20-04-2024 18:08

Onlar hayatımıza girmiş birer efsun...

2019-04-03    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2019-04-03
.stripslashes($urun->baslik).

O, bir gazeteci

O, bir yazar

O, bizim çok severek izlediğimiz Yeşilçam oyuncuların menajeri.

O zaman kısaca Bircan Usallı Silan'dan bahsetmek ve ardından röportajımıza geçmek istiyorum.

Manisa doğumlu olan Bircan Usallı Silan, Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Dünya, Güneş ve Hürriyet gibi gazetelerde çalışan Silan, 1996 yılından bu yana kurucusu olduğu N1 Danışmanlık ve Organizasyon şirketiyle; kişilere menajerlik, basın danışmanlığı, çeşitli kurumlara iletişim danışmanlığı, sinema filmi PR'ının yanı sıra birçok festival ve organizasyonda basın danışmanlığı hizmeti vermektedir.

Bugüne kadar, Acı Dolu Yıllar, Dört Yapraklı Yonca, İyi ki Annenim Senin, Nilüfer Hepsi Bu, Ve Aslında Bütün Senler Ben adlı kitapları yazmış; Filiz Akın'ın yazdığı Güzelliklere Merhaba, Hayata Merhaba kitaplarının ise editörlüğünü yapmıştır. Festivaller kapsamında ise Fatma Girik, Filiz Akın, Kemal Sunal, Sadri Alışık ve Türkân Şoray, Cüneyt Arkın kitaplarını sinemacı Burçak Evren ile birlikte hazırlamıştır. Silan halen, Türk Sineması'nın usta isimlerinin resmi menajerliğini yapmakta ve birçok ünlü ismin basın danışmanlığını yürütmektedir.

 

 

Neden gazeteci olmak istediniz?

Gazeteci olmak istedim çünkü bütün hayalim buydu. Kendimi bildim bileli okul yıllarımda da iyi bir kompozisyon yazarıydım. Kompozisyon sınavlarında yüksek notlar alırdım ve pek çok arkadaşımın kompozisyonunu da ben yazardım. Bunun dışında çok hayal kuran ve insanları tanımaya meraklı bir çocuktum. Sorgulamaya, sormaya meraklıydım.  Bu yüzden hep gazeteci olmanın hayaliyle yaşadım. Belki de edebiyat öğretmenim Ruhnevaz Devingör’ün beni yönlendirmesi de oldu. Üniversite sınavlarında da  ilk tercihim gazetecilikti. Öyle bir yol aldım.

 

Sizi kitap yazmaya yönlendiren şey ne?

İçinde bir şey oluyor bunu yazmalıyım, bunu anlatmalıyım, tanıtmalıyım diyorsun ve beynin o yazıya akıp gidiyor. Onun için yazmak istiyorsun. İç sesini yönlendiriyorsun ve yazı yazmak hayatının bir parçası oluyor. Gazeteci olduğun andan itibaren zaten hayatını yazarak kazanmaya başlıyorsun. Ama benim için gazetecilik de, yazmak da para kazanmaktan öte, işten öte hayatımın en anlamlı bölümlerinden biri oldu.

 

Kitap okurken nelere dikkat ediyorsunuz?

Kitap okurken nelere mi dikkat ediyorum? Kitap okurken elimde bir kurşun kalem olmasına mutlaka dikkat ediyorum. Yanımda bir not defterim olmasına illa ki dikkat ediyorum. “İnsanın içine ne kadar giriyor anlatılan satırlar, bir insanı ne kadar tarif ediyor, empati yapabiliyor muyum? O karaktere hak verebiliyor muyum? Yazar neyi nasıl anlatmak istemiş?” Deli gibi bunları takip ediyorum ve bunlar benim için çok önemli. Eğer kitap samimi değilse, gerçek duygu geçmiyorsa kitabı derhal bırakıyorum. Kitap yazarken de aşağı yukarı aynı şeylere dikkat ediyorum. Ama aldığım notlar yok. ‘’Bunu yazayım, arkasına bunu koyayım’’ diye bir şey yok. Orada bir şey geliyor. Biyografi yazarlığıyla normal roman yazarlığı birbirinden farklı. Biyografi yazarken soru cevap üzerinden gidiyorsun ve karşındaki insanı en doğru şekilde anlatmaya çalışıyorsun. Kendi iç sesim, kafam neyi merak ediyorsa, neyi öğrenmek istiyorsam onları soruyorum.

