Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1979 yılında Kocaeli’de doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Kocaeli’de tamamladım. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanlığımı 2004 yılında aldım, sonrasında Isparta Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Hastanesi’nde çalıştım. 2006-2009 yılları arasında İzmir Ödemiş Devlet Hastanesi’nde, 2009-2017 yılları arasında ise Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yaptım. 2016 yılında doçentlik, 2021 yılında profesörlük unvanı aldım. Halen kendi kliniğimde ve Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde çalışmaya devam ediyorum. Evliyim ve 2 çocuk annesiyim.
İş hayatına nasıl ve ne zaman atıldınız?
İş hayatım; tıp fakültesinden mezun olup, 2001 yılında Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı kazanıp, asistan olarak İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmakla başladı. Yaklaşık 16 yıl kamuda çeşitli hastanelerde, farklı görevlerde bulundum. Doçentliğimi aldıktan sonra hasta için yapabileceğim şeylerin çok daha fazla olduğunu fakat hastane ortamlarında çoğunu gerçekleştiremediğimi gördüm. Hastalara uzun vakit ayırabileceğim, onları daha iyi dinleyebileceğim, rahatça muayene edip, tedavilerini özgürce yapabileceğim bir ortam yaratma isteği doğdu ve kendi kliniğimi açmaya karar verdim. Kliniğimi hizmete açalı yaklaşık 7 yıl kadar oldu, iyi ki böyle bir karar vermişim. Aynı zamanda Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nde Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı olarak da görev yapıyorum. Akademisyen ve eğitimci yanımı öğrencilerimle ve çok değerli akademisyenlerimizle bir arada olarak ve bilim üreterek besliyorum. 23 yıldır iş yaşantıma aktif olarak devam etmekteyim.
Kariyer basamaklarını tırmanırken, itici gücünüz neydi?
Hekimlik çok uzun ve yorucu bir yol maalesef… Bitmeyen bir maraton, özellikle akademik kariyer hedefliyorsanız zorlu sınavlar sizi bekliyor demektir. Çok emek ve özveri isteyen, ciddi sorumluluk gerektiren bir meslek. İşinizi işte bırakamıyorsunuz, her an telefonunuz çalabilir ya da aklınız hastanızda kalabilir. Hayatınızı hastalarınıza göre planlarsınız. Mesai saati, kavramı nedir bilmezsiniz. Tüm bu zorluklara rağmen hastalarınızdan içtenlikle aldığınız bir teşekkür size bir anda her şeyi unutturur. Bu yolculukta en büyük itici gücüm; mesleğimi çok severek yapıyor olmam ve manevi tatmin duygusu diyebilirim. Aynı zamanda mesleğimle ilgili yeni bilgiler öğrenmek, becerilerimi geliştirmek, bunları hastalarıma ve öğrencilerime aktarabilmek önemli motivasyon kaynağıydı benim için. Tabii ki bu yolculukta her zaman yanımda olan ailem de en büyük destekçim ve itici gücümdü diyebilirim.
Sizce başarının altın anahtarı nedir?
Başarının tek bir altın anahtarı yok aslında… Birçok parametre bir araya geldiğinde başarı ortaya çıkıyor. Tutkuyla ve büyük bir motivasyonla peşinden gidebileceğiniz bir hedef belirlemek başarının ilk adımı, sonrasında hedefe yönelik çalışma, özveri, disiplin, kararlılık olmazsa olmaz diye düşünüyorum. Risk alma ve doğru zamanında doğru kararları alabilme, işe dair yeteneklerimiz, iletişim becerilerimiz, çalıştığımız ekiple uyumumuz da başarının altın anahtarlarından… İyi bir iş ahlakı, dürüstlük ve güvenilirlik, uzun vadeli başarı için önemli bir temel oluşturur. Tüm bunların yanında biraz da şans olursa harika olur.
Kadınların iş hayatında yaşadığı en temel sorun nedir? Siz bu sorunları aşmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Toplumumuzda kadın olmak zor olduğu gibi iş hayatında daha zor. İş hayatında kadınların yaşadığı en büyük sorunlardan bazıları, işe alımlarda ve iş bölümünde toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık, ücretlendirmede farklılık, mobbing, cinsel taciz olarak sayılabilir. Aynı zamanda kadınlar iş hayatında kariyerlerini sürdürürken, aile sorumluluklarıyla da başa çıkmak durumundadır. Çocuk bakımı, ev işleri ve diğer aile sorumlulukları, iş hayatıyla birlikte kadınların yükünü arttırabilir, ekstra enerjisini ve zamanını alır. Bu nedenle kadınlar, iş ve aile dengesini kurmakta zorlanabilir. Benim için en büyük sorun yoğun bir iş temposu içerisinde iş ve aile dengesini kurabilmekte yaşanıyor. Zamanı güzel yöneterek bu sorunun üstesinden gelmeye çalışıyorum.
İş hayatının içerisinde bir kadın olarak, cumhuriyete neler borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?
‘’Her eğitimli kadının cumhuriyete borcu var’’ demişti Türkan Saylan… Neler borçlu değiliz ki… Kadının toplumda kalıcı olarak yer bulması için eğitimin şart olduğu bir dünyada, bir kadın olarak eğitimimizi tamamlayıp, mesleklerimizi icra edebiliyorsak bu cumhuriyet sayesindedir.
Cumhuriyetin size tanıdığı en büyük özgürlük nedir?
Cumhuriyet öncesi dönemlerde kadın görmezlikten gelinen bir varlıktı. Eğitim, iş, sosyal ve toplumsal hayattan soyutlanmış, hiçbir hakkı yoktu. Yalnız evinin dışına bile çıkamıyor, bireyselleşemiyordu. Cumhuriyetle birlikte kadınlara eğitim hakkı, seçme ve seçilme hakkı, medeni kanun karşısında erkeklerle eşit haklar verilmiş ve kadınların çalışma hayatına daha fazla katılmaları sağlanmıştır. Tüm bu özgürlükler kadınların toplumsal rollerini ve etkilerini güçlendirmiş ve demokratik süreçlere katkı sağlamıştır. Cumhuriyetin biz kadınlara tanıdığı en büyük özgürlük, kadının adının bile olmadığı bir dünyada kadını birey yapmasıdır.
‘Cumhuriyet kadını’ denilince, gözünüzde canlanan fotoğrafı birkaç cümleyle tarif eder misiniz?
‘Cumhuriyet kadını’ denilince eğitimli, kendi ayakları üzerinde durabilen, cesurca hayallerinin peşinden gidebilen, özgüvenli, modern, çalışkan, üretken, topluma her alanda katkı sağlayan, çağdaş dünyaya ayak uyduran ve bu bilinçle çocuklarına ve topluma ışık saçan bir kadın fotoğrafı gözümde canlanıyor.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili söylediği en sevdiğiniz söz hangisi?
Ulu Önder Atatürk’ün bu konuda birçok sözü var hepsini çok severim ancak ‘’Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir’’ sözü, en sevdiğim sözüdür.
NASIL ARANDI: #prof. dr. rabia terzi # kocaeli # 8 mart dünya kadınlar günü # cumhuriyet # atatürk