Uzak Doğu’yu çok severim… Hem işim gereği hem de tatil için sürekli Tayland’dayım. Tayland, Kamboçya, Laos, Vietnam, Filipinler derken Uzak Doğu’da gitmediğim tek ülke Endonezya kalmıştı ve içimde bir kıpırdanma başlamıştı.
En sonunda aldım annemi ve arkadaşlarımı yanıma, istikamet Endonezya! Endonezya’ya kısıtlı bilgi ile gidip sonsuz bilgi ile döndüm ve hemen anlatmaya başlıyorum.
İlk durağımız, Endonezya’nın Gili Adaları... Buraya gitmek o kadar kolay değil. Tam on yedi saat süren üç uçak yolculuğu, iki saat araba yolculuğu ve 30 dakikalık hızlı bot yolculuğuyla ulaşabiliyorsunuz adaya. Biz Türkiye’den Singapur aktarmalı olarak Jakarta’ya ve oradan da Lombok’a uçtuk.
Üç uçak yolculuğu sonunda Lombok’a indik. Kapıdan çıkar çıkmaz telefon ve internet için hemen turist hattı aldık. Uber’e benzeyen GLAP diye bir uygulamaları var, aplikasyonunu telefonumuza indirdik ve bizi Gili Adaları’na götürecek taksiyi çağırdık. İki saatlik yolculuğumuzun sonunda nihayet tekneydik.
Gili Adası’na gelince, sanmayın ki sizi bir liman karşılayacak…
Tekne direk kumsala yanaşıyor, görevliler bavulları alıp sahile indiriyor, siz de teknenin kenarına tutuna tutuna aşağıya iniyorsunuz.
Gili Adaları 3 adadan oluşuyor: Air, Meno, Trawangan. En büyüğü Trawangan. Meno, balayı adası olarak ün salsa da aslında üçü de birbirinden güzel. Bota atladın mı tüm adalar birbirine 5 ya da 10 dakika mesafede, o yüzden hangisinde kalsanız dert değil ama Trawangan’da seçenek çok.
Gili Adaları hem şnorkel hem de scuba dalışı için gerçek bir cennet. Ayrıca en büyük Gili Adası’nın bile etrafını bir saatte turlayabiliyorsunuz. Tropikal bölge, motorlu araç trafiğine de kapalı. Gili Trawangen, en büyük olan ada. Genelde gençlerin, dalış severlerin ve sırt çantalı gezginlerin tercih ettiği bir ada olarak ün salmış. Hal böyle olunca geceleri de parti ve müzik sesleri eksik olmuyor. Hemen belirteyim, adaya ulaşım meselesini halledebilen çocuklu aileler için de oldukça uygun bir yer.
Adaya ayak bastık, iyi hoş da otelimize nasıl gideceğiz? Her yere yürüyoruz çünkü ada araç trafiğine kapalı. Zaten etrafta bavullarını çeke çeke giden bir sürü turist göreceksiniz. Diğer bir yöntem de at arabası kiralamak. Bence ada içinde ulaşım için en zevkli ve en güzel yöntem, kesinlikle bisiklet. Her otelin kendi bisikletleri var, ücretsiz bir şekilde kullanabiliyorsunuz. Biz de istediğimiz her yere bisikletle gittik.
Adadaki ikinci günümüzde tekne turu yapmaya karar verdik. Tur 10:30 gibi başladı. Sırasıyla Gili Trawangan açıkları, Gili Meno ve son olarak Gili Air’a uğradık. Gili Trawangan’da şnorkel ile dalış için bizi götürdükleri yer, mercanlar bakımından zengindi. Gili Meno’da ise su kaplumbağalarıyla birlikte yüzmekten gerçekten çok keyif aldık.
Üç adanın açıklarında, denizin ortasında, bir daire içinde erkek ve kadın figürleri vardı. Daire içinde ayakta ve yatmış şekildeki figürleri ilk gördüğümüzde “Ya arkadaş, siz bunu denizin ortasına nasıl yaptınız?” diye şaşırdığımız bu bölgede dalış yapmak bizi çok mutlu etti.
