Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1980