İki kadın bir erkek.
Hikaye her zamanki hikaye işte.
Hani var ya!
“Kemaaaaal! Birimizi seç” hikayesi.
Kadınlar iki kişi de,
İşin trajikomik yanı,
Onlar kendilerini tek sanmakta,
Çünkü her birine ayrı ayrı ‘seni seviyorum’ denmekte.
Her birine birbirinden çalınan zamanlar, saniyeler, dakikalar verilmekte.
Bu arada söylenen yalanlardan yalan deryasında,
Tsunamiler gerçekleşmekte.
Ki kadınların hiçbiri olayın farkına varmasın.
Fakat heyhaaaaat!
Her aldatmanın bir süresi vardır.
Saatin gongu bir gün dong dong diye çalar.
Ve aldatan yakalanır.
Nasıl mı?
Eskiden şöyle olurdu bu işler.
Akraba, eş, dost aldatanı görür de bir süre söylemezdi aldatılana.
“En son karısı ya da kocası duydu” derlerdi o zaman.
İnsanlar aldatıldığını söylemek istemezlerdi.
Sonuçta dedikodular birikir birikir bir şekilde yanardağ gibi patlar, öğrenilirdi.
Şimdi zaman değişti ya!
Modern çağın aldatması da yakalanması da modern oluyor güzelim.
Ah! Bu cep telefonları yok mu bu cep telefonları?
Aldatan beyler elinizde mayın tutmaktasınız ki haberiniz yok.
Mesela telefon çalar. Erkek açmaz.
Çünkü öbürküsü aramaktadır.
Telefon çalar. Erkek açmaz.
Kadında antenler uzay üssü gibi raaang diye aldatma sinyali veren tarafa doğru döner.
Sinyaller kuvvetlidir.
Kadın bu.
Kendini tutamaz hemen sorar.
“Neden açmıyorsun?”
Beyler işte çuvalladığınız an bu andır yani.
Ve de bittiğiniz an tabii!
Çünkü ben hiçbir Y kromozomu taşıyan varlık görmedim ki,
Sayıyorum:
Babam, eski eşim, hanım arkadaşlarımın erkek arkadaşları,
Hepsi böyleydiler.
Erkekler yalan söylerler,
Fakat söyledikleri yalana karşısındakileri
inandıracak, bilgi, birikim ve yaratıcı zekadan yoksundurlar.
Komplike yalanlardan söz ediyorum.
Şimdi Y kromozomlu olduklarından ve de olaya dümdüz baktıklarından, yalan örgüsünü kuramazlar.
Şimdi şuraya gittim diye yalan söyleyen bir erkeğe,
Sorun bakalım:
Basit:
Arayan kimdi sevgilim!
Cevap yok.
Arayan kimdi sevgilim!
Cevap yok.
Allaaaah!
Öyle bir çuvallama ki toplamak mümkün değil.
Bir senaryo yazılmalı ama nasıl?
Şey geçen gün arkadaşın yanında bir soğancı vardı da sevgilim,
Eeeeee!
İşte soğan satacaktı da,
Arayıp duruyor işte!
Yahu soğancıya neden cep telefonu verirsin ki kardeşim!
Eh!
Adam dönüp de size diyemez ki:
Ya bu soğancı var ya bu soğancı!
Çok hoş güzel bir hanımefendiydi.
Soru:
Neden cevap vermiyorsun?
Cevap:
Hı!
Efendim!
Ben mi cevap vermedim?
Telefon mu çaldı.
Kim aradı?
Aaaaaa!!!!
Bak çiçek?
Aaaaaa!
Bak böcek.
Bu arada bu tsunami dalgası,
Sizi şöööyle bir sarstı.
Evet! Haklısınız. Da… Ne yapacaksınız? Şimdi oturup cevap vermediği her telefonu,
Her mesajı,
Telefon rehberine yazdığı sütçü, soğancı, tüpçü gibi abuk subuk telefonları,
Takibe alacak haliniz yok ya!
Aldatma bu nasılsa çıkar ortaya.
Ben çok kadın tanıyorum ki:
Eşinin telefonlarındaki numaraları alıp,
Şüpheli telefonları tek tek arıyor.
‘Siz kimsiniz? Eşimi nereden tanıyorsunuz’ diye.
Şahsen benim böyle dedektiflik yapma olanağım olmadı. Ayol!
Ben güm diye işin içinde buldum kendimi.
İnsana ağız tadıyla şöyle uzun bir dedektiflik süreci yaşatmadılar yani.
İnsan aldatıldığı için acı çekmese…
Mesela yani…
Var ya!
Şu aldatılma sürecinde erkeklerin söyledikleri,
Abuk subuk soğancı, sarımsakçı telefonlarını,
Soğan gerçeği gece toplantılarını,
Soğanın faideleri konulu ve de Romanya, Rusya ve hatta Uzakdoğu seyahat seminer püsürlerini,
Bu bilumum soğan faaliyetlerinden sonraki,
Telaşlı hallerini izleyip dalga geçmek,
Accaip zevkli olurdu.
Of! Ben bayılıyorum ya!
NASIL ARANDI: #birgülyürüker #köşe #köşeyazısı #köşeyazarı #izmit #arkeorganizasyon #ikikadınbirerkek #uzakdoğufaaliyetleri #kocaeli