Röportaj: CAN İŞİAKTIR
Kitabın tam ortasından konuşmayı seven genç bir yazar, mizahı iyi bilen bir Twitter fenomeni, eski bir dost... Emrah Kabba ile beraberiz bu ay. Yeni çıkan ve çıkar çıkmaz da en çok satanlar listesine giren kitabı ‘Neyse’ başta olmak üzere; geçmişten, İzmit'ten, sevdiklerimizden, sevmediklerimizden ve hayattan konuştuk.
Pembe gözlüklü arkadaş sizlerle efendim.
***Emrah, kitabını okumuş bir gazeteci ve eski bir dost olarak seni çok yakından tanıyorum ancak tanımayanlar için kısacık da olsa kendinden bahseder misin? Kimdir Emrah Kabba?
Vallahi ne söyleyeyim, bilemedim. Ben de soruyorum kendime ‘kimim lan, ben’ :) Genelde bu soruya, işiyle gücüyle falan cevap veriyor insanlar ama ben öyle yapmayı çok sevmiyorum. ‘Ne çok uzatıyorsun lafı’ diyorsun şimdi ama özet geçememe hastalığına yakalanan, anlatmayı seven, yaşamayı da seven, düz bir insanım diye toparlayalım buraları. Seni de seviyorum, mesela. Şaka bir yana yazarım ben. Kitap yazmadan evvel de hayatımı yazarak kazanıyordum ama bundan bahsetmeyi pek sevmediğim için çok çok az insan bilir. Son 3-4 senedir de dijital iletişimin farklı farklı alanlarında çalıştım. Totalde ‘necidir?’ sorusuna böyle cevap vereyim.
***Bu biraz kışkırtmaları olan bir röportaj olsun isterdim ama daha çok samimi bir röportaj olacak gibi hissediyorum. Yaşadığın, çocukluğunu geçirdiğin, büyüdüğün şehirden nasıl tepkiler alıyorsun yeni kitabınla ilgili?
İzmit beni seviyor, ben İzmit’i seviyorum. Tepkiler güzel hep, keyifler yerinde. İzmitli, İzmitliyle iftihar etmeyi sever, bana gelen tepkiler de o minvalde genellikle. Bir de ‘bizim çocuk’ muamelesi görüyorum; herkes samimi samimi yazıyor, gayet güzel her şey o yüzden.
***Başta genel çerçeveyi çizdikten sonra eğlenceli sorulara da geçeceğim ama öncesinde ‘Neyse’ adı altında bir mottosu olan kitabından konuşarak başlayalım istersen. Nedir "neyse" diyebilmenin felsefesi, kattığı güç?
’Neyse’ diyen ağlamaz, işin özeti bu. Yani yeni bir şey değil aslında bu. Farklı farklı üsluplarla bunun aynını söyleyen bir sürü insan var. Ben
mevzuyu tek kelimeye bağladım sadece. Özetle gamsızlıktır, pes etmemektir; yıkılmamaya çalışan değil, düştüğü yerden hızlı kalkan adamdır neyse.
FİLM OLACAĞINA İNANIYORUM
***Senin neşriyata olan ilgin nereden kaynaklanıyor, yazmaya nasıl karar verdin, seni buna iten gerçek sebep neydi?
Herkes bir şekilde dışa vurur içindekini. Bu bir yol meselesi. Kimisi kestirmeden yapar, kimi soyut yapar, kimi dolaylı yapar falan ama bir şekilde anlatırsın derdini. Ben kendimi bildim bileli yazarak anlattım anlatmak istediklerimi. Beni yazmaya iten en gerçek sebep bu, derdimi anlatmak.
***Bir Twitter ünlüsü olman sebebiyle gerek yazdıklarınla gerekse kitabınla ilgili geri dönüşleri çok hızlı alıyorsun ve bunları da takipçilerinle sık sık paylaşıyorsun. Ben aslında paylaşmadıklarını merak ediyorum.
