Xochimilco kanallarında yüzen evler, Barok Metropolitan Katedrali, Guadalupe Katolik Bazilikası ise görülmeye değer diğer yerler.

Orta Amerika ülkelerinde, Amerika’nın izlerini net bir şekilde görmek mümkün. 1980 Vietnam’dan sonra Amerikan kamuoyu, Amerika’nın savaş politikasını engellemiş. Amerikan siyaseti yöntem değiştirerek Orta Amerika’da kah diktatörlere kah paramiliter güçlere destek müdahalesine devam etmiş. Tarımı bitirmiş ve sanayisine ucuz işçi transfer ederek bir işsizler ordusu yaratmış.

 

 

Sattığı tarım ürünlerinin etkisi midir nedir bilemiyorum, sokaklar aşırı şişman insanlarla dolu, özellikle de gençler... Hormonlu ürünlerinin etkisi homoseksüelliğin artmasına da sebep olmuş olabilir diye düşünmedim değil doğrusu. Ortalıkta Amerikan birlikleri görülmezse de Amerika etkileri çok fazla.

 

BİR KÜLTÜR HARMONİSİ

Orta Amerika’nın genelinde halk yoksul, sokakta yaşayan evsiz sayısı çok. Nüfus, İspanyol melezi Mestizo ağırlıklı. Bazı yerlerde Afrika asıllı ‘Garifuna’ denilen halk ve aynı zamanda Maya ile Aztek soylu yerel halkla var. Bu çok kültürlülük yaşam tarzlarına, kıyafetlerine, yemeklerine de yansımış. Adeta bir kültür harmonisi.

 

 Zocola Meydanı, sokak gösterileri.


Orta Amerika genellikle can güvenliği sorunu olan bir bölge. Çelik yelekleriyle bekleyen elleri silahlı polisler; otellerin, evlerin, dükkanların kapılarında demir kepenkler; hava kararmaya başlayınca  aniden ıssızlaşan sokaklar, evsizler, ayyaşlar tüm orta Amerika için geçerli kareler. Tabii geldiğimiz ülke de pek güvenli bir bölge olmadığı için polis barikatları bize çok yabancı gelmiyor.

Meksika içinde zamanımızı verimli kullanmak için bir seyahat şirketiyle görüştük. Şirketin rehberi ve aynı zamanda sahibi olan Carlos, bizi uzun süre arkası dönük bir şekilde beklettikten sonra görüşmeye başladı. Siyah badanalı oda, siyah koltuklar ve kapıdaki 2 bodyguard yüzünden psikolojik baskı altında olduğumuzdan mıdır nedir, sadece bir makbuz karşılığında hiç sorgulamadan bizden istediği dolarları verdik... Tabii, Carlos bize vaat ettiklerinin sadece yüzde 50’sini programladı. Biz de ona ‘Çakal Carlos’ adını taktık.

 

İLK DURAĞIMIZ AZTEKLER

Zamanı efektif kullanmak için güne erken başlasak da Mexico City’de kafeler hariç, nerdeyse her yer kapalı. Havanın, yaşam tarzının etkisi olsa gerek insanlar miskin ve yavaş. Şehir merkezine 50 kilometre mesafede Tlatelolco Aztek kalıntıları, ilk ziyaret ettiğimiz yer oldu. Astrolojiye ve matematiğe çok önem veren Aztekler, bu tapınağı Orion Takımyıldızı konumunda inşa etmiş.

 

 

Colombus, Amerika kıtasına geldiğinde orada 20.000 yıldır yaşam varmış ve yaşayan kabilelerden ikisi Aztekler ve İnkalarmış. Her iki kabile de şehirlerini, güvenlik amaçlı olarak yüksek dağlarla çevrili yerlere ve oynak zemin üzerine inşa etmiş. Aztek uygarlığının Tenotitlan şehri ise bir ada üzerine kurulu.

Azteklerin, İnaklardan farklı olarak olağanüstü acımasız, kana susamış ayinleri varmış. Güneşin oğlu İnti’yi, insan kalbi ve kanıyla beslemek için gün doğumuna kadar onlarca insanı korkunç acılarla kurban etmişler.


