24-04-2024 03:35

Türkiye’de Konya dünyada Roma

2017-01-07    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2017-01-07
.stripslashes($urun->baslik).
    • Dr. İbrahim KAHRAMAN



Çocuk Kasabası Anaokulu’nun bir eğitim projesi vesilesiyle 25 Eylül-2 Ekim 2016 tarihleri arasında İtalya’nın bazı şehirlerini görme imkanımız oldu. Roma, Napoli ve Salerno’yu kapsayan bu gezimizle ilgili tespitlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

25 Eylül akşamı alaca karanlıkta Napoli Havaalanı’na, THY’nin rahat bir yolculuğu sonunda indik. Orada bizi proje ortağımız  olan İtalya’daki okulun ilgilileri karşıladı. Onların temin ettiği imkanla, 45 dakikalık bir yolculuk sonrası çalışmanın yapılacağı Salerno’daki otelimize geldik.

 

 

Salerno, İtalya’nın 200 bin nüfuslu eski bir şehri. Avrupa’da ilk tıp fakültesinin burada, 9.YY’da kurulduğu söyleniyor. Bu okul Scuola Medica Salernitana adı ile biliniyor. Bu şehir ayrıca Hipokrat’ın (tıbbın babası) şehri olarak da anılıyor.

Bu eski şehrin tarihi dokusu bozulmamış. Bir manastırın restorasyonu sonucu hizmete alınan otelimiz şehrin tarihi kısmında idi. Bir arabanın zor geçtiği, siyah volkanik taşlarla kaplı yollar ve eski kiremitlerle örtülü iç içe geçmiş beyaz badanalı binalardan oluşan bu bölümde de şehir halkının bir kısmı yaşıyor. Yıkıp, yeniden yapmak gibi bir anlayışları olmamış.

Salerno’nun şoförleri sakin insanlar. Şehrin bu dar yollarında bile ne kızıp bağırıyorlar ne de korna çalıyorlar.

Çalışma programı gereği 1. gün, proje ortaklarıyla beraber Montero isimli yerleşim yerine gidildi. Burada okul öncesi eğitimle ilgili çalışmalar yapıldı. Okulun duvarında 1814 tarihinde ölmüş, bölgeye verdiği hizmetler nedeniyle okula ismi verilen zatın fotoğrafı vardı. Tarihe ve akil isimlere gösterilen sevgi ve saygı bakımından manidar buldum.

 
PİZZASI İLE MEŞHUR ŞEHİR; NAPOLİ

Napoli, pizzasıyla meşhur bir şehir. Biz de Napoli’yi görmek ve pizzasını yemek üzere kendimize bir program yaptık. Burası 2 milyon nüfusuyla İtalya’nın büyük şehirlerinden biri. Önemli bir liman şehri.

Vezüv Yanardağı’na ve dünyanın önemli bir turistik adası olan Capri’ye çok yakın. Bu adaya buradan da seferler var. Çok dar sokakları olan tarihi Napoli iyi korunmuş. Yeni modern şehir bölümünü, yapıları ve caddeleriyle ayırt edebiliyorsunuz. Burada 10x10, 25x25, 40x60 ve daha değişik ebatlardaki siyah volkanik taşlardan yapılı yollar, kaldırımlar ve parklar dikkat çekici.

 

 

Napoli’nin tarihi bölümünde çok fazla turist görmek mümkün. Ortam, onlara hizmet verebilecek hale getirilmiş. Daracık sokaklarında muhtelif büyüklüklerde çok fazla hediyelik eşya satan dükkanlar, dükkancıklar ve sergiler var. Hediyelik eşyaların bir kısmı burada imal edilip sergileniyor.

Galeria Umberto, Napoli’nin önemli alışveriş merkezlerinden biri. Burası, 19.YY’da çelikten yapılmış ve tavanı cam kaplı, ilgi çekici bir alışveriş merkezi. İçerisi, restorasyon çalışmaları olmasına rağmen kalabalık. Görülecek bir yapı. Cam tavanı, heykellerle süslenmiş duvarları, değişik unsurlarla zenginleştirilmiş zeminiyle kendi farklılığını gösteriyor.

Napoli’de akustiği ile meşhur, 1737’de yapılmış, dünyanın en büyük tiyatro binalarından biri olan Teatro San Carlo Opera binasını da gördük.

 

 

Tarihi dokuyu zenginleştiren birçok kilisenin yanında diğer bir tarihi eser Castel Nuovo... Şehre hakim, limana cephe, ortası beyaz mermer, tepesinde Mikail heykeli bulunan ve iki yan tarafında silindirik-volkanik taşlarla yapılmış heybetli bir yapı. Görünüşü de oldukça dikkat çekici.


TURİSTLERİN AKIN ETTİĞİ ADA; CAPRİ

Capri, Akdeniz’in en çok turist ağırlayan adalarından biri. Küçük, kayalık bir doğal dokusu olmasına rağmen, İtalyanlar iyi bir tanıtım ve pazarlama yöntemiyle insanların ilgisini buraya çekmeyi başarmış. Napoli ve Salerno’dan deniz yoluyla gidiliyor. Biz Solerno’dan bir deniz otobüsüyle ulaştık.