Çok özelini yazanlar oluyor. Misal çocuk asker, biraz da böyle ölümle burun buruna bir vaziyette, kendine ayırabildiği çok azıcık zamanlarda oturup okumuş kitabı. Mutlu olduğunu, stresini, hasretini unuttuğunu anlatıp teşekkür ediyor. Bu paha biçilemez. Çocuklarını, eşini aylardır görmeyen bir özel harekât polisi yazmıştı çok benzer bir şeyi; müthiş duygulandırmıştı. Sonra aylardır işsiz olduğunu, intiharı bile düşündüğünü söyleyen bir kadın, kitabı okuyup çok mutlu olduğundan ve dahası umut dolduğundan bahsetti. Bak bunlar işte paha biçilmez şeyler benim için. Güzel bir şey yaptığını söylüyor insana, deliriyorsun mutluluktan görünce. Bir sürü böyle değişik mesajlar geliyor, keyifle cevaplıyorum ben de.
***Kitapta ana karakter Nuri’nin farklı farklı maceralarını da okuyoruz. Sence Nuri'den film olur mu, okurların ve takipçilerin bir gün Nuri'nin filmini de izleyebilecekler mi?
Nuri’den film olur, hatta olsun istiyor ve o gayeyle yazıya döküyorum hikâyelerini. Benim inancım o ki çok da uzak olmayan bir gün izleyeceğiz Nuri’yi. Henüz öyle somut bir şey yok ortada ama ben bunun gerçekleşeceğinden eminim.
UNDERGROUND SEVMİYORUM
***’Her çok takipçisi olan fenomen değil’ gibi bir şey söylemiştin bir röportajında. Bir fenomen nasıl olur?
Benim gibi olmaz mesela :) Gerçekten şudur diyebileceğim bir şey gelmiyor aklıma ama orada bir ‘kumaş’ meselesi var. Fenomen özgün olur, özel olur, peşine kitleleri takabilen, gündem olabilen, insanları etkileyen, hayranları olan biridir falan. Vallahi anlatmıyorum ki işte, öyle kolay değil bence o iş özetle.
*** Twitter yazarları edebiyat yapma konusunda çok iyi değiller. Bir adım daha ileriye götüreyim; zaten edebiyat öyle Twitter’da yazmaya benzemez, beceremezler. Senin bu konuda fikrin nedir?
Twitter başka bir mecra, düz yazı başka bir mevzu. O geçişleri yapmak herkes için kolay olamayabiliyor, normal yani. Bence ‘edebiyat nedir?’ sorusunun cevabını vermek lâzım evvela. Yani belli ki bu kitap denen şeyin sayfa adedinden, satış rakamından, fiyatından falan bağımsız bir özgül ağırlığı var. Ama nedir o işte? Kendi döneminde aşağılanan, hafife alınan birçok büyük edebi akım var mesela. Tuvalet kâğıdı muamelesi görmüş o kitaplar birileri tarafından, sonra da kıymete binmiş falan. Ben çok taraftarı değilim peşinen ‘şunun yazdığından olmaz, bunun yazdığından olur’ gibi hükümler vermenin. Bana sorarsan okuma yazma bilen herkes yazar. Kim okur, kim okumaz, onlar zaten yazanın problemi değil.
***‘Underground’ akım geçmişte çok daha depresifti ancak şimdilerde eğlenceli bir hal almaya başladı. Edebi dil biraz daha gündelik ağza evirilip, yeni nesil neşriyat okuyucusunun ilgisine hâkim olmaya başlıyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Ben sevmiyorum abi underground falan. Bana dibi görünmüyor diye derin sanılan sığ ve pis bir su gibi geliyor o akım açıkçası. Oraları geçelim. Yeni nesil de gülmek istiyor ki bu çok doğal bence. Yaşadığımız şartlarda, gülmek lüksten de öte bir hal aldı zira. Pek bir şey düşünmüyormuşum bu konuda şimdi fark ettim ben de :)
PİŞMAN UYANIYORUM
***Twitter ünlülerini genel bir rezil etme tanımı vardır ya hani... ‘Bilmem ne kadar insan takip ediyor, entelektüel birikim sıfır’ falan gibi cümlelerle şahıslar üzerinden Twitter'ı yerme durumundan bahsediyorum. Sence Twitter'da böyle genel bir sığlık durumu söz konusu mu?
