03-12-2024 03:01

Namib Çölü’nde bir İzmitli…

2016-12-01    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2016-12-01
.stripslashes($urun->baslik).
    • Sevda ÇOBAN



Namibya, batı sınırı Atlantik Okyanusu olan, bir Güney Afrika ülkesi....

Şu anda bu bilgiyi verebiliyorum... Ama arkadaşım arayıp, “Namibya’ya gidelim mi?” dediğinde, “Gidelim de nerede bu ülke? Haritadan bir baksaydık önce” demiştim.

col

 

Baktım ve ‘hadi gidelim’ dedim.

Ülke, adını topraklarının büyük bir bölümünü kaplayan Namib Çölü’nden alıyormuş. Bağımsızlığını kazandığı dönemde, bu topraklarda yaşayan birçok etnik grup arasında ayrıma neden olmamak adına ve ülkenin tarafsızlığını yansıtacak bir isim olması açısından Namib Çölü’nden yola çıkarak ‘Namibya’ isimde karar kılınmış... Hikayeyi dinlediğimizde mantıklı geldi.

baska_diyarlar-2

 

Namibya, 1990 tarihinde Güney Afrika’da bağımsızlığını kazanmış ama kazanana kadar çok çekmişler.

1485’de ilk olarak Avrupalı bir Portekiz ayak basmış bölgeye. Uzun bir aradan sonra, 1842’de de Almanlar gelmiş.

1915’ten sonra Güney Afrika devreye giriyor, derken 1990’da özgürlük…

Almanya’nın, Namibya’da epey iz bıraktığını söylemek mümkün. Birazdan bahsedeceğimiz, ülkenin ikinci büyük şehri Swakpomund, gerek kiliseleri gerek genel anlayışıyla zaten küçük bir Almanya.

 

RENKLİ VE GÜZEL İNSANLAR

Namibya’ya THY’nin direk uçuşu olmadığı için yaklaşık 9 saat süren  bir uçuş sonrasında Güney Afrika Cumhuriyet’nin önemli şehirlerinden olan Johannesburg’a indik.

Namibya’nın başkenti Windhoek’a uçuşumuza 5 saat zamanımız olduğu için burada küçük bir şehir turu aldık.

Nelson Mandela’nın evi, yüksek duvarlarla çevrili muhteşem villaların olduğu zengin mahallesi, yoksulların yaşadığı teneke mahalleler derken acıkmışız.

640

Johannesburg’un güler yüzlü, içten, renkli ve güzel insanları içimizi ısıttı.

Öğlen yemeğini Nelson Mandela Meydanı’ndaki harika bir restoranda, harika etler yiyip harika şaraplar içerek tamamladık ve kişi başı sadece 50 TL gibi bir ücret ödedik.

Okyanus kenarında deniz mahsulleri, diğer bölgelerde et tüketiliyor. Bizim alışık olmadığımız geyik ve antilop etlerini denedik, beğenmedik. Kahvaltı da farklı. Peynir yok, zeytin hiç yok... Yanınızda götürürseniz, grupta büyük sükse yaparsınız.

Nelson Mandela Meydanı’nda, Mandela heykelinin önünde tekli ve grup fotoğraflarımızı çekerken, bu güler yüzlü, içten, renkli ve güzel insanlara gerçekten içimiz ısındı.

kd

Namibya’nın başkenti Windhoek’te, parlamento binasının önündeki botanik park. Arkada, Lutheren Kilisesi.

2 saatlik uçuş sonrası Windhoek‘a vardık. Namibya Cumhuriyeti 825 bin 418 kilometrekare yüzölçüme ve 2 milyon 104 bin nüfusa sahip bir ülke. Başkent, Windhoek. Ülkenin resmi dili İngilizce, kuzey bölgelerde yerel diller ile Almanca ve Afrikanca konuşuluyor. Alman etkisine dikkat!

Winhoek’da görülecek yerler Parlamento Binası, hemen karşısındaki Almanlar’dan kalma Lutheran Kilisesi ve oldukça yoksul siyahilerin yaşadığı, araçtan inmenin bile bizler için oldukça sakıncalı görüldüğü, teneke evlerden oluşan Katutura kasabası.

 

VAHŞİ HAYVANLARDAN KORUNMAK İÇİN...

Sırada, Namibya turumuzun en ilginç bölümlerinden biri var... Şimdi safari zamanı.

