29-03-2024 14:59

Genç, yakışıklı ve yetenekli; VOLKAN DİNÇ

2018-08-06    0 Kişi Yorum Yaptı   Eklenme Tarihi: 2018-08-06
.stripslashes($urun->baslik).

RÖPORTAJ: EYLEM SELVİ ARI 

FOTOĞRAFLAR: İSMAİL HAKKI TİMUÇİN 

 

Volkan Dinç, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın en genç ve başarılı oyuncularından birisi. Sahne sanatlarına olan yeteneği henüz ilkokul sıralarında fark edilen Dinç, ailesinin karşı çıkmasına rağmen hayallerinden vazgeçmemiş, kararlılıkla çalışarak konservatuvar eğitimini tamamlamış.

Dinç’in, 2008 yılında Antalya Devlet Tiyatrosu’nda başlayan oyunculuk yaşamı, 2010 yılından beri ‘memleketim’ dediği Kocaeli’de devam ediyor. İlk başrolünü, ilimizde hala kapalı gişe oynayan ‘Fareler ve İnsanlar’daki Lennie karakterine hayat vererek yaşayan Volkan Dinç, aynı zamanda ‘Güzel ve Çirkin’ oyunundaki ‘Çirkin’ rolüyle de seyircisiyle buluşuyor.

Sadece oyunculukla yetinmeyen, aynı zamanda oyun yazarlığı ve yönetmenlik de yapan başarılı sanatçıyı daha yakından tanımaya ne dersiniz?

 

Volkan Bey, sizi tanımayanlar için kendinizden bahseder misiniz?

1982 İstanbul doğumluyum ancak ailece Kocaeliliyiz aslında. Aile büyüklerim Gebze’de yaşıyor. Biz, liseden sonra Antalya’ya taşındık. Bir süre orada yaşadıktan sonra Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kazandım ve 4 yıl oyunculuk eğitimi aldım. Sonrasında dil eğitimi için Londra’ya gittim. Döndüğümde Antalya Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuk yaşamım profesyonel olarak başladı. 2010 yılında da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na geldim. 8 yıldır Kocaeli halkıyla birlikteyim.

 

 

Neden Kocaeli’ye döndünüz?

Öncelikle burası benim memleketim. Burada çıkan oyunları takip ediyordum ve iyi bir tiyatro olduğunu düşünüyordum. O yüzden geldim. Uzun bir süre de burada oturdum ancak iş sahasının geniş olması nedeniyle 3 yıl önce İstanbul’a taşındım. Şimdi İstanbul-Kocaeli arasında bir yaşamım var.

 

En başa dönersek, sizi tiyatroya iten sebep neydi?

Ailede sanatla uğraşan çok insan yok aslında. Annem eğitim almamış olmasına rağmen çok iyi resim yapar ama diğer aile üyeleri ticaretle uğraşıyor. Beni tiyatroya yönelten sebep, çocukluğumdan beri sahne üzerinde bir iş yapma arzumdu. İlkokulda, öğretmenim beni tahtaya kaldırıp ‘Güldür arkadaşlarını’ derdi. Güzel taklit yapardım, gerçi şimdi o konuda çok beceriksizim. Çocukken çok girişkenmişim, birilerinin beni izlemesi de çok hoşuma gidiyordu, alkışlanmak mutlu ediyordu. Küçük yaşlardan itibaren yetenek peşindeydim. Yetenekli insanlara karşı hep bir hayranlık duydum. Bence dünyadaki en çekici şey yetenek ve zeka. Lisede kesin olarak konservatuvara gitmeye karar verdim. Hatta bu nedenle ailemle sıkıtılar da yaşadım.

 

Ne gibi?

Ailem istemedi konservatuvarda okumamı. Ekonomik olarak sıkıntı çekeceğimi düşünüyorlardı. Babam meyve-sebze ihracatı yapıyordu, işler çok iyiydi onu devam ettirmemi istedi. Hatta lise bittikten sonra akrabamız olan Cumhuriyet Gazetesi eski spor müdürü merhum Abdülkadir Yücelman, Müjdat Gezen’i aradı, benden bahsetti. Müjdat Gezen de ‘Sanat merkezine gelsin’ demişti ama ailem uzun bir süre göndermedi beni. Konservatuvarı da liseden mezun olur olmaz kazanamamıştım. O nedenle bir yıl kadar babamla çalıştım, ticaret yaptım. Hatta o yıl Yeditepe Üniversitesi’nde uluslararası ticaret bölümünü kazandım, babam çok istedi ama gitmedim. Sonrasında konservatuvarı kazanınca da ses çıkarmadı.

