18-04-2024 11:40

Op. Dr. İnci Çavuşoğlu kaleme aldı: Bebeğin Sihirli 1000 Günü

   0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 04/04/2022
Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Op. Dr. İnci Çavuşoğlu’nun kaleme aldığı ‘Bebeğin Sihirli 1000 Günü’ adlı kitap, sağlıklı nesillerin yetişmesine katkı sunacak
.stripslashes($urun->baslik).

RÖPORTAJ: SERPİL ÇOLAK

FOTOĞRAFLAR: İSMAİL HAKKI TİMUÇİN

 

Op. Dr. İnci Çavuşoğlu, bir ‘kadın hastalıkları ve doğum uzmanından daha fazlası’ olduğunu yazdığı kitapla da ispatladı.

İlimizin en başarılı hekimlerinden biri olan, şimdiye kadar sayısız kadına annelik duygusunu tattıran, ‘inci taneleri’ adını verdiği binlerce bebeğin manevi annesi olan İnci Çavuşoğlu, spiritüel yanıyla da hep gündemde oldu. Kendisini sürekli geliştirerek unvanlarına psikoterapist, hipnoterapist, rüya analisti ve aile danışmanlığını da ekleyen Op. Dr. İnci Çavuşoğlu, son olarak karşımıza ‘yazar’ kimliğiyle çıktı.

Yazdığı ‘Bebeğin Sihirli 1000 Günü’ adlı kitapta bebeğin anne karnına düştüğü ilk andan iki yaşını tamamlayana kadar geçen sürecin ne denli önemli olduğunu anlatan Op. Dr. İnci Çavuşoğlu, anne ve babalar için adeta baş ucu rehberi olmaya aday bir kitap hazırladı.

Dr. Çavuşoğlu, Bebeğin Sihirli 1000 Günü adlı kitabında, sağlıklı nesillerin yetişmesi için anne ve babaların dikkat etmesi gereken noktalara değiniyor. Alanında benzersiz bir çalışma olan bu kitapla ilgili merak ettiğiniz her şey bu röportajda…

İnci Hanım, öncelikle şunu sormak istiyorum, kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Gaza geldim (Gülüyor). Bundan iki sene önce Lizbon’da, Bütüncül Psikoterapi Kongresi’nde bir sunum yaptım. Anne karnındaki bebeğin zihinsel ve psikolojik gelişimini anlattığım bir sunumdu. Kongre sonrasında, bu konunun çok daha geniş kitlelere ulaşması gerektiği şeklinde geri dönüşler aldım. Kitabımızın bir diğer yazarı, sevgili dostum Fatih’in verdiği gazla, hatta bir yayıncıyı tutup getirmesiyle kaçacak yerim olmadığını anladım. Kitabı yazmaya geçen sene mayıs ayında başladım ve 6 ay gibi kısa bir sürede bitirdim. Zaten 6-7 yıldır bu konu üzerine araştırmalar yapıyordum, bilgi ve birikimlerimi katıldığım söyleşilerde paylaşıyordum. Bana sadece bunları bir kitapta toplamak kalmıştı, o da oldu.

Kitabın adı neden Bebeğin Sihirli 1000 Günü?

Bebeğin, annesinin rahmine düştüğü günden 2 yaşını tamamlayana kadar geçen süre 1000 gündür. Bebeğin gelecekteki fiziksel ve ruhsal sağlığının temellerinin bu dönemde atıldığı kabul edilir. Tabiri caizse maya bu dönemde tutulur, bebeğin kişiliği bu süre içinde oluşmaya başlar, ömür boyu da çok az değişikliğe uğrar. Son yıllardaki araştırmalar, bebeklerin anne karnındayken de çevresel değişimlere duyarlılık gösterdiğini, annenin beslenmesinden stres yüküne kadar birçok değişkenden etkilendiğini ve doğumdan önce geçirdiği sürecin hayatının önemli bir parçası olduğunu gösterdi bizlere. Çocuk hekimleri bu kitaba kadar daha çok beslenmedeki eksikliklerinin (protein, demir, iyot vb.) ne gibi fiziksel ve biyolojik sorunlara yol açtığı konusu üzerinde duruyordu. Mesela protein eksikliğinin ileri yaşlarda kalp rahatsızlıklarına yol açabileceği konusu üzerine neden-sonuç ilişkileri kuruluyordu.