Gidişte ve dönüşte yine bu bölgenin çok turist ağırlayan iki şirin beldesine de uğradık. Positano ve Amalfi beldeleri, 4-5 yıldızlı otelleriyle zengin turistlere hizmet sunan, kayalık bir yamaca yerleşmiş, dar sahilinde, çakıllı kumsalı ve plajın gerisindeki çok fazla insana hizmet verebilen lokantalarıyla küçük kasabalar.

 

 

 

YANARDAĞIN ETEKLERİNDE BİR ŞEHİR; POMPEİ

Pompei’ye bizimle beraber İtalya’da bulunan AB proje ortaklarımızdan Romanya ve Letonya’dan gelen öğretmen grubuyla, trenle gittik. Yarım saatlik bir mesafe. Saatleri bilemediğimiz ve rehberimizin İngilizcesinin yetersizliği nedeniyle anlaşamadığımız için otobüs-tren ikileminde kalıp iki saatimizi boşa geçirdik. Bu sebeple Pompei’ye varışımız geç vakte kaldığından çok hızlı bir turla burayı gezebildik.

 

 

 

M.Ö. 800’lerde 25 bin nüfusuyla önemli bir yerleşim yeri olan Pompei, Vezüv Yanardağı’nın eteğinde kurulmuş. 24 Ağustos 79’da patlayan yanardağ şehri külleriyle örtmüş, her şey yok olmuş. 1594’te bir su kemeri yapımı sırasında keşfedilen bu şehir, 18.YY’dan başlayan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılmış, bakım ve onarımı halen sürüyor.

 

 

 

Roma dilinde ‘sönmeyen’ anlamındaki Vezüv, Avrupa’nın aktif tek yanardağı. Yüksekliği 1281metre. Her an patlamaya hazır haliyle eteklerinde yaşayan 1 milyon insan için önemli bir risk ve İtalyan yöneticiler için bir endişe kaynağı. Aynı zamanda verimli topraklarıyla önemli bir üzüm üretimi merkezi. Bağları ve bu bağlardan yapılan şaraplarıyla da meşhur.

Pompei kalıntıları ilgi çekici özellikleriyle görülmeye değer bir yer.


SOLERNO’DA SON YEMEK

Solerno’da, tarihi doku içinde, dar sokaklar arasına sıkışmış ama temiz bir mekanda güzel bir pizza yedik. Ertesi sabah Roma’ya geçeceğiz. Şoförlü bir minibüsle anlaştık. Temiz ve güzel giyimli şoförümüz, o dar sokaklardan sükunetle geçerek, Roma’ya giden otoyola çıktı, kurallara uyan bir  şoförlükle bizi önce yol üzerindeki meşhur bir alışveriş merkezine, Mc Arthur Glen’s’a getirdi.

 

 

 

Bu alışveriş merkezi temiz ve düzenli otoparkı, zengin ve bakımlı çocuk oyun parkı, değişik markaların satıldığı zengin mağazlarıyla gelenlerin zevkle alışveriş yaptığı bir çarşı. Burada müşterilerini tek tek içeri alan ve bu sebeple kuyrukta insanların beklediği markalı mağazayı da gördük.

Alışveriş merkezinden sonra yolumuz üzerinde Roma’ya yakın bir mesafede çilekleriyle şöhret olmuş Nemi kasabasına uğradık. Bir meyve üzerinden nasıl şöhret olunur insan görünce anlıyor.


VE ROMA’DAYIZ...

Roma, dünyanın en turistik şehirlerinden biri olarak bilinir. Böyle bir şehri tanımak ve tanıtmak oldukça zor. 7-8 günlük, iyi bir rehberle gezilip tanınabilecek bu şehirle ilgili tespitlerimizi, gezip görebildiğimiz kadarıyla anlatmaya çalışacağım.

İçinden geçen Tiber Nehri ve üzerindeki köprüler şehre büyük bir zenginlik katmış. İstanbulumuz gibi 7 tepe üzerinde kurulduğu söylenen bu şehir gerçekten tarihi hazine. Şehre bunu dedirten, tarihi yapıların çokluğu ve görkemi. İtalya Cumhuriyeti Devleti’nin başşehri olan Roma, aynı zamanda Katolik dünyasının lideri Papa’nın yaşadığı bağımsız Vatikan’ın da bulunduğu şehir.

 

 

Roma, M.Ö. 800 yıllarında kurulmuş. Roma İmparatorluğu’na da başkentlik yapmış olan bu şehrin nüfusu o zamanda 1 milyonlara ulaşmış.

Şehri gezmek için in-bin turunu tercih ettik. Aldığınız bilet sayesinde bu vasıtalarla şehri turluyorsunuz. İstediğiniz durakta inip, o bölgeyi gezip gördükten sonra yine aynı turun otobüsüyle diğer yerleri de gezip görebiliyorsunuz.