KORKUNÇ AZTEK RİTÜELLERİ

Kurban, önce adak taşlarının üzerine yatırılıp gergilerde tüm vücudu gerilir, sonra bıçakla göğsü yarılır ve henüz atmakta olan kalp yuvasından çıkarılarak tanrıya sunulurmuş. Kurban işkenceden geçirilince içindeki tüm kötülüklerin dışarı çıktığına, temiz ve iyi bir kalbin tanrıya sunulduğuna inanılırmış. Tanrıyı memnun etmedikleri takdirde, onun kendilerini yok edeceği inancı yaygınmış. İnkalar ise  tanrılarına, insan yerine lama, altın ve gümüş adamışlar.

 

 

Azteklerle bir diğer ilginç gerçek de şu: İspanyol Cortes’in Azteklerle ilk karşılaşmasında, Aztek Kralı Maktasuna kahinin kehanetinde bahsettiği tanrı olduğuna inanmış ve bu inanç ona hayatının hatasını yaptırmış. 1521’de, binlerce ölümden sonra da sömürge dönemi başlamış.

Hristiyanlık yerel halk tarafından kolayca benimsenmiş. Bu dinin, krala ait olduğu için topraklar üzerinde hak sahibi olamayan köylünün tarım yapmasına olanak sağlaması da itici güç olsa gerek.

 

EN GELİŞMİŞ UYGARLIK

Aztek kalıntıları fazla değil, bu nedenle beraberliğimiz çabuk bitti. Meksiko City’den sonraki duraklarımızda Azteklerden ayrılıp Maya uygarlığına doğru yolculuğumuza başlıyoruz.

 

 

 

Maya uygarlığı kalıntıları çok daha fazla, hatta mevcut kalıntıların sadece  yüzde 10’unun keşfedildiği bilinmekte. Eskiden dev cangıllar Maya kalıntılarını saklarken, yeni geliştirilen teknikle cangıllar kalıntıların yerini belirlemede kullanılıyor.

Mayalar, M.Ö. 10.000 yıllarında yaşadığına inanılan, Kızılderili halkının kurduğu bir uygarlık. Tarihi, Aztek ve İnkalardan çok daha eskilere uzanıyor. Mayalar bilinen en gelişmiş antik uygarlıklar içinde yer alıyor. Her 26 bin yılda bir dünya eksenindeki sapmayı hesaplamış, mitoloji, astroloji, dil, matematik bilgisine sahip bir halk.

 

DÜNYA DIŞI YARATIKLAR MI?

Maya mimarisi yerleşim şekli gibi 4 bölgeye ayrılmış. Kuzeyde Chetumal, batıda Palanque, güneyde Copan, doğuda Tikal. Mayaların neden yok olduğu tam bilinmemekle beraber, buna  aşırı nüfus artışı ve kuraklığın sebep olduğu düşünülüyor.

 

 

1952 yılında, Kral Pakal’ın mezarına ulaşıldığında, mezarın yanında dev bir kapak olduğu görülmüş. Antik astronot kuramcıları bu kapağı, Pakal’ın fresklerde görülen oturuş şeklini ve oturduğu koltuğu bir roket olarak yorumlamış; Pakal’ın bir astronot adam olduğu düşünülmüş. Mayalar dışında, Olmeklere ait olan 13 adet dev kafa heykelinin başlıkları da günümüz astronotlarının başlıklarına benzemekte.

Mayalar uzaya çok ilgi göstermiş, şehirler mimarisinde de mutlaka  uzay gözlem kuleleri inşa etmişler. Antik astronot kuramcıları, bu gibi birçok işareti göz önünde bulundurarak Mayaların dünya dışı yaratıklar olduğunu iddia etmiş.

 

GÖK BİLİMCİ MAYALAR

Mayalar gerçekten de en ileri gök bilimci antik uygarlık. 6 bin yıl önce Venüs gezegeninin güneş sistemindeki yerini hatasızca tespit edebilmişler. Mayaların gök bilim merakının, tanrılarla iletişim kurmak ve ritüellerin doğru zamanda yapılması arzusundan doğduğu biliniyor... Yani bu, bilimsel bir merak değil.

Maya uygarlığında, tanrıların farklı şekillerde kendilerini gösterdiğine ve kralın tanrı olduğuna inanılırmış. Tanrılara insan kurban etme geleneği Mayalarda da varmış. Yılan, bu uygarlıkta en önemli hayvan ve ‘Kukulkan’ da ilahi tüylü yılan tanrı.. Bilgelik, güç taşıyor. Zaman zaman gökten yere inen Kukulkan, yeryüzüne iyilik getiriyor. Ekinoks zamanında piramide yansıyan güneş ışığını Kukulkan üzerine yansıtan tapınaklar, ilginç bir mimari teknolojiye sahip.

