Buse Hanım, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben, Buse Akçil, uzman klinik psikoloğum. Yahya Kaptan Lisesi’nde okudum, İstanbul Bilim Üniversitesi’nde psikoloji lisansımı tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde klinik psikoloji üzerine yüksek lisans yaptım. Daha sonra okullarda rehberlik koordinatörü, rehber öğretmen danışmanı ve okul psikoloğu olarak çalıştım. Bu arada Kocaeli’deki farklı kliniklerde bireysel, aile, çift ve ergen danışmanlığı yapmaya devam ettim. Son 4 yıldır kendi kliniğimde aktif olarak danışan görüyorum. Aynı zamanda online terapi veriyorum ve Hürriyet gazetesinde köşe yazıyorum.
Psikoloji bilinçli bir tercih miydi?
Evet. Lise döneminde yaşadığım sosyal kaygı bozukluğu nedeniyle, ailemin de farkındalığıyla destek aldım, yaklaşık 6 ay kadar terapi gördüm. Bu sırada psikoloji alanının büyüleyici gücüyle tanıştım. ‘Ben de benim gibi gençlere dokunmalıyım’ diyerek çıktığım bu yolda özellikle ergenlerle çalışmaktan çok büyük bir keyif alıyorum. Yaptığım her terapide, verdiğim her seminerde, bir gence hayat ışığı olmak, ona ayna tutmak beni çok mutlu ediyor. O yüzden mesleğimi büyük bir aşkla yapıyorum. Bunu deneyimlemiş ve etkisini görmüş bir danışanım, mesleğime tutkumu buna bağlıyorum.
Daha çok ergenlerle mi çalışıyorsunuz?
Genellikle ergenlerle çalışıyorum ama yetişkinlerde de çift terapisi üzerine oldukça etkili çalışmalarım var. Aynı zamanda oyun terapisi uzmanıyım, kliniğimde oyun terapi odam var, çocuk danışanlarım da bulunuyor.
AİLENİN İŞ BİRLİĞİ ÖNEMLİ
Buse Hanım, aileler size daha çok hangi şikayetle başvuruyor?
Sınav kaygısı, sosyal kaygı bozukluğu ve şu an günümüzün en büyük problemlerinden biri olan otizm ve dikkat eksikliği, hiperaktivite diyebilirim. Seanslara başlamadan önce bazı gelişimsel testler yapıyorum. Moxo Dikkat Testi, Visc-r Zeka Testi gibi testlerle çocuklardaki problemleri somut olarak belirleyip, ebeveynlerin de desteğiyle terapi sürecini başlatıyorum. Terapide en çok önem verdiğim kurallardan biri aileyle iş birliği içinde olmak. O yüzden seanslarıma mutlaka aileleri de dahil ediyorum ve en çok kullandığım cümlelerden biri “İş birliği içinde olacaksanız bu terapi sürecini başlatalım” oluyor. Çünkü benim sihirli bir gücüm yok ancak birbirimize dokunabilirsek, bu yolda birlikte ilerleyebilirsek güzel sonuç alabiliriz.
Peki, terapi süresini nasıl belirliyorsunuz?
Terapide, 4 hafta ya da 6 hafta gibi süre belirlemenin doğru olmadığını düşünüyorum çünkü bireysel farklılıklar, kişinin uyumu, kabul süreci gibi etkenler söz konusu. Bu yüzden ‘terapi süresini yolda belirliyoruz’ diyebilirim. 4 haftada inanılmaz değişimler de olabiliyor, daha uzun sürede geri dönüş aldığımız da oluyor. Kişinin hazır olup olmaması ve terapiye olan isteğiyle de alakalı. Kimisi aile zoruyla geliyor, bu farkındalığı ve dönüşümü istemeyebiliyor. Net süre vermektense ‘yolda belirliyoruz’ demek daha doğru olacaktır.
HOBİLERİNİ GELİŞTİRİN!