Günbatımı, adada yaşayacağınız en keyifli anlardan. Bu muhteşem manzarayı izlemek için adanın batı tarafına gitmeniz gerekiyor haliyle. Sahilde sıra sıra olan işletmelerden birinde Bintang biranızı söyleyip keyif yapabilir, sahilde kurulmuş salıncaklarda fotoğraf çekilebilir ya da ata binebilirsiniz. Gili Trawangan’ın salıncakları çok meşhur, herhangi bir ücret vermeden fotoğraf çekebilirsiniz. Geriye güzel müzikler eşliğinde harika gün batımlarının tadını çıkarmak kalıyor.
Günü batırdıktan sonra Gili Trawangan’da sırada alemlere akmak var… Otelden bisikletlerimize binip yirmi dakikada restoranların ve barların olduğu bölgeye geliyoruz. Abilerim, ablalarım, kardeşlerim yiyin, için, dans edin… Her şey çok ucuz, kimse size kazıklamıyor. Et yiyin, balık yiyin, nodel yiyin kişi başı 5-6 dolara doyuyorsunuz. Gili Adaları’nın yerel birası Bintag ise sadece 2 dolar.
Gündüz deniz, öğlen masaj, akşam yemek ve bar derken, şans eseri gruptaki bir kız arkadaşımızın, Gili Air’de yaşayan bir arkadaşı olduğunu öğrendik. Haberleştiler ve dünyalar tatlısı Janset, karşı adadan bizim adamıza geldi. Dünyayı gezmiş, bir çok ülkede bulunmuş ve sonunda Endonezya’da kalmaya karar vermiş. Jakarta’da yaşamış, çalışmış, para biriktirmiş, dilini öğrenmiş ve iki sene sonunda Gili Air’da bir Meksika restoranı açmış. Yetmemiş, bir arsa satın almış ve kendisine villa yapmış. O da yetmemiş, bir arsa daha alıp ikinci işletmesini de açmış. Tabi ben meraklı meraklı daha da sorunca, “Hadi sizi götürüyorum” dedi, tekne çağırdı ve bizi Gili Trawangan’dan Gili Air’a götürdü. Restoranındaki tüm güzel Meksika yemeklerini ve içkilerini tattırdıktan sonra da bizi villasına davet etti. Aman Allah’ım! Tropikal bir adanın ortasında, banyosu ve yatak odası havuza açılan, yeşillikler içinde bir ev. Bayıldım, bayıldımmmmm… Hayatınızı orada geçirmek isteyebilirsiniz.
Biraz dinlendikten sonra, gecenin hayli ilerlemiş bir saatinde, Janset, yine “Hadi gidiyoruz, bir sürprizim daha var” dedi. Gecenin 02:00’sinde, ormanın içinden telefon ışıklarıyla yürüyerek başka bir villaya geldik. Villada bir parti var… Avustralyalı, Alman, Amerikalı, İngiliz… Adada yaşayan ve orada ticaret yapan dünyanın her yerinden gelmiş insanlar bir arada. Kimisinin oteli var, kimisinin dalış okulu, kimisinin restoranı. Hepsiyle tanıştık, hikayelerini dinledik, birlikte çok eğlendik. Bizim için unutulmaz bir gece oldu. Başarılı bir Türk iş kadınının, bu iş insanlarının arasında olmasından ve onlar tarafından çok sevildiğini görmekten büyük gurur duyduk.