 

Babanızı nasıl ikna ettiniz?

Aslında ben hiçbir şey yapmadım, kendi kendine aştı bu durumu. Kararlı olduğumu görünce tepki vermek istemedi belki de. Tabii şunu da paylaşayım; 10 yıldır sahnedeyim ama babam ilk kez beni 5 yıl önce seyretti. Şu an yaptığım işe bayılıyor ve keyifle seyrediyor beni.

 

İlk oyununuzu ne zaman oynadınız?

Konservatuvar son sınıf öğrencisiyken Antalya Devlet Tiyatrosu’nda bir çocuk oyununda oynadım. Sabah Isparta’da derse gidiyordum, ardından Antalya’ya provaya… Çok yoğun bir dönem geçirdim. Babam da tiyatroyu ne kadar çok sevdiğimi görünce yumuşadı. Konservatuvar bittiği andan itibaren de çalışma hayatım devam etti.

 

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na geldiğinizde hangi oyunla sahneye adım attınız?

Kocaeli’deki ilk oyunum ‘Robinson Dans Ediyor’ oldu. Bir çocuk oyunuydu. Papağan kuklası oynatıyordum, sahnede görünmüyordum hatta. Sonrasında Guguk Kuşu, Jan Dark, Yalancı, Kral Lear, Rasat Zamanı, Dönemeç, Güzel ile Çirkin, Fareler ve İnsanlar gibi pek çok oyunda rol aldım. İlk başrolüm ise kapalı gişe oynayan ‘Fareler ve İnsanlar’ ile oldu. Lennie karakterine hayat verdim. Oyun yeni sezonda da devam edecek. İyi çalışılmış, başarılı bir oyun.

 

Oyunculuğun dışında yazdığınız ve yönettiğiniz oyunlar da var…

Evet, tiyatroyla ilgili bütün alanlarda çalışıyorum. Oyun yazmayı ve oyun yönetmeyi çok seviyorum. Mesela ‘Yusufçuk’ isimli bir çocuk oyunu yazdım, Şehir Tiyatroları’nda sahnelendi.  Sonrasında George Buchner’a ait, dünya tiyatro literatürünün en önemli oyunlarından biri olan ‘Woyzeck’i yönettim. Yeni sezon için de ‘Oyalananlar’ isimli bir oyun yapıyorum, oda tiyatrosunda sahnelenecek.

 

Yeni sezonu iple çeken seyirci için oyundan kısaca bahseder misiniz?

4 kişilik bir oyun. Utku Oğuz, Levent Muratoğlu, Çiğdem Benli ve Bülent Baytar oynayacak. Beyaz yakalıların plaza hapsini anlatan bir konusu var. İnsanların plazalara tıkıştırılıp köle gibi çalıştırılmasını eleştiren, bunu yaparken kara mizah kullanan bir oyun. Ekim ayının ilk haftalarında sahnede olacak.

 

Yönettiğiniz oyunun dışında sizi yeni sezonda hangi oyunlarda göreceğiz.

Öncelikle Fareler ve İnsanlar devam edecek. Seyirciyle 4. kez buluşacağız. Güzel ile Çirkin müzikali de sürüyor. Burada Çirkin rolünü oynuyorum tabii finalde prens oluyorum (gülüyor).

Şehir Tiyatroları’ndaki görevinizin dışında bir de Ateş Sanat isimli bir tiyatronuz var…

Ateş Sanat, Antalya merkezli bir tiyatro. 4’üncü profesyonel yılında. Çocuk ve yetişkin tiyatrosu yapmak üzerine yola çıktık. İlk yıl çocuk oyunları oynadık, hala devam ediyoruz. Sonrasında Symbol AVM’nin açılmasıyla birlikte onlara bir çocuk projesi götürdüm. Burada çocuk tiyatrosu ve etkinlikler yaptık. Bu proje de hala devam ediyor.

 

Peki, bireysel olarak öğrenci yetiştirdiniz mi?

Evet, yetiştirdim. Yetiştirdiğim öğrencilerden herhangi bir ücret talep etmiyorum. Beni de konservatuvar sınavına Antalya Devlet Tiyatrosu’ndan Selim Gürata hazırlamıştı, o da benden ücret almamıştı. Babamın ekonomik durumunun iyi olduğunu bildiği halde böyle bir şey yaptı. Ben de o bilinçle konservatuvar sınavına çok öğrenci hazırladım. Bunu da gönüllü olarak yaptım. Son iki yıldır işlerimin yoğunluğundan dolayı yapamıyorum. Öğrenci çalıştırmak büyük bir sorumluluk ve bu iş öylesine yapılamaz.