Buradaki eserleri, Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlık öncesi ve sonrası diye iki grupta toplayabiliriz.

 

 

 

Hristiyanlık öncesi eserlerin en görkemlisine Colosseum diyebiliriz. Daha sonra Forum, Caracalla hamamları, Castel Sant Angelo, Pantheon’u sayabiliriz. Hristiyanlıktan sonra ise mimari tasarımları ile birbirleriyle yarışan kiliseleri, çeşme ve heykellerle süslenmiş birbirinden güzel meydanları ve 19.YY’da yapılmış olan Vittorio Emanuele’i gezilip görülecek yerler arasında gösterebiliriz.

Colosseum: M.S. 1.YY’da yapılmış olan bu eser 50 bin kişi kapasiteli. Gladyatörlerin, vahşi ve aç bırakılmış hayvanlarla dövüştürüldüğü 4 katlı bir yapı. Ortadaki zeminde savaşçıların, esirlerin ve hayvanların barındırıldığı yerler mevcut. Bu büyük eserin mermer kaplamaları Hristiyanlık döneminde yapılan eserlere malzeme olarak kullanıldığı için büyük oranda tahrip edilmiş. Mermerleri, traverten ve metal süslemeleri alınmış olmasına rağmen, kalan şekliyle restore edilmiş olan bu eser, Roma İmparatorluğu’nun gücünü göstermesi açısından turistlerin yoğun ilgisini çekiyor.

 

 

 

Pantheon: M.S. 1.YY’da yapılmış, kubbesinin büyüklüğü ve zarafetiyle ünlü, Pagan döneminin dini bir yapısı. Sonradan kiliseye çevrilen, ‘Bütün Tanrıların Tapınağı’ olarak anılan eserde bazı imparatorların mezarları var. Önünde Mısır’dan getirilen bir taş granit ve hemen yanında Roma’nın meşhur dondurmacılarından birisinin işletmesi bulunuyor.

Castel Sant Angelo’da: Bu eser de dairesel yapısıyla diğerlerinden farklı bir görüntüye sahip. Melek heykelleri ile süslü Sant Angelo köprüsünden geçerken eserin muhteşem görüntüsünü seyredebilirsiniz. Burasının bir tünelle papalığa bağlı olduğu söylenir. Fatih Sultan Mehmet’in kardeşi Cem Sultan da burada tutsak kalmış.

Roma forumu ve hamamların  her biri Roma’nın gücünü ve zenginliğini gösteren eserler. Biz buralara fazla zaman ayıramadık.

San Pietro Meydanı ve Vatikan, dini bir merkez. Hristiyanlık denilince buranın kutsallığından bahsediliyor. Buranın ziyareti hacılık vasfı kazandırıyor. Bunun için Hristiyan dünyasındaki insanlar tarafından sürekli ziyaret ediliyor, sürekli kalabalık olduğu söyleniyor. Meydan; mimarisi, birbirinden güzel heykelleri, muhteşem kilisesi ve müzesiyle dini turizm dışında da insanların gezip göreceği bir alan.


ROMA’NIN TAKMA DİŞLERİ

Roma’nın Düğün Pastası (Vittorio Emanuele): Romalılar arasında ‘’Roma’nın takma dişleri’’ olarak da anılır. Tarihi dokudaki amber-pembeye çalan rengin aksine beyaz mermerden yapılmış bu anıt, diğer tarihi eserlerden ayrılır. Üzerindeki bronz heykeller ve dik merdivenleriyle de farkını belli eder.

Şehirdeki İspanyol Merdivenleri, Aşk Çeşmesi, Navona Meydanı ve bu meydanın Dört Nehir Çeşmesi, müzeler, bahçeler ve daha birçok eseriyle Roma gerçekten ilgi çekici bir şehir. Kısa süreli bir ziyaretle şehrin gezilip tanınması mümkün değil. Bu sebeple, buradaki bir inanış gereği, Aşk Çeşmesi havuzuna para atarak yeniden gelmek umuduyla İtalya seyahatimizi tamamladık.

 

 

 

Bir de buradaki Roma İslam Kültür Merkezi’nden bahsetmem gerekir. Burası 30 bin metrekare alan üzerine yapılandırılmış cami ve sosyo-kültürel etkinliklerin yapıldığı merkezden oluşuyor. Avrupa’nın en büyük camisi. Farklı mimarisi, iç ve dış dekorasyonuyla görülmeye değer bir yer. Kiliselere göre daha sade olan bu yapı, bahçesi ve çevresindeki diğer unsurlarıyla insanlara huzur ve sükunet telkin ediyor.

İtalya gezimizi tamamlayıp yedi tepeye kurulmuş Roma’dan yine yedi tepeye kurulmuş İstanbulumuza dönüyoruz. Oradan da yaşadığımız şehir olan İzmit’e... Daha güzel ve iyi yapılandırılmış, doğal güzellikleriyle yaşayanlara daha çok huzur ve mutluluk veren bir şehirde yaşamak dilek ve temennisiyle...

 

 

NASIL ARANDI: #roma # gezi # seyahat # tatil # turizm

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.