Çok ilginçtir, 2008 yılında dünyaca ünlü Nobel ödüllü 8 iktisatçı yayınladıkları Kopenhag Mutabakatı’nda, 10 öneride bulundu. Tüm dünyanın merakla izlediği bu zirvede alınan ekonomik kararlar arasında ‘Bebeğin ilk 1000 gününe sahip çıkılması’ da vardı. İktisatçılar, ileride sağlıklı ve refah düzeyi yüksek bir toplum için bebeğin ilk 1000 gününe yatırım yapılması gerektiğini açıkça dile getirmişlerdi. 10 öneriden biri ‘Bebek ilk 1000 gününü sağlıklı bir şekilde tamamlarsa, ileride sağlık giderleri azalır ve refah içinde yaşayan bir toplum ortaya çıkar. Ve sağlıklı nesiller, sağlıklı nesilleri yetiştireceği için domino etkisiyle müreffeh bir soy oluşur’ şeklindeydi.

Bunu bildiğim için Lizbon’da yaptığım sunumu genişleterek, 1000 güne yaymak istedim. Çünkü bebeğin anne karnındaki dönemi kadar doğumdan sonraki dönem de önemliydi.

Aslında bu kitabı 3 bölüm gibi düşünebiliriz; gebelik, gebelik sonrası, ilk 2 yaşa ait dönemler. Ve sadece ebeveynler için değil, sağlık çalışanları ve ruh sağlığı ile uğraşan profesyoneller için de yol gösterici öğeler içeriyor. Kitabın son 70-80 sayfasında psikoterapist Fatih Pulat’tan destek aldım. Fatih çok iyi bir oyun terapistidir ve 2 ay-2 yaş arasındaki dönemde taşları onunla birlikte yerlerine oturttuk.

SAĞLIKLI NESİLLER İÇİN…

Kitabı yazarken nelere dikkat ettiniz?

Birincisi kuramsal olarak bu dönemle ilgili neler biliniyor, modern tıp neler bulmuş; görüntüleme teknikleri çok ilerledi, dolayısıyla son nörobilimsel çalışmalar bu dönemi nasıl yorumluyor ve son olarak da kendi deneyimlerimi katarak, kitabı şekillendirmeye çalıştım. Yani; kuram, bilimsel kaynaklar, nörobilim ve deneyimlerim ışığında bu kitabı oluşturdum. Kitabın son kısmında yer alan ‘bebeklerde uyku, oyun, korku ve endişe’ konularında Fatih benden daha deneyimliydi, ondan destek aldım ve 1000 günü gönlümce tamamladım. Biraz uzun bir kitap oldu ama bir solukta okunacağına inanıyorum.

Bu kitapla neyi hedeflediniz?

Gebelikle başlayan ve devam eden süreçte bebeğin zihinsel ve ruhsal gelişimiyle ilgili böylesi kapsamlı bir kaynak yok. Yurt dışındaki kaynaklar da çok dağınık. Kimileri kuram, kimileri deneyim, kimileri nörobilim içeriyor. Ben, hem yurt dışı kaynaklarını hem de kendi bilgi birikimimi kullandım, hepsini harmanladım. Öncelikle herkesin anlayabileceği şekilde yazmaya gayret ettim.

Şöyle anlatayım; bu 1000 günlük dönemde bebeğin gelişimini ve en önemlisi de nesiller arası aktarılan kadersel yüklerimizi olumluya çevirebiliriz. Yani olumlu epigenetik değişiklikler oluşturabiliriz. Dönüşümü gerçekleştirebilmek için ebeveynlere bir kaynak olsun istedim.