Sınav kaygısı şikayetiyle çok başvuru aldığınızı söylediniz, ailelere bu konuda ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle çocuklarını terapiye getiren ailelerin ‘Buyurun hocam, size teslim, dönüştürün’ demek yerine, terapiye bir bütün olarak bakmaları ve dönüşümün aslında ebeveynlerle birlikte gerçekleşeceğine inanmaları gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde sınav ve başarı üzerine kurulmuş bir sistem var. Ne yazık ki gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi çocuklarımızın üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ben istiyorum ki yarım kalmışlıklarımızın bedelini çocuklarımız ödemesin. Bu yüzden bu farkındalığı önce ailelere kazandırıp, kendi hayalleri için geç kalmadıklarını, çocuklarının hayallerinin başka olabileceğini, kendi yollarını çizerken, kendilerini keşfetmeleri için ilk adımı atmalarının önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.
En çok önem verdiğim nokta da alacağı unvandan daha çok iletişim becerisi gelişmiş çocuklar yetiştirmek. Şu an sahip olduğumuz diplomanın bir iş görüşmesinde hiçbir önemi kalmadı çünkü artık kendimizi nasıl ifade ettiğimiz ve ne kadar çok yönlü olduğumuz kıymetli. Ailelere de buradan seslenmek istiyorum. Çocuklarınızın ilgi alanlarını erken yaşta keşfedin. Hobilerini geliştirmelerini sağlayın ki ileride sınav kaygısı, stres, depresyon gibi süreçler yaşamasınlar. Kendilerine dinlendikleri alan yaratabilsinler, hobilerine teslim olsunlar ve bu sayede sınav kaygısıyla başa çıkabilme biçimlerini geliştirsinler. Bu konuda toplumu kesinlikle bilinçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Şunu da eklemek istiyorum; ailelerin terapiye gelirken ‘Benim çocuğumda sınav kaygısı var, çalışamıyor, aslında bütün düzenimizi bunun üzerine kurduk’ demek yerine, ‘Nasıl yaklaşabiliriz, motivasyonunu nasıl sağlayabiliriz?’ diye düşünmelerini istiyorum. Çocuklarını getirmeden önce ‘Bizim de ihtiyacımız var mı?’ sorusunu kendilerine sormaları gerektiğine inanıyorum. Aile ile iş birliği içinde olarak dönüşümü birlikte gerçekleştirebiliriz.
Dönüşüm aileden başladığına göre, toplumu kurtaracak kişilerin anneler ve babalar olduğunu düşünüyorum. Çocuklarının mutlu olması için de ebeveynlerin kendi yaşam biçimlerini izleyen çocuklarına örnek olmasını istiyorum. Çünkü benim kurduğum, yönettiğim aile, çocuğumun ileride kuracağı aileye rol model olacak. ‘Ben bir anne ya da baba olarak nasıl bir ebeveynim?’ diye sorsunlar kendilerine. Onların birey olma ya da hayatı yaşama şekli, çocuklarının ileride birey olma şekli olacak.
OKUL, AİLEDE BAŞLAR
Buse Hanım, bir mottonuz var mı?
Benim mottom ‘Okul, ailede başlar’. Her aile, bir aile yetiştiriyor. Her çocuk bir aile, her çocuk bir eş, bir karı, bir koca. Şu an yaşanan şiddet eylemlerine baktığımızda ‘benim yaklaşımımın etkisi ne kadar büyük’ diye şimdiden düşünürsek, büyük bir ihtimalle ileride bu eylemleri konuşmuyor olacağız. Şiddeti, öfkeyi, ayrılığı... Şu an sosyal kaygı bozukluğunun artıyor olmasının temel sebebi iletişimsizlik. Çünkü artık sosyalleşme aracı olarak kullandığımız şeylerde bireyselliğe dönüyoruz. En önem verdiğim nokta da bireysel çocuklar yetiştirmek adına lütfen bencil çocuklar yetiştirmeyelim. Evet, hepimiz biriciğiz ama bencil olmamamız gerekiyor. Burada ince bir çizgi var. Çocuğumuz için ‘bir birey olarak kendi adına karar vermesini istiyorum’ derken, ‘empati duyarak’ cümlesini de yanına eklememiz gerekiyor. Aksi taktirde her biricik çocuk ileride yalnız çocuk olacaktır.