 

Kitap yazarken nelere dikkat ediyorsunuz?

Kitap okurken dediğim gibi kitabın samimi ve sıcak olmasına bakıyorum. Dediğim gibi çok ciddi notlar alıyorum. Ama yazarken iç sesimin peşinden koşturuyorum. Yani iç sesim ne istiyorsa onu yapıyorum. Kendimi daha serbest bırakıyorum. Karşımdaki yazarı okurken daha yargılayıcıyım, daha dikkatliyim ama kendim yazarken; açıkçası hayallerimin, iç sesimin peşinden koşturuyorum. 

 

 

Sizin hakkınızda yaptığım bir araştırmaya göre birçok Yeşilçam oyuncusunun menajerliğini yapmaktasınız. Bizlerin televizyonda izlediği kişileri yakından görmek, onların menajerliğini yapmak nasıl bir duygu?

Yeşilçam oyuncusunun da menajerliğini yapıyorum, tiyatro oyuncusunun da, bazen bir şarkıcının da. Halk onları televizyonda izlediğinde, bir yerde gördüğünde, konserine gittiğinde neler hissettiğini çok iyi anlayabiliyorum ama onların menajerliğini yapmak, onların en yakını olmak, onları en fazla tanıyan insan, onların bir adım daha ileride olmasını sağlayacak insan manasına geliyor. Sorumluluğu çok fazla, stresi çok fazla ve tabi ki seversen yapılabilir bir iş bu. Sevmezsen yapamazsın çünkü hepsi birer melek değil. Ama hepsi birer cadı da değil bu insanların… Onlar senin benim gibi bir insan. Ama yaptıkları iş farklı ve farklı oldukları için geniş kitlelerce tanınıyorlar ve seviliyorlar. Onların hayatında bu bir şeye neden oluyor. Kendi hayatlarına çok dikkat etmeleri gerekiyor. Kimisi bu dikkati sağlıyor, kimisi sağlamıyor. Menajer bu dengeyi kurmak zorunda…  Stresli bir iş yani…

 

Yeşilçam oyuncularını üç kelime ile anlatmanız istense, nasıl anlatırsınız?

Ben “Dört Yapraklı Yonca” diye bir kitap yapmıştım. Orada sormuştum sahiden onların sihri ne diye? Üç kelime bu… Onlar birer sihir, onlar hayatımıza girmiş efsun diye anlatırım.

 

Yeşilçam filmleri ile günümüzdeki filmler arasında ne gibi farklılıklar var?

Pek çok farklılık var tabi ki… Yeşilçam filmleri samimi sıcak ancak bazı konular olağanüstü masaldı ya da olağanüstü absürttü. Bazı çekim hataları çok vardı. Oyuncuların bazı yerlerde makyajları, kostümleri sahiden iyi değildi. Fakat kendileri o kadar samimiydiler o kadar bizdendiler, hikayeler  o kadar sıcacıktı ki; hepsi kalbimizde eşsiz yerlere sahip oldular. Günümüz filmleri ise daha gerçekçi, daha realist. Oyuncular gerçekten çok iyiler fakat nedense o sıcaklık bir türlü yakalanamıyor. Ama ben sinemamızı hayranlıkla izliyorum.

 

Yeşilçam oyuncuları ile günümüzdeki oyuncuları karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıkları fark ediyorsunuz?

Yeşilçam oyuncularıyla günümüz oyuncularını karşılaştırdığımızda; günümüz oyuncuları hayatlarını daha güzel yaşayabiliyorlar. Kendilerini tabulaştırmıyorlar. Kendilerini çok farklılaştırmıyorlar ya da çok fazlalar, daha rahat yaşıyorlar. Aslında günümüz oyuncuları, eski oyuncular diye ayırmaktansa; insan olarak hepsi birbirinden farklı diye de bakabiliriz. Şimdi de çok şahaneleri var, çok sevimsizleri var. Bu durum eskiden de aynıydı. 

 

 

Çoğunlukla hangi tür kitapları okumayı seviyorsunuz?

Söylemiştim. Samimiyet, sıcaklık, empati yapabilme duygusu olan kitapları okumayı seviyorum.

 

Sizce, bir kitapta olması gereken en önemli şey nedir?