Bu döneme dikkat edersek hem kendimiz hem bebeğimiz hem de sonraki nesiller için sağlıklı dönüşümler söz konusu olabilir. Örnek vermek gerekirse; anne karnındaki bebek için genelde ‘anlamaz’, ‘bilmez’ ancak doğum sonrası dış dünya ile iletişim kurar gibi bir algı var. Aslında bebeğin bilinçaltı ve alıcıları anne karnındayken son derece açıktır. Anne karnında bebek, annenin koruyucu kalkanı sayesinde hem fiziksel hem de zihinsel olarak daha korunaklı bir dönem geçirir. Bir yandan da bu kalkan üzerinden dış dünyayı tanımaya çalışır. Annesi üzerinden bir dış dünya algısı geliştirir.

Mesela annesinin beslenme şekline göre dış dünyada nasıl besleneceğine karar verir. Sağlıklı beslenen bir annenin bebeği bu yönde kodlar oluştururken, karbonhidrat ağırlıklı sağlıksız beslenen bir annenin bebeği ileriki yıllarda bu tarz besinlere ilgi duyar. Bütün sistemlerini ona göre düzenler. Mesela soykırım mağdurlarının ve açlıkla mücadele edenlerin gelecek nesillerinde metabolik sendroma rastlanır. Ataları aç kalmıştır, bu durum genlerine işlenmiştir, bu yüzden ‘aldığın besini depola’ şeklinde bir yazılım oluşmuştur kişilerde. İşte bunun gibi kadersel yükleri dönüştürmek, sağlıklı nesiller yetiştirmek aslında bizim elimizde, bu kitap da anne ve babalara bu konuda rehberlik edecek.

ÖNEMLİ MESAJLAR VERİYOR

Bu kitap anne ve babalara ne gibi mesajlar veriyor?

Birincisi; anne karnından itibaren bebekle iletişime geçmenin önemini anlatıyor. Bebeğin bilinçaltı ve duygusal sistemlerinin erken gebelik döneminden itibaren açık olduğunu biliyoruz. Bu kitap ‘ona doğru uyaranlar gönder ama bunu yapmadan önce kendi içsel bütünlüğünü sağla ve sağlıklı ortak ebeveyn tutumları geliştir’ diyor. İkincisi; anne ve babalara stres yönetiminin ne denli önemli olduğunu anlatıyor, ‘önce kendi stresinizi yönetin ki bebeğe olumlu mesaj gönderebilesiniz’ diyor. Anne ve babalara hem kendi kişisel gelişimleri için hem de bebeğin kişilik gelişimine yardımcı teknikler sunuyor. Bebeklerin, anne ve babasının söylediği kelimeleri anlayacak kadar zihinsel kapasiteye sahip olmadığını ancak samimiyeti hissedebileceğini söylüyor, ‘o yüzden gerçek ve samimi olun’ diyor. Evet, bebeklerin alıcıları o kadar açık ki dışarıda sevgi dolu bir ortam mı var yoksa kaos mu var, bunu biliyorlar. Anne ve babaların buna göre hareket etmesi gerekiyor.

Kısacası; sevgi, güven, denge ve deneyim bebek için olmazsa olmaz şeyler. Bebeğe bunları sunmak lazım. Bebek; anne karnından başlayarak sahte ve yapmacık değil, gerçek ve hayatın içinde var olabilen, kendini ve bebeğini yatıştıran, onarabilen anne ve babalar istiyor. Doğduktan sonra da ebeveynler, onun duygularını baskılamak, ‘aman üzülmesin’ diye hayatı deneyimlemesine engel olmak, etrafına kalkan örmek yerine onu baş edebileceği minik streslerle temas etmesine engel olmamalı ki bebek güçlenebilsin. Arkalarında anne ve babalarının desteğini hissederek deneyimlesin. Bu sayede zamanı geldiğinde daha büyük streslerle yalnız başına baş edebilme becerisi artsın. Özetlemek gerekirse anne ve babaların hayata karşı duruşları, tutumları ve stres yönetme becerilerinin epigenetik kalıtıma pozitif katkı sağladığını, bebeklerde de bu yönde bir yazılım oluştuğunu anlatıyor.