Teknoloji de bireyselliğe itiyor çocukları, gençleri…
Evet, kesinlikle. Pandemi dönemiyle birlikte artan teknoloji bağımlılığının etkilerini gençler üzerinde görüyoruz. Sosyal kaygı bozukluğunun artmasının bir nedeni de bu. Artık arkadaşlıklar da sanal dünya üzerinden ilerliyor. Biraz daha derine inersek, öz yetersizliğin olduğunu görüyoruz çünkü yüz yüze iletişimde kendi beden algısıyla barışık olamama hali, ergenlerin bu süreçte daha zorba bir dili kullanıyor olması hali, marka ve maddeyle var olmaya çalışma hali söz konusu. Oturup sohbet etmek yerine oynanan oyunlar, sahip olunan markalarla ihtiyacını gerçekleştiren gençlerin savaşı gibi.
AİLE, ROL MODEL OLMALI
Bu aşamada ne yapılmalı?
Kişiden kişiye değişen yorumlar yapılabilir. Sosyal olmayan bir ailede büyüyen çocukların sosyal olmasını bekleyemeyiz çünkü anne-baba kendi iç dünyasında ve televizyon karşısında yaşlanırken, çocuğun dışarıda kendini daha rahat ifade etmesini beklemek haksızlık olacaktır. ‘Ben kitap okuyorum, sosyalleşiyorum, arkadaşlarımla iletişim alanım var, hobilerim var, çocuğum bunu niye yapmıyor?’ diye sorgularsak, buradaki öykü başka. İlk önce kendimize bakıp, sonra çocuğumuza bakacağız. Döngü yine aynı yere geliyor: Çocuklarımıza rol model olabilmek için önce kendimizden başlamalıyız.
Çocuklarımızın erken yaşta edindiği her hobi, aslında kendilerini keşif sürecidir. Hobilerle birlikte sosyalleşiyoruz. Yüzme, basketbol gibi kurslara giden çocuk, okul dışında başka bir alanda var olma ihtiyacını karşılıyor. Ya da piyano çalan çocuk, evde sosyalleşirken ekranı seçmiyor, kendi yeteneğiyle zaman geçiriyor. Büyüdüklerinde piyano çalan çocuk, gitar çalan arkadaşını çağırıyor, ‘Müzik yapalım’ diyor. Kendini keşfedememiş çocuk ise popüler kahvecilerden birinde sosyalleşme adına telefona gömülüyor. O yüzden burada anne-babanın tutumu çok önemli. Çocukların kendini keşfetmesini sağlamak gerekiyor.
Buse Hanım, bundan sonraki hedefiniz nedir?
Bundan sonraki hedefim gençlerin de içerisinde bulunabileceği bir sağlıklı yaşam merkezi açmak ama bu sağlıklı yaşam merkezinde terapi en son nokta olsun istiyorum. Giriş kattan itibaren kendi yeteneklerini keşfedebilecekleri, burayı dinlenme alanı olarak görüp sosyalleşebilecekleri, tatmin olmadıkları noktada terapiste başvurabilecekleri bir merkez.
Kendini keşfeden her gencin bir noktada kendi özgüvenini ve yeterliliğini besleyeceği için terapi kısmını gerçekten bilgi almak amacıyla tercih edebileceğini düşünüyorum. Terapiye bilgi almak için gelen bir toplum yetiştirmek adına aileleri de birleştirici bir sosyal yaşam merkezi kurmak istiyorum.
Adres: Ömerağa Mah. Fevzi Baba Sok. Kat:3 No:9 İzmit/KOCAELİ
Telefon: 0 530 080 02 06
i psikologbuseakcil