Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1982 Düzce - Akçakoca doğumluyum, evliyim ve dört yaşında bir kız çocuğu annesiyim. 2005 yılında Atatürk’ün “Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne cumhuriyetçi hukukçular yetiştirmek” misyonu ile kurdurduğu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden, 2010 yılında da Kadir Has Üniversitesi Özel Hukuk Yüksek Lisans Bölümü’nden mezun oldum. Kocaeli Üniversitesi’ndeki doktora çalışmalarıma kızımın doğumu ve pandemi nedeniyle zorunlu olarak ara vermem gerekti. Bu sene akademik çalışmalarıma devam etmeye karar verdim.
İş hayatına nasıl ve ne zaman atıldınız?
Bir yıllık zorunlu stajımı tamamladıktan sonra 5 yıl boyunca meslektaşlarımın yanında çalışıp kendimi geliştirdim ve 2012 yılında İstanbul’da ortağımla birlikte kendi ofisimizi açtık. Aynı yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. nezdinde yayınlanan ‘İstanbul’un Enleri’ serisinde, ‘İstanbul’un Yüz Lezzeti’ isimli eserde editörlük ve danışmanlık yaptım. 2013 –2017 yılları arasında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Adalet Bölümü’nde hem öğretim görevlisi olarak çok sayıda özel hukuk dersi verdim hem de program başkanı olarak idari görevde bulundum. Evlenip Kocaeli’ye geldikten sonra 2018 yılında kendi ofisimi açtım; aynı zamanda Kocaeli İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği’nin (KOİDER) yönetim kurulundaki yerimi aldım.
Kariyer basamaklarını tırmanırken, itici gücünüz neydi?
1998 yazında, yazlık komşumuzun başından geçen hikayeyi bizzat kendisinden dinledim. Eşi uğruna üniversite eğitimini yarım bırakmış, sonrasında şiddet gördüğü için eşinden kötü bir şekilde boşanmış, iş bulamadığından eşinin nafakasına muhtaç hale gelmişti. 16 yaşımdayken bu hikayeden, ‘bir kadın olarak asla başkasının eline muhtaç olmamam ve hep kendi ayaklarım üzerinde durmam gerektiği’ dersini çıkardım. Ailem de her zaman “Bileğinde altın bileziğin olmalı, en kötü kendi işini yaparsın” derdi. Sanırım bunların hepsi itici gücüm oldu.
Sizce başarının altın anahtarı nedir?
Kendini iyi tanımak ve tanıdığın kişi olarak hedefini doğru belirlemek. Neyi yapıp neyi yapamayacağını anlayıp mesleğini ona göre seçmek.
Ömrümüzün ne kadar uzun olduğunu bilmiyoruz. Bana göre bu dünyaya ‘kendimizin en iyisi olmaya’ geliyoruz. Kendimizi, en iyimiz olarak tanıdığımızda, başarı kendiliğinden gelir. Zaten kendinizi tanıdığınızda işinizi doğru seçer ve severek yaparsınız. Hayatta hepimizin beklentileri vardır. Beklentilerimizi kendi en iyimizi odağımıza alarak belirlersek, başarı kendiliğinden gelir.
Kadınların iş hayatında yaşadığı en temel sorun nedir? Siz bu sorunları aşmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Üniversiteyi kazandığımda, 550 kontenjanlı sınıfın sanırım üçte ikisi kız öğrenciydi. Yani kız öğrenci sayısı erkek öğrenci sayısından fazlaydı. Bu durumda çok sayıda kadın hakim - savcı ya da avukat olması lazımdı. İş hayatına başladığımda, adliyelerde erkek egemen bir popülasyon gördüm. Doğal olarak şunu düşündüm: “Kadınlar nerede?” Yapılan araştırmalar üniversite mezunu olup da çalışma hayatına dahil olmayan çok sayıda kadın olduğunu ortaya koyuyor. Yani kızlarımız okuyor ama iş hayatına dahil olamıyor. Çok sayıda öğrencimi sosyal medyadan takip ediyorum. Ne yazık ki pek çoğu evlenip anne olmayı ve çalışma hayatından çekilmeyi tercih ediyor.
Annelik dünyanın en kutsal duygusu ve sorumluluğudur ama anne olduğunuzda önceliğiniz zorunlu olarak çocuğunuz oluyor. Eğer size destek veren kimse yoksa hiçbir şekilde iş hayatına devam edemiyorsunuz. Ne mutlu ki bana destek veren bir annem vardı, “Bu kadar emek verdin, dirsek çürüttün. İşini yapmaya devam et. Ben sağ ve sağlıklı olduğum sürece yanında olurum” dedi. Buradan çıkan sonuç, 20. yüz yılda kadın olarak sahip olduğumuz ‘çalışma özgürlüğü’, hali hazırda o ya da bu sebeple tam olarak sağlanamamıştır. Nedeni ise ne yazık ki cinsiyet eşitsizliği ve toplumun size biçtiği roldür.
İş hayatının içerisinde bir kadın olarak, cumhuriyete neler borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Cumhuriyetçi hukukçular yetiştirmek misyonuyla kurulan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bir kız öğrenci olarak okuyabildiysem, bu bir cumhuriyet kazanımıdır. Cumhuriyet sayesinde avukatım, yüksek lisans mezunuyum, akademik çalışmalar yapıyorum. Üniversite amfisinde kız-erkek öğrenci ayrımı olmadan ders anlatabildim, KOİDER Yönetim Kurulu’nda yer aldım. Cumhuriyet sayesinde çağdaş ebeveynlerim oldu. Çağdaş olabilmek, cumhuriyet sayesindedir. Sözün özü, özgür bir iş kadını ve anne olarak sahip olduğum her şeyi cumhuriyete borçluyum.
Cumhuriyetin size tanıdığı en büyük özgürlük nedir?
Aslında adı üstünde ‘özgürlük’ tanıdı. Cumhuriyet sayesinde ‘kul’ değil, birey olma hak ve özgürlüğümüz var. Bağımsız bireyler olmamızın sonucu olarak zaten diğer hak ve özgürlüklerimiz kendiliğinden geldi.
’Cumhuriyet kadını’ denilince, gözünüzde canlanan fotoğrafı birkaç cümleyle tarif eder misiniz?
Cumhuriyet kadını benim için eşittir ‘tam bağımsız Türk kadını’.
Kendi hakkının bilincinde olan, kendi ayakları üzerinde durabilen, istediğini yapabilen, kültür robotu olmayan, kendi varlığıyla vücut bulan, anlattıkları dinlenen ve değer bulan, toplumun saygı duyduğu kadındır. Mesela akademik bir çalışmada, atıf yapılan isim olmak, okumuş ve okutacak bir ‘cumhuriyet kadını’ olmaktır.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili söylediği en sevdiğiniz söz hangisi?
“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” Sanırım bu söz en bilinen ve en değer bulan sözüdür. Atamızın, kadın olarak bizi layık gördüğü yer o kadar değerli ki tek bir söz bu değeri anlamaya yetmez. Ben, Atatürk’ün sözlerinin özünde en çok kadının, onun gözündeki yerini seviyorum. O yeri tek bir cümleye sığdırmak ise imkansızdır. Bunu anlayabilmek için hem onun hakkında yazılan hem de onun kaleme aldığı eserleri okumak lazım.
NASIL ARANDI: #evrim atasoy ürük # 8 mart # dünya kadınlar günü # atatürk # cumhuriyet