Bir kitapta olması gereken en önemli şey bana göre ruh, gerçek ve samimiyet tabi ki fantastik hikayelerde gerçeklikten ne kadar söz edebiliriz bilemem ama onun kendi için de bile bir gerçekliğin olması gerektiğini düşünüyorum.

 

 

Boş zamanlarınızda ne yapmayı seviyorsunuz?

Boş zamanlarımda yürümeyi seviyorum. Kitap okumak benim boş zamanımda yaptığım bir iş değil. Zaman ayırarak yaptığım bir şey… O yüzden onu oraya koymuyorum. Belki yemek yapmayı seviyorum. Belki koltuk da böyle uzun ince oturmayı seviyorum.

 

Unutamadığınız bir anınız var mı? Varsa anlatır mısınız?

Olmaz olur mu bütün hayatımız anılarla dolu. Belki Yeşilçam’la ilgi şey söyleyebilirim; Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’un “Saman Yolu”  filmi çekilirken ben çok çocuktum. İlk gördüğüm film çekimi sahnesiydi. Fenerbahçe’de onlara rastlamıştım. Bu benim için müthiş bir anıdır. Bir de genç bir öğrenciyken Yılmaz Güney’le,  Filiz Akın’ın “Umutsuzlar” filminin çekimine rastlamıştım. Moda’da çekiliyordu. Yılmaz Güney’in o güzelim gözleri, Filiz Akın’ın o bukle bukle beline gelen saçları ve Filiz Akın’ın sonradan dostum olması benim unutulmaz anılarım arasında bu tür anıyla ilgili. Yoksa hepimizin hayatı anılarla dolu…

 

Kitaplarını severek okuduğunuz bir yazar var mı? Varsa adı ne?

Ben; Jack London, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık’ı çok severek okuyorum. Bazen Nobel ödülü almış bütün kitapları okumak gibi tutkum vardır. 13 yaşından beri halen bu tutkum devam ediyor. Klasik okumayı da çok seviyorum. Down Brown’u da çok sevdiğimi belirteyim.

Bir de tabi ki ben müthiş bir şiir hayranıyım ve şiir okumayı her şeyden çok seviyorum. Kendimi dinlendirirken de şiir okuyorum. Bir şeye kafam takılırsa da şiir okuyorum. Roman okurken ara verip şiir okuyorum. Özdemir Asaf, Can Yücel, Cemal Süreyya, Nazım Hikmet, İlham Berk en sevdiğim çok sevdiğim nefes aldığım,  İham aldığım şairler… Onların gözünden dünyaya bakmak bende başka bir ufkun açılmasına neden oluyor.

 

 

Hem bir okur, hem de bir yazar olarak düşündüğünüzde, sizce, okuyucunun bir kitabı alması için kitapta hangi özellik olmalı?

O; okura bağlı, beklentiye bağlı, okurun ne istediğine bağlı… Yaz kitabı ayrı, kış kitabı ayrı, kafa dağıtma kitabı ayrı, kafa toplama, bilgi biriktirme, iç dünyanı zenginleştirme kitabı ayrı, kişisel gelişim kitaplarının ayrı bir özelliği var. İlgiye göre… Mesela bizim ev; tarihi kitaplarla, tarihi anlatan ve siyasi kitaplarla dolu. Çünkü eşim ve oğlum onlarla çok ilgili. Ben de roman çok seviyorum. Özellikle Türk yazarlarının romanlarını okumaya çalışıyorum. Ama ‘’kafa dağıtmak için ya da hoş bir zaman geçirmek için’’ diyerek alanı daraltmak istemiyorum. Çok mutlu olarak okuyorum mesela Ahmet Ümit’i…

 

Son olarak, biz yeni nesle vermek istediğiniz bir tavsiye var mı?

Gençler tavsiye ister mi? Sen ne tatlı bir gençsin. Bol bol okuyun, gerçekçi olun, hakiki olun, içinizin derinliğinden, hayallerinizin büyüklüğünden asla korkmayın.  Çok sevgiler…

 

NASIL ARANDI: #Bircan Usallı Silan # Türk Sineması # Yeşilçam # Fatma Girik # Filiz Akın # Kemal Sunal # Sadri Alışık # Türkân Şoray # Cüneyt Arkın # kitap # Acı Dolu Yıllar # Dört Yapraklı Yonca # İyi ki Annenim Senin # Nilüfer Hepsi Bu # Ve Aslında Bütün Senler Ben

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.