İzmitli misiniz?
O zaman bilirsiniz... Bu kentte simit yemek için aç olmaya gerek yoktur.
Zaten simit yemenin açı-toku, sabahı-akşamı, zengini-fakiri de yoktur.
Fırından yeni çıkmış simidin o muhteşem kokusu burnunuza geldi mi kendinizi bir anda en yakın simitçinin önünde bulursunuz.
Her şehrin simidi vardır ama İzmit simidini yiyen, bir daha başka simide simit demez.
Fethiye Caddesi’nde simit yiyerek vitrin gezmenin keyfi, bin yıl geçse de bitmez.
Tam da bu yüzden, bütün kentlerde önünde kuyruklar oluşan zincir simit markaları, İzmit’te beklediği ilgiyi görmez, göremez.
Evet, İzmit’in simidi farklıdır... Ama Pişkin Simit’in fırınından çıkanlar iki kere farklıdır.
1950 yılından beri İzmit’te simit denilince akla gelen ilk isim olan Pişkin Simit, 90’lı yıllardan beri Cengiz Kavşut’a ait.
Simitçiliğe, çocuk yaşlarda seyyar satıcılıkla başlayan, daha sonra da çırak olarak işe girdiği Pişkin Simit’i devralan Kavşut, 65 yıllık bu lezzeti ilk günkü özelliğiyle korumayı başarmış.
DOĞALLIĞI BOZMADI
Cengiz Kavşut’a, ‘Pişkin simidi diğerlerinden ayıran özellik nedir?’ diye sorduğunuzda, alacağınız cevap hep aynıdır:
“Doğallığı, ilk günkü lezzeti hiç bozmadık... Susamımızı, unumuzu değiştirmedik, kaliteyi asla düşürmedik.”
İzmit simidine hem o nefis lezzeti hem de rengini veren şey, pekmez.
Hamur yoğurulduktan ve şekli verildikten sonra önce Manisa’nın taze üzümlerinden elde edilen pekmeze, sonra da sıcak iklimlerde yetişip İstanbul’da işlenen susama bulanıyor.
Buna bir de simit ustasının maharetiyle el lezzeti eklenince, özel taş tabanlı fırınlarda pişen Pişkin Simit’in tadına doyum olmuyor.
Tek şubesi ve muhteşem lezzetiyle tüm kentin adıyla aradığı bir marka haline gelen Pişkin Simit, her gün kent halkı için binlerce simit üretiyor.
Bize de sokağa her çıktığımızda, o dışı çıtır, içi yumuşacık simitlerden doya doya yemek kalıyor.
Pişkin Simit’in maharetli ustaları İsmail Kara, Özertem Erdem ve Bayram Demiral.