 

Çocuk oyunlarından mı yoksa yetişkin oyunlarından mı daha çok keyif alıyorsunuz?

Ben çocuk ve yetişkin oyunları arasında hiçbir fark görmüyorum. Seyircinin kaç yaşında olduğu sahnedekini ilgilendirmez, seyirci seyircidir. Oyuncunun düşünmesi gereken tek şey işini en iyi şekilde yapmaktır. Şunu da belirtmek isterim ki Türkiye çocuk prodüksiyonları açısından çok çok zayıf. Çıkarılan oyunların pek çoğu da bilinçsizce yapılıyor. Okullara giden çocuk oyunlarına bakıyorum, iki tavşan kostümüyle oyun çıkarıyorlar. Böyle olmaz. Ticari kaygılar ön planda tutuluyor. Şu bilinmeli ki oyun iyiyse mutlaka para kazanır. Ticari kaygıyla baktığınız  iş sizi bir-iki yıl götürür ancak severek ve isteyerek bir işi yapıyorsanız sonu gelmez. Hele hele çocukla ilgili bir şey yapıyorsanız çok daha hassas olmalısınız. Kaldı ki çocuklar, geleceğin sadık tiyatro severleridir.

 

Okullara, AVM’lere hangi oyunlarla gidiyorsunuz?

Kukla tiyatrosuyla. Sofya Üniversitesi Kukla Akademisi Bölüm Başkanı Prof. Rumen Rachev’in stilini kullanıyorum. Oyuncunun saklanmadan kuklaları kullandığı bir stil bu. 5 yıldır ‘Pamuk Prens ve 7 Cüceler’ oyununu bu yöntemle oynuyor ve yönetiyorum. AVM’ler ve okullarda binin üzerinde temsil yapmışızdır. Bu oyuna her okuldan, her çocuktan teşekkür geliyor.

 

 

 

HAYALİM MACBETH’İ YÖNETMEK

Peki, kendinizi bir 10 yıl sonra nerede görüyorsunuz?

Plan yapmıyorum. Bazı şeyler planla yürümüyor. Bir şeyi isterseniz ve çaba sarf ederseniz, o olur. Benim hayatımda hep böyle oldu. Yeteneklerim doğrultusunda istediğim her şeye ulaştım. Sahnede olmayı çok seviyorum. Sağlığım yettiğince sahneye çıkmak isterim. Yönetmenliği de çok seviyorum. Yapmak istediğim çok fazla oyun var. Mesela ‘Macbeth’i yönetmek istiyorum. Yazar, dramaturg ve yönetmen Mert Özekici, üniversiteden sınıf arkadaşım ve bu oyunu birlikte hazırlıyoruz. Çok güvendiğimiz bir proje. İstanbul’da bu oyunu çıkarmak istiyorum. Kalabalık ve zor bir iş ama başaracağımıza inanıyorum. En yakın hedefim, İstanbul’da bu oyunla sahnede olmak.

 

Dizilerde ya da sinemada olmak gibi bir hayaliniz var mı?

Elbette var ama bugüne kadar bununla ilgili bir girişimim olmadı. Bir kez yabancı bir filmde oynadım, küçük bir roldü. Avusturya yapımı ‘Kaçak Gelin’ isimli bir filmdi. O zaman Antalya Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyordum, yapımcı beni buldu. Marmaris Selimiye’de çekilen komedi türünde bir projeydi. Türk bir rant a car’cıyı oynadım. Turistlerle İngilizce diyalog kuruyordum. Tek kamera deneyimim o oldu. 10 yıldır mesleğimi yapıyorum ama ne bir ajansım ne menajerim var. Bir kere bile audition (tanıtım) vermedim.

 

Bunun özel bir sebebi var mı?

Ben kameranın karşısına geçip 5 dakika boyunca kendini anlatmanın işi şansa bırakmak olduğunu düşünüyorum. Bunun yerine çok çalışmayı tercih ettim. Oynadım, oyun yönettim, oyun yazdım, sanatla ilgili başka işler yaptım. Sanırım bu yanımla diğer oyunculardan biraz ayrılıyorum ama dizi ya da sinemada olmak isterim elbette. Bir de en büyük hayalim televizyonda bir komedi programı yapmak.

 

Bununla ilgili bir girişiminiz oldu mu?