Etosha Ulusal Parkı’nın kapısına son anda varıyoruz, 19.00’dan sonra ulusal parka araç sokulmuyor.

Kalacağımız yer Onkoshi Resort‘a kadar olan yaklaşık 40 kilometrelik yolu kat ederken, kendilerini ağacın arkasına saklayan filleri, zürafaları görmeye başlıyoruz.

cc

Etosha Milli Parkı oldukça geniş ve önemli bir vahşi hayatı koruma alanı.

Etosha Ulusal Parkı, Namibya’nın kuzeybatısında yer alıyor. 1907’de henüz bir Alman sömürgesiyken kurulmuş.

Park, 22 bin 270 kilometrekare yüzölçümüyle oldukça geniş ve önemli bir vahşi hayatı koruma alanı; büyük bölümünü Etosha Tuzlası oluşturuyor.

Alan, özellikle suyla dolduğu yaz döneminde, bölgeye pelikanları ve flamingoları çekmekteymiş. Biz onlara göre ilkbaharda gittiğimiz için su dolu halini görme fırsatımız olmadı.

Konakladığımız Onkoshi Resort, Etosha Ulusal Parkı’nın içinde bulunuyor. Vahşi hayvanlardan korunmak için direklerin üzerine, yükseğe kurulmuş bir yer.

Konakladığımız Onkoshi Resort, Etosha Ulusal Parkı’nın içinde
bulunuyor. Vahşi hayvanlardan korunmak için direklerin üzerine, yükseğe kurulmuş bir yer.

Konakladığımız Onkoshi Resort, ulusal parkın içinde bulunuyor. Vahşi hayvanlardan korunmak için direklerin üzerine, yükseğe kurulmuş bir yer. Bir şeyinizi düşürürseniz, almak için 2 kere düşünmeniz  lazım yani...

 

FİLLER; ZÜRAFALAR; ANTİLOPLAR...

Ertesi gün, safari jeep’lerle milli parkın içinde dolaşmaya başlıyoruz. Rehberlerimiz bizi fil, zürafa, zebra gördüğümüzde çığlık atmamamız, sessiz olmamız için uyarıyor. Su kanalına vardığımızda bizi büyük bir fil ailesi karşılıyor. Küçükler oyun oynarken, yetişinler kanala düşen bir yavruyu çıkarmaya uğraşıyor.

fil

Arabalardan inmek kesinlikle yasak. 50-60 metre ilerimizde olanları hayranlıkla izliyoruz. Kenarda su  sırasını bekleyen zürafalar, zebralar, oriksler, antiloplar var. Bu arada, arkamızdan su içmeye gelen başka bir fil ailesinin sesiyle önce irkilip sonra yakınımızdan geçişlerini izliyoruz.

Her ne kadar belgesellerde görmüş olsak da hayvanlar arasındaki hiyerarşiyi canlı izlemek farklı bir his.

İnsanoğlu çok tuhaf gerçekten... Zürafaları gördüğümüz ilk gün heyecanlanan bizler, ikinci gün zürafalarla karşılaştığımızda sanki günlük yaşamımızda onlarla birlikte yaşıyormuş  gibi davrandık. Aramızdan, fotoğraflarını çeken bile çıkmadı.

zurafa-resimleri

Fil, oriks, kudu, gembok, impala, springbok, zürafa, deve kuşu, çakal derken ‘aslan görebilir miyiz acaba?’ diye bekliyoruz...  Bir tek onlar kaldı görmediğimiz.

Biraz ilerledikten sonra pek çok aracın olduğu bir yer görüyoruz. Araçların çok olduğu yerde görmeye değer bir şey olduğunu çabucak öğrenmiş durumdayız... Ve evet! Ağaç gölgesinde öğlen şekerlemesi yapan iki aslanı izlemek için ağaç kuyruğuna girip 1 saat beklememiz gerekiyor.

1

Türk olduğumuzu unutmuyoruz ve iki aracın arasından, biraz uzaktan da olsa fotoğraflarımızı çekip yolumuza devam ediyoruz... Güneşin batışını kaçırmamak için Onkoshi Resort’a dönüyoruz.

 

tas

Damaraland bölgesi yakınlarındaki ‘taşlaşmış orman’da 240-300 milyon yıl öncesinden kalan fosil ağaç kütüklerini inceleyebilirsiniz.


TUZ MU YOKSA DENİZ Mİ?