Bir de doğum konusu var tabii, bu da hem anneyi hem de sağlık çalışanlarını ilgilendiriyor. Annenin gebeliğin ardından doğum eylemini ve sonrasında lohusalık sürecini nasıl yöneteceği anlatılıyor. Bebeğin doğumu nasıl deneyimlediği, ebeveynlerin ve bizim bebeğin bu ilk güçlü fiziksel deneyimine nasıl daha olumlu katkılar sunabileceğimizi irdeliyor. Son bölümde ise bebeklerde uyku, oyun, öfke, korku ve endişe, stres faktörleri, kardeş kıskançlığı ve bunlarla mücadele etme yöntemleri üzerine bilgiler veriliyor.

Babalarla ilgili de kitapta özel bir bölüm var. Babaların tutumunun bebeği nasıl etkilediği anlatılıyor. Bu dönemde babalar da depresyona giriyor hem de çok sinsi ve zorlu bir depresyon.

Bir nevi anne ve babaların baş ucu kitabı niteliğinde bir kitap olmuş.

Evet, bilimsel veriler ışığında tüm bilgi, birikim ve deneyimlerin bir araya toplandığı, derleme niteliğinde güncel bir kitap. Annelerin ve babaların farkındalığını artırmayı, onları bu konuda aydınlatmayı, bu dönemi nasıl yöneteceklerini açıklayan bir rehber niteliği taşıyor. Anne ve baba bu 1000 günü güzel yönetirse, geçmişten gelen negatif etkileri de pozitife çevirebilir. Yeni yazılımlar ile yeni melodiler ortaya çıkarabilir. Bilimsel çalışmalar ışığında Türkiye’de yapılmış böyle bir çalışma yok. Hatta ben dünyada da bu kadar kapsamlı bir eser görmedim.

SUYUN BAŞINDAKİ KİŞİYİM

Bu kitabı yazarken psikoterapist kimliğinizin de önemli bir katkısı oldu değil mi?

Kesinlikle, bu kimliğim benim şemsiyem oldu. Tabii ki tıp doktoru olmamın da katkısı büyük; nörobilimsel çalışmaları ve görüntüleme yöntemlerini değerlendirme, akademik okuma ve yorumlama becerisi önemli. Çok sayıda hasta gördüğüm için deneyimlerimin de katkısı fazla. Psikoterapist olduğum için de psikolojik kuramlarla harmanlayabildim.

Kısacası; ben kadın doğum hekimi olarak bebeğin yaşam suyunun başındaki kişiyim, gücümün farkındayım ve bu çok kıymetli. Çocuk doktoru, çocuk doğduktan sonra devreye girebiliyor ancak anne karnında bebeğin yazılımları çoktan başlamış oluyor. Oysa ben anne ile gebelikte 9 ay beraberim, bu süre aslında bir terapi süreci gibi. Yapı olarak zaten meraklı bir insanım, anneyi ve bebeği her açıdan değerlendirebilmek ve dokunabilmek çok değerli, bir o kadar da keyifli.

Kitaba gelen tepkiler nasıl?

Çok iyi. Kitabımı okuyan kişilerin beğendiklerini söylemeleri hoşuma gidiyor. Hiçbir eleştiri gelmedi daha. Acaba benim hatırım için mi eleştiri yapmıyorlar diye düşünmüyor da değilim. (gülüyor)

Kitabı nerede bulabiliriz?

D&R’da ve Fırat Kitabevi’nde bulabilir, internetten ve diğer kitapevlerinden ulaşabilirsiniz. Özellikle internet indirimleri çok cazip kitapseverler için.

Kitabın devamı gelecek mi?

Şimdilik böyle bir düşüncem yok ancak zaman ne gösterir bilinmez.

NASIL ARANDI: #inciçavuşoğlu #operatör #doktor #kadınhastalıklarıvedoğumuzmanı #bebeğinsihirli1000günü #sağlıklınesiller #psikoterapist #hipnoterapist #rüyanalisti #ailedanışmanı #kocaeli

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.