Gili Adaları’nda yedi gün kaldıktan sonra rotamızı Bali’ye çevirdik. Gili Trawangan’dan buraya 150-200 kişilik direk botlar var. Aldık biletimizi, çıktık yola. Bali, Endonezya’ya bağlı, Küçük Sunda Adaları’nın en batısında yer alan, başkenti Denpasar olan bir ada. Doğayla baş başa kalabileceğiniz ve mis gibi temiz havayı ciğerlerinize çekerken doğa yürüyüşleri yapabileceğiniz yerlerin başında geliyor. Adada Hindu ve Budist kültürü hakim olduğu için her yerde tapınak, heykel atölyeleri, egzotik binalar ve dini etkinlikler görmeniz mümkün. Bu kadar çok doğadan bahsetmişken, Bali ile özdeşleşen ve adanın en güzel kasabası olan Ubud’dan başlamak en doğrusu olur.
Bence Bali’yi anlamak için Ubud’da kesinlikle birkaç gün kalınması gerekiyor. Ubud, Gianyar Bölgesi’nin eteklerinde, pirinç tarlaları ve dik dağ yamaçlarının arasında yer alan bir kasaba. Bali Adası’nın kültür ve sanat merkezi olarak da bilinen Ubud; Endonezya’nın kültürünü, tarihini ve doğasını anlamanız için en iyi yerleşim yerlerinden biri.
Birçok müzenin, tapınağın ve sanat galerisinin bulunduğu Ubud’un benim için en eğlenceli noktası, maymunlarla iç içe olabileceğiniz Monkey Forest’ti. Maymunların serbestçe dolaştığı kocaman ormanda gezerken bir anda bu sevimli hayvanlarla burun buruna gelebiliyorsunuz. Ormanda, muz satıcılarından muz aldıktan sonra etrafınızı bir maymun grubu sarıyor ve elinizden muzları kapmaya çalışıyor. Aman dikkat! Sakın eliniz cebinizde dolaşmayın çünkü cebinizde muz sakladığınızı düşünüp bir anda saldırıya geçebiliyorlarmış.
Bali’de eğlence hayatının kalbinin attığı noktalar, Kuta ve Seminyak. Buralar özellikle geceleri oldukça hareketli. Kuta’da, Taksim’deki barlara benzer yerler çoğunlukta. Seminyak’ta ise daha kaliteli barlar bulunuyor. Özellikle beach club olarak Seminyak’taki Potato Head’e mutlaka ama mutlaka gidin. Burada güneş batarken inanılmaz güzel bir manzara oluyor. Havuzun içinde bu manzarayı izlerken içkinizi de yudumlayabilirsiniz. Hem çok kaliteli bir ortam hem de akşam 22.00’ye kadar hiç üşümeden havuzda vakit geçirmek çok güzel bir duygu. Havanın her daim 32 derece olduğunu düşünürsek üşüme imkanı pek olmuyor tabii.
Seminyak’da, Skygarden diye 4 katlı bir gece kulübu var. Girişte 8 dolar ödüyorsunuz, içeride 17.00’den 22.00’ye kadar sınırsız yemek ve sınırsız içki sizi bekliyor. Yemekler de öyle basit yemekler değil. Et, tavuk, balık, salatalar, burgerler, tatlılar, meyveler… Hepsi gözünüzün önünde pişiriliyor ve sınırsızca yiyip içebiliyorsunuz. Bu işletmenin nasıl para kazandığını hiç anlamadım. Mekanın her katında ayrı müzikler ve ayrı konseptler var. Ben Skygarden’a bayıldım ve Bali’de kaldığım sürece her gece buradaydım. Peki, gündüzleri ne yaptık? Bali’de, günlük 35 dolara 7 kişilik, şoförlü bir araçla anlaştık, bizi adanın her yerine götürdü. İlk olarak pirinç tarlarına gittik, uçurumların arasında salıncaklarda sallandık, şelaleleri gördük, tapınakları ziyaret ettik, fil safarisi yaptık, maymunlar ile oynadık ve çok güzel fotoğraflar çektik. Bali’de Müslümanlık ve Hinduizm hakim ama halk genellikle Hindu kesimden oluşuyor. Hindu inanışına göre burada ölmek yok, ruhlar yaşıyor. Cennet, cehennem de yok. Reenkarnasyon inancı olduğu için başka bir canlı bedeninde tekrar dünyaya gelineceğine inanılıyor.