Tuzlu Etosha düzlüğünün üzerinde, muhteşem gün batımını şaraplarımız eşliğinde izliyoruz... Düzlük, orada tuz olduğunu bilmeyene deniz, okyanus, göl, her ne derseniz sanki su varmış izlenimi veriyor. Gerçekten çok ilginç bir manzara...

Etosha vahşi yaşam deneyimine veda ederek, bir sonraki istikametimiz olan Damaraland’a hareket ediyoruz.

Damaraland bölgesi, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan dünyanın en eski oluşumlarından.

Kızıl kum taşından oluşan vadideki şaşırtıcı ve iyi korunmuş resimler gergedan, fil, devekuşu ve zürafa gibi hayvanların yanı sıra insan ve diğer hayvanları betimlemekte.

Burada tarih öncesi suyolları, ovalar, çayırlar, dev granit tepeler ve derin geçitler var. Bu bölgeye Damara Kabilesi’ne atfen Damaraland denilmiş.

Windhoek’dan çıktıktan sonra 280 kilometre yol yapmış durumdayız... Ve adını 3 günde zor telaffuz ettiğimiz Swakpomund‘a varıyoruz.

Ülkede asfalt yol çok az bulunuyor, genellikle toprak yollar mevcut ve mesafeler uzak. Ancak manzaralar uzun yolculuklara değiyor.

Swakopmund, okyanus ile çöl arasında yer alan, yaklaşık 28 bin 500 kişinin yaşadığı ikinci büyük şehir konumunda. 1892’de Alman sömürgecileri tarafından kurulmuş ve sonra gelişerek günümüzde Namibya’nın en önemli tatil beldesi olmuş.

1910’da inşa edilen fener, dalgakıran, eski postane ve tipik Alman evlerinden oluşan bu şehir görülmesi gereken bir yer.

Bir gece konaklamanın ardından, ertesi gün yürüyerek yaptığımız şehir turu ve müze gezimizden sonra Atlantik Okyanusu üzerindeki restoranımızda kocaman porsiyonlardaki deniz mahsullerimizi yiyip, kocaman bardaklardaki biralarımızı içerek bu biraz serin şehirden ayrılıyoruz.

renkli

Namibya’daki etnik gruplardan Hererolar, Himbaların aksine Hristiyan yaşam biçimini benimsemiş.



DENİZE SIFIR ÇÖL!

Sırada heyecanla beklediğimiz başka bölge var: Namib Çölü.

Namib Çölü’ndeki Sossusvlei kum tepeleri, 300 metreyi geçen boylarıyla dünyanın en yüksek kum tepeleri olarak geçiyormuş. Sossusvlei, Naminya’da görülmesi gereken en muhteşem yer.

Namib Çölü’ndeki Sossusvlei kum tepeleri, 300 metreyi geçen boylarıyla dünyanın en yüksek kum tepeleri olarak biliniyor.

Namib Çölü’ndeki Sossusvlei kum tepeleri, 300 metreyi geçen boylarıyla dünyanın en yüksek kum tepeleri olarak biliniyor.


Genellikle çöllerin sadece susuzluktan oluştuğu düşünülür. Biz Namibya’nın iç kesimindeydik ama dünyanın en eski çölü olan Namib Çölü, denize sıfır.

Çölün adı Türkçe ‘çok büyük’ anlamına geliyor...  Bu çok doğru bir tanımlama, çünkü çölün Atlas Okyanusu’na kıyısının uzunluğu yaklaşık 2 bin kilometre!

Namib Naukluft Park’ında yer alan Namib Çölü, Afrika’nın en geniş, dünyanın dördüncü büyük koruma alanı ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.

kk

Hiçbir yerin ortasında’ olarak tasvir edilen ve ‘ıssız’ anlamına gelen Solitaire Çiftliği



Gündoğumu ve günbatımına yakın saatler, kum tepelerini görmek ve fotoğraf çekmek için renkler açısından en güçlü zamanlarmış. Biz sabahtan gitmeyi tercih ettik, ancak mola verdiğimiz yerdeki kum fırtınası hakikaten gözümüzü korkuttu. ‘Düzlükte böyle, o tepelere nasıl tırmanacağız?’ diye endişe ettik ama şansımız yaver gitti ve hava açtı.

Namib Çölü harika manzaralarıyla dünyanın en eski çölü. Sossusvlei’de 300 metreyi aşan, dünyanın en büyük ve yüksek kızıl kum tepeleri mevcut.