Sığlığın olmadığı yer mi var Allah aşkına. Her yerde genel bir sığlık durumu söz konusu. Bu sığlığın tespitini yapanlar da sığ bu arada. Çok şaşırmamak lâzım o yüzden.
***Sen, Emrah olarak, ‘neyse’ dediğin ve aklından silinmeyen bir pişmanlığını bu röportaj kapsamında açıklayacak olsan neyi açıklardın. Beni geçiştirme lütfen :)
Ohooo ben onları saymaya başlarsam şimdi ikimizin de dükkânı mühürlerler:) Son 10 senedir her sabaha pişman uyanıyorum; detaya girmeyelim şimdi hiç altından kalkamayız sonra. Ama halledeceğim bu işleri. Sigaraya başladığıma çok pişmanım ama en net ve tek büyük pişmanlığım budur. İçmeyin şu zıkkımı, gerisi hallolur.
***Bir Twitter ünlüsü olarak, en beğenerek okuduğun birkaç Twitter ünlüsünü sorsam kimleri söylerdin?
Ya o kadar çok ahbabım var ki hepsi birbirinden eğlenceli, hangi birini ansam ötekinin hatırı kalır gibi hissediyorum. Girin bakın kimleri takip ettiğime, listede boş yok gibi bir şey. Bir tek özel olarak herhalde sevgili dostum Hasan Söylemez’i (@hasansoylemez) önerebilirim, özgün bir iş yaptığı için. Bisikletiyle Afrika kıtasını dolaşıp kıtanın hayal haritasını çıkarmak gibi muhteşem bir şey yapıyor, vallahi müthiş imrenerek zaman zaman kıskanarak takip ediyorum kendisini.
İMZA GÜNÜ İSTEMİYORUM
***Twitter dışında bir mecrada kitlelere ulaşmak istesen, nereyi tercih ederdin. Y a da dolandırmayayım soruyu, ben Youtube'a çok yakışacağını düşünüyorum. Var mı bir Youtube projesi falan?
@yokmaalesef :) Bilmiyorum ya, çok benlik bir iş değil görünür olmak gibime geliyor ama hayatta yapmam diye de iddialı olmayalım. Eğer bana uygun bir konsept denk getirir de bir gün ‘ulan yapsak mı?’ diye gaza gelirsek, neden olmasın. Fakat hedefler arasında yer almıyor bu, öyle bir arzum da yok hiç açıkçası.
***Yerel tek soruya geçiyorum, İzmit'te imza günü ne zaman, böyle bir plan var mı?
Yayıneviyle bunun kavgasını verip duruyorum sürekli. Ben imza günü falan yapmak istemiyorum, pek benlik mevzular değil bunlar. İzmit’e geliriz belki insanlarla bir araya ama bu öyle oturup bir masanın başında ‘adın neydi?’ falan diye sorup imza atmalı bir etkinlik olmaz bence. Çok daralırım ben bunu bu şekilde yaparsak.
***Neyi özledin?
Zeki Müren’i, Freddie Mercury’i, babaannemi, Alex de Souza’yı, James Gandolfini’yi.
***Neyden nefret ediyorsun?
Sevmediklerimden.
***Hemen ne olsun isterdin?
Heyecandan bayılacak gibi oldum. O kadar çok şey istiyorum ki hemen. Bira olsun devamını düşüneyim o arada.
***Survivor mu, o ses Türkiye mi?
İner misin çıkar mısın?
***Müslüm Gürses mi, Orhan Gencebay mı?
Müs’ten sonrasını okumadım.
***Peki, Yıldız Tilbe mi Sezen Aksu mu?
Ahlarım beddua değil, anlaşılabilmek için.