Herkesin evinin kendi tapınağı var, orada her gün 3 vakit dua ritüelini gerçekleştiriyorlar. Bali’de gün boyunca bu dua seanslarına denk gelmeniz mümkün. Her kaldırımda, dükkan önlerinde, arabaların içinde dua sunuları göreceksiniz. Bunlar, tanrıya duyulan sevginin sembolü. Özenle hazırlanan ve dualarla yerleştirilen sunular ne kadar güzel, ne kadar çeşitli ve süslü olursa; tanrıya o kadar çok sevgi ve şükran duydukları anlamına geliyor. Bu sebeple bastığınız yere dikkat!
Bali’yi de bitirdikten sonra Endonezya’nın baş kenti Jakarta’ya uçuyoruz. Endonezya’nın 28 milyon nüfuslu başkenti Jakarta (Cakarta) Malay, Çin, Arao ve Hint kültürünün ilginç bir karışımına sahip. Tarihte Batavia ve Djakarta isimleriyle de anılmış olan kent Java Denizi kıyılarında yer alıyor. Tarih boyunca endüstri, ticaret ve finans merkezi olan Jakarta, bağımsızlığını kazanana kadar farklı sömürge dönemleri de yaşamış.
Jakarta’da ilk görülebilecek yerlerden biri, 24 saat açık olan tema park. İçerisinde Fantasy World, Atlantis Water Adventure, Ocean Dream Samudra, Seaworld, Art Market, restoranlar ve plajların olduğu bu alan alışveriş, yeme içme, eğlence konularında Jakarta’nın modern yüzü. Tabii konserler, canlı müzik dinletileri ve her türlü diğer etkinlikler de burada yer alıyor. Bir marina, golf sahası, oteller ve tiyatro salonu da içeren kompleks Jakarta’nın kalbinin attığı yer diyebilirim.
Fatallah Parkı ve Meydanı ise bu bölgede yapacağınız gezintiye başlamak için ideal bir nokta. Kentin bir zamanlar ticari olan merkezinde, bugün bu gücü görmek biraz zor olsa da tarihi doku hala korunuyor.
Karşı karşıya konumlarıyla Endonezya’nın farklı inançlara saygısını simgeleyen Istiqlal Camii ve Jakarta Kadetrali, kentte mutlaka görmeniz gereken yerlerden. Neo-Gotik tarzda inşa edilen katedralin tarihi 1901 yılına uzanıyor. 1978 yılında yapılan Istiqlal Camii’ni özel yapan ise Güneydoğu Asya’daki en büyük cami olması. Ve evet, ‘Istiqlal’ kelimesi, bizde de aynı anlamdaki ‘İstiklal’ yani bağımsızlıktan geliyor
Kentteki en keyifli saatleri vaat eden yer, kuşkusuz Thousand Islands. Jakarta’ya birkaç saatlik feribot mesafesinde olsa da Jakarta’da sayılan ve irili ufaklı yüzlerce adadan oluşan bölge muhteşem güzellikte. Ülkenin ünlü Bali’sinden hiç de geri kalır yanı olmayan tropikal adalar; beyaz kumlu plajları, turkuaz denizi ve güneşiyle birkaç gün veya daha uzun süreler için ideal bir kaçış noktası. Mümkünse farklı adaları sırayla gezebileceğiniz hop on – hop off tarzı teknelerle dolaşmanızı tavsiye ederim.
Biz jakarta’ya sadece iki gün ayırabildik ama daha gezilecek ve görülecek çok yer vardı. En başta da söylediğim gibi Uzak Doğu’yu çok severim ve bu sevgiye şimdi Endonezya da eklenmiş oldu. Yine de bir Tayland aşığı olarak, hiçbir yer gönlümde Tayland’ın yerini dolduramadı.
NASIL ARANDI: #LokmaJuu # Onur Ak # Endonezya # Bali # Jakarta # doğa # gezi # gezmek # görmek # kocaeli life