Elbette oldu, MED Yapım’la görüştüm. Armağan Çağlayan ile Nedim Saban ile birlikte Kanal D’ye yapacaktık bu işi, ben yönetiyordum. Son anda olmadı ama bu konuyla ilgili uğraşacağım, üzerine gideceğim. Gülse Birsel’in çizgisinde, komedi üzerine, seyirciyi güldürecek bir program yapmayı çok arzuluyorum.

 

 

 

MESLEĞE SAHİP ÇIKMALIYIZ

Bir tiyatro oyuncusu olarak tiyatronun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Dünya ülkelerine baktığımız zaman Türkiye’de tiyatro seyircisi de oyuncusu da bir avuç insan. Toplasanız belki 500 bin seyirci var. Onlar gelip-gidiyor tiyatroya. Türkiye’de yüzde 15’lik bir kesim tiyatronun ne olduğunu dahi bilmiyor. Tiyatroya gitmeyen o kadar çok insan var ki… Ben biraz da bu zayıf sektörü güçlendirmek, bir şeyler katmak adına Ateş Sanat’ı kurdum. Şu unutulmamalı ki kültür, sağlık, adalet, eğitim toplumun sac ayağıdır. Ülkemizde devlet tiyatrolarının kapatılacağı yönünde bazı haberler gündeme geldi. Öncelikle şunu söylemeliyim; devlet tiyatrolarının kapatılması demek felaket demektir. Ben, bizi yönetenlerin bunu yapacağına inanmıyorum. Devletin desteğiyle yapılan oyunlara 4-5 liraya bilet alınabiliyor ancak özel tiyatrolarda bu imkansız. Bir aile özel tiyatroya gitmek istediğinde yemekle birlikte bir günde 300 lirayı gözden çıkarmak zorunda kalacak. Elbette, kimse mutfak parasını tiyatroya vermek istemeyecek. Bizler burada belediyenin bütçesiyle oyun çıkarıyoruz ve salonları tıklım tıklım dolduruyoruz.  Devletin desteğinin muhakkak devam etmesi gerekiyor. Burada tiyatroculara düşen görev yaptıkları işin hakkını vermek ve mesleğimize sahip çıkmak.

 

Sanatla ilgilenmek isteyen gençlere tavsiyeniz ne olur?

Gençler, sanatla mutlaka ilgilensin, hangi dalı olduğu önemli değil. Sanatla ilgilenmek insanı, daha iyi biri yapar. Empati kurabilen, zevkleri yüksek, yaşam kalitesi yüksek insanlar olabilmek için sanat önemli bir ayaktır.

 

SEYİRCİ KORKUSUZ OLMALI

Biraz da Kocaeli’yi konuşalım. Nasıl buluyorsunuz memleketinizi?

Kocaeli’nin çevresini çok seviyorum. Şahane bir doğası var. Ancak bu kent, gergin bir kent. Rahatlaması gerekiyor. Bunun da yolu Kocaeli halkının denize ulaşmasından geçiyor. Kocaeli’de otoparkların deniz kenarında olmasını anlayamıyorum. Arabalar dağlara, insanlar denize bakmalı, değil mi? Bir de ben damağıma düşkün biriyim. Kocaeli’de yemek kültürünün çok zayıf olduğunu gördüm. İyi bir restoran yok diye düşünüyorum.

 

Son sözleriniz alalım…

Hem kendi adıma hem tiyatrom adıma, seyirciye ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne şükranlarımı sunuyorum. Seyirciden talebim; daha korkusuz olmaları yönünde. Beğenmediğiniz bir oyun olduğunda bunu mutlaka iletin. Böylece daha iyi işler çıkacaktır. Ancak eleştirirken tiyatroyu kendi değer yargılarınıza göre yorumlamayın. Estetik kaygıyı, oyuncunun performansını, rejinin performansını değerlendirin. Çünkü insanız, değer yargılarımız gelişir, değişir. Tiyatro tüm değer yargılarına hitap eder. Tiyatro kimsenin, hiçbir düşüncenin kölesi değildir. İzmit’te kemikleşmiş bir tiyatro seyircisi var, onlara bizi yalnız bırakmadıkları için teşekkür ediyorum. Kocaeli’nin daha fazla sahneye ve salona ihtiyacı olduğunu da belirtmeliyim.

NASIL ARANDI: #Volkan dinç # Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları # oyuncu # satançı # sanat # tiyatro

YORUMLAR
Yaptığınız yorumlar editör onayından geçmektedir.