Gurur… Gurur duymak… Ne kadar güzel bir kelime ve ne kadar güzel bir kelime öbeği, değil mi?
Örneğin Graham Bell telefonu ya da Edison ampulü icat ettiğinde içinde kendilerinin de bulunduğu millet, ne kadar da gururlanmıştır.
Türk tarihine, yani bizim tarihimize baktığımız zaman ne kadar da gurur verici olaylar var. Hiçbir zaman, ‘Olmaz’ dememeliyiz. Albert Einstein’ı herkes tanıyor, değil mi? Öğretmeni, atomu parçalayan bir kişiye, o çocukken, annesine bir mektup yazmış.
Mektupta, kendisi için aptal ve öğrenme problemleri olan bir çocuk olduğu, yapılabilecek hiçbir şeyin kalmadığı ve okulun onu artık kabul etmeyeceği yazılıymış.
Bir zamanlar ‘aptal’ denilen o çocuk yani Albert Einstein, şu anda herkes tarafından tanınıyor ve atomu parçalamış. Türk milletinden, biz Türkler’i gururlandıracak şeyler yapmış birçok kişi var. Onlardan birisi de Rana Demiriz.
Rana Demiriz, 14 yaşındayken ilk romanı, ‘Gölgedeki Işıklar’ adlı kitabı yayınlanmış.
Aynı zamanda, Dünya’da, on yedi yaşına kadar dört tane roman yazan ilk insan olarak tarihe imzasını attı ve bizleri de gururlandırdı. Zaten Rana Demiriz’i tanıyorsunuz. Kim olduğunu kısaca anlatmam gerekirse;
Rana Demiriz’i yakından tanımak istiyorsanız yaptığımız röportajı okuyunuz efendim…
Yazmaya ilkokulda başladım. Öncesinde 2. ve 3. sınıfa giderken kısa şiirler yazıyordum köpeğime, çiçeklere, böceklere. Daha sonra kısa hikâyeler yazıp yarışmalara katılmaya başladım. İlk romanım Gölgedeki Işıklar’ı 8. sınıfta, SBS’ye hazırlanırken yazdım. Ailemin beni sürekli motive etmesi yazmaya devam etmem için en büyük etkendi.
Kitaplarımı yayınlarken asla unvan peşinde olmadım. Ya da ne kadar “dahi” olduğumu ispatlama derdinde değildim. İstediğim şey, “Ben, on dört yaşında bunu başarabildiysem, yaşıtım arkadaşlarım kim bilir neler başarabilir…” diye bir cesaret vermekti. Elbette, benden sonra pek çok genç yazarın çıkmış olması, amacıma ulaştığımı gösterip beni mutlu ediyor. Medya daha çok kişiye cesaret vermem için güzel bir vesile oldu.
Evet, çok zor oldu. Fakat planlı çalışınca her şeye vakit bulabiliyor insan. Yine de çoğunlukla yaz tatillerinde yazdım.
Kitabını, kitapçı rafında ve vitrinde görmek, internete girip kitap aldığın sitelerdeki varlığını bilmek harika bir duygu. Hâlâ her kitapta, sanki ilkmiş gibi heyecanlanıyorum. Her seferinde biraz daha tecrübe ettiğim için daha benimsemiş olmam gerekiyor ama kitabımı yayınevine teslim ettikten sonra okur yorumları gelene kadar aynı heyecanım sürüyor.
Macera kitaplarını çok seviyorum. Bunun yanında sevdiğim klasikler de var. Ahmet Hamdi Tanpınar - Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Lemony Snicket - Talihsiz Serüvenler Dizisi, Orhan Pamuk - Benim Adım Kırmızı, Richelle Mead - Işıltı Sarayı çok severek okuduğum kitaplardandı.
Kitap sevgisinin genetik bir şifresi olduğunu düşünmüyorum. Kesinlikle ailede görülüp sevilen bir şey. Annem bana, kitap okumayı çok sevdiği için kitap sevgisi kazandırdı. Çocuğun yanında, çocukla beraber kitap okunması, okuma saatlerinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. “Kitap oku!” cümlesi alışkanlık kazanmak için yeterli değil.
SANAT: Tarih
TARİH: İstanbul
EDEBİYAT: Türk Klasikleri
KİTAP: Yeni bir dünya
YAZARLIK: Bol okuma
Genelde tarih ve macera karışımı kitapları seviyorum. Okurların, elinden bırakmadan, tek solukta okuyacağı kitaplar yazmayı amaçlıyorum hep. Kitap yazarken dikkatimi dağıtacak hiçbir şey olmamalı. Bu yüzden bütün işlerim bittiğinde, akşamları, sakin sakin yazmak daha iyi oluyor.
Olmaz mı? Her zaman yeni projelerim var… Sağlığım ve vaktim olduğu sürece yeni projelerim olmaya devam eder inşallah.
Bol bol kitap okuyun, en önemlisi bu. Kitap okumayı sevin, önyargılı olmayın. Ve tabii gözlem! Üstüne bir de düzenli günlük yazabiliyorsanız muhteşem üçlü olur.
Rana Abla, röportaj yapma teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Siz hep yazın, biz de hep keyifle okuyalım.
NASIL ARANDI: #rana demiriz # kitap # çocuk # yazar # gölgedeki ışıklar # okuma # eğitim # masal # hikaye # öykü # roman #