Orta Amerika’da Mısır piramitlerinden 10 kat fazla piramit inşa edilmiş. Dini ritüeller belli döngüsel zamanlarda yapılmış, gök hareketleri hatasız hesaplanmış. Yaptıkları takvime göre, 21.12.2012 tarihi dünyanın sonu olarak yorumlanmış ise de uzmanlar, bu tarihin gelişmiş bir dönem döngüsünün başlangıcını ifade ettiğini söylüyor.

 

ÖLÜLERİNİ NEŞEYLE ANIYORLAR

Bu etkileyici ziyaretten sonra, uçakla Yucatan bölgesinin başşehri olan Merida’ya uçtuk. Bundan sonra, Mexico City’e dönüşümüze kadar olan yolculuğumuz otobüslerle devam etti. Çok yorucu olduğunu itiraf etmeliyim. Mexico sınırları içinde Ado otobüs şirketi, Guatemala’dan sonra ise TİKA Bas otobüs şirketiyle yolculuk yaptık. Ulaşım kolay ve güvenli.

Merida’da bulunan Uxmaldeki Maya tapınağının, James Churcward tarafından Mu Kıtası’na adandığı iddia edilmekte. Dünya miras listesine alınmış 117 basamaklı bir tapınak bu... Mayaların matematik ve astroloji bilgisini yansıtan güzel bir örnek.

Merida güzel bir şehir... Yerel halkın Maya soyundan gelmekten gurur duydukları her haliyle kendini belli ediyor. Maya anısı festivallerle, interaktif teatral gösterilerle yaşatılmaya çalışılıyor. Dükkânlarda kafatası ve iskelet süslemeleri çok fazla. Bunun sebebi, ‘Ölüler Günü’ kutlamalarıyla atalarını anma ritüelleri. Öyle ağlayarak anmıyorlar... Ölen kişinin en sevdiği yemekleri yapıp, sevgi ve eğlenceyle anıyorlar. Bence güzel bir anma... Ben de ağlanarak değil, eğlenerek anılmayı tercih ederdim şahsen.

 

MERİDA GECE DE GÜVENLİ

Merida’da yeşil geniş parkların hakkı veriliyor... Parklar halkın yaşamının bir parçası. Kafelerde içilen kahveler ve gezgin çalgıcıların şarkılarını dinlemek ayrı bir güzellik katıyor atmosfere. Merida, gece rahatlıkla gezdiğimiz, güvenli ender yerlerden biriydi. Biz de ayakları tamamen kesilmiş sakat kemancı ve bayan partnerini gece boyunca dinleyip margaritalarımızı içerek hayli güzel bir akşam geçirdik.

 

 

Yemekleri de güzel... Benim favorim ‘sopa lima’, yani tako parçalarından yapılmış sebze çorbası oldu. Acı salsa soslarını cahilce ilk test ettiğim yer de Merida’ydı. Kulaklarımdaki acı çınlamayı hiç unutmayacağım!

Merida ile ilgili son tavsiyem, kentin Cuzamo bölgesindeki ‘cenote’ler... Eğer vaktiniz varsa erken saatlerde gidip, bu yeryüzü cennetini andıran küçük göllerde yüzmenizi  tavsiye ederim.

 

BÜYÜLÜ BİR TAT...

İkinci Maya durağı, Chechen İtza... Mayaların astroloji ve matematik bilgilerini konuşturduğu Kukulkan Piramidi’nin olduğu yer. Tapınak 4 cepheli ve her cephe 91 basamaktan oluşuyor; bu da toplamda 365 sayısını veriyor. Yıl dönümleri ve ekinokslara göre inşa edilmiş. Ekinoks zamanında güneşin yansıması, Kukulkan yılanına ‘S’ çizerek ulaşıyor. Dünya miras listesinde çok güzel bir yapı.

 

 

Chechen İtza’da yapılabilecek bir diğer şey İk Kıl Arkeolojik Parkın içinde bulunan Cenote’de yüzmek. Burası Mayaların dinlenme ve geleneksel ritüellerini yapmak için kullandıkları bir yer. Çevresinde restoranlar, duş ve soyunma odaları, kafeleri olan, orman içinde güzel bir alan.