Çöl üzerinde neredeyse hiç yerleşim yok. Bu nedenle Namib’de oldukça fazla sayıda bölgeye özgü canlı türü barındırdığı düşünülüyor.

Göz alabildiğince ufka doğru uzanan nefes kesici kum tepeleri, güneşin hareketine göre turuncudan parlak kırmızıya, pembeden mor rengine dönüşen inanılmaz bir renk cümbüşü sergiliyor.

Namibya ve Namib Çölü, farklı kültürü ve coğrafi özellikleriyle mutlaka görülmesi gereken bir yer.

 

ÖLÜ AĞAÇLAR CENNETİ

Belki de bölgenin en fotojenik yeri, Deadvlei. Kumlukların arasında yer alan bu yer, üzerinde hayalet gibi duran ölü ağaçların bulunduğu kurumuş bir göl.

Yaklaşık 9 bin yıl önce, yeni oluşan kum tepeleri Deadvlei’yi besleyen su kaynaklarını kesince, bölgedeki yaşlı akasya ağaçları yavaş yavaş ölmüş.

Güneş altında kavrulmuş ve siyah birer silüete dönüşmüş olan bu ağaçlar, arka fondaki dev kumullarla birlikte, artık fotoğrafçılar için inanılmaz bir görsel malzeme.

deadvlei

 

HİÇ YIKANMIYORLAR

Himba Kabilesi, Kuzey Namibya‘daki Kunene yöresinde yaşayan etnik bir topluluk. Nüfusunun 20 bin ila 50 bin arasında olduğu tahmin edilen Himbalar, Kunene Nehri boyunda yaşayıp, bu coğrafyada hayvancılık yapıyor. Onları bu kadar ünlü yapan, giyim ve süslenme tarzları... Himbalarla tanışmak için  onların  konuştuğu dil olan Otjihimba’yı bilen bir rehber bulmalısınız. Köye girmek ve fotoğraf çekmek için ise kabile şefinden izin almanız gerekiyor.

Himba kadınlarının büyük bir kısmı çıplak yaşıyor ve doğal etkenlerden korunmak için vücutlarına sürdükleri koyu turuncu renkli bir çeşit boya, onları daha da ilginç yapıyor.

Himbalar hiç yıkanmıyor, temizliklerini güzel kokulu bir bitkiyi yakarak duman banyosuyla sağlıyorlar.

himba

Genç Himba kızları ergenliğe kadar, saçlarını ikiye ayırıp yüzlerinin önüne gelecek şekilde örgü yapıyor. Ergenlikten sonra ise tereyağı, çamur, aşı boyası ve keçi kılıyla yaptıkları bir karışımı birden çok saç örgüsünün üzerine kaplıyorlar. Ergenliğe geçiş yapan genç kızın başına oğlak derisinden yapılan bir taç takılıyor. Böylece evlenme yaşının geldiği ilan edilmiş oluyor.

Erkekler ise evlenene kadar göz hizasında uzayan tek bir örgü yapıyor. Evli erkeklerin başına, ölene kadar sadece cenaze törenlerinde çıkarabildikleri bir bez parçası sarılıyor. Erkekler birden fazla kadınla evlenebiliyor ve ne kadar çok hayvanı varsa o kadar çok kadın alabiliyor.

Himba kadınları hamile kalmaya karar verdiklerinde bir ağacın altına oturuyor ve dünyaya gelmek isteyen çocuğun kendisiyle iletişim kurmasını bekliyor. Çocuğun annesiyle kurduğu ilk iletişimin, ona söylediği bir şarkı ile başladığına inanılıyor. Çocuğun söylediği şarkıyı duyan anne bu şarkıyı kocasına da öğretiyor ve ardından hamile kalıyor.

Himba Kabilesi kötülük bilmeyen, güler yüzlü, para ve mal-mülk gibi kaygıları olmayan, sevgi dolu ve duyarlı insanlar. Kabilenin kadim geleneklerine göre anti sosyal davranışları düzeltmenin yolu cezalandırmadan değil, sevgiden ve o bireye kendi gerçek kimliğini hatırlatmaktan geçiyor.

NASIL ARANDI: #çayırlar #dalgakıran #göl #Güney Afrika #Johannesburg #Namib #Namibya #Nelson Mandela Meydanı #okyanus #ovalar #Windhoek

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.