Göl yerden 26 metre aşağıda ve suyun derinliği, 40 metre. Yani toplam 66 metre derinliği olan bir göl. Çok kalabalık değilse yüzmek çok büyülü bir tat veriyor.

 

SU ALTI MÜZESİ

Yucatan Yarımadası’nda, ‘ülkemizde Antalya’ya benziyor’ diyeceğimiz bir yer, Cancun. Cancun’a L şeklinde bağlanan, 21 kilometre uzunluğundaki ada, Karayipler’in turkuaz denizi ve beyaz kumsalıyla Cancun’un en meşhur manzarası. Onu tepeden görmek için yüksek binalarda ücret karşılığı seyir yapıp fotoğraf çektirilebilirsiniz.

 

 

Beni Cancun’da en fazla heyecanlandıran yer, deniz altı müzesi oldu. Yaklaşık 7 ila 10 metre derinlikte yerleştirilen heykelleri scuba dalışı yaparak seyretmek... Biraz  hayal kırıklığı yaşadım diyebilirim. Dipte bir kaç küme halinde insan topluluklarının heykeli ve bir adet sarı Vosvos’tan başka bir şey yoktu.

Gerçi yosunlaşmış heykellerin insanı ürküten, heyecanlandıran görüntüsünün hakkını yemek istemem... İkinci dalış resiflere ve rengarenk balıklara yapıldı, bence çok daha hoştu. Acemi go-purocular olarak  görüntü almayı da ihmal etmedik.

Cancun gece hayatıyla da meşhur... Barlar, kafeler, şık insanlar, işletmelerin ilginç şovları adeta Amerika Miami geceleri gibi.

 

GRAND LAGOON’DA RENK CÜMBÜŞÜ

Cancun’dan sonraki durağımız olan Tulum’da Green Otel adında çok güzel bir otele yerleştik. Bahçe içinde, bungalovlardan oluşan otelin görevlileri de sıcak kanlı ve yardımseverdi. Tulum da denizi ve sahilleriyle Cancun’dan aşağı değil. Üstelik deniz hem deniz hem kara ticaretinde Maya kültürünün önemli bir merkezi olmuş. Çevresi 3-4 metre uzunlukta surlarla çevrili olan Tulum’da kale, saray, tapınak, gözlem kulesi, cenaze evi, senato binası gibi yapı kalıntıları var.

 

 

Oldukça büyük bir alan... Parkın girişinde özel tur şirketleriyle bağlantı yapıp, sahilinde bekleyen teknelerle antik şehri denizden de seyretmek mümkün.

Chetumal ise Yucatan Yarımadası’nda Quantino Roo eyaletinin başkenti. Chetumal, turiste hitap eden bir yer değil, şehir içinde  bir iki tur atmak yeterli. Esas görülmesi gereken yer Bacalar’daki Logoon’lar. Biz Grand Lagoon’u tercih ettik... Suyu sıcak ve huzur verici. Özelliği, ışığın etkisiyle Lagoon’un renginin farklı mavilikler ve yeşilliklere bürünmesi.

Kıyısında restoranlar var... Tavsiyem, Karayipler’e özgü, Hindistancevizi yağında pişirilmiş deniz ürünleri ve beraberinde gelen fasulye ve pirinç.

 

KAÇ LİRAYA MAL OLDU?

Toplam 20 gün süren ve 7 ülke gördüğümüz Orta Amerika seyahatimin, Meksika Körfezi’ni kapsayan en kısa anlatımı, işte böyle... Ancak, Orta Amerika’yı bir bütün olarak ele almak lazım, çünkü bölgede birbiriyle bağlantılı sosyal, coğrafik ve siyasal bir yapı var.

Bu arada merak edenler için belirteyim; toplam 7 ülkeyi kapsayan 20 günlük gezimiz bize 3 bin 200’a Dolar’a mal oldu.

Bir sonraki sayıda diğer bölgeleri de sizlere paylaşmayı çok arzu ederim.

Şimdilik hoşça kalın ve sevgiyle kalın… Vives la vida!

NASIL ARANDI: #Amigo Hotel # Aztek # Downtown # Maya # Meksika Körfezi # Mexico City # Orta Amerika # Texcoco Gölü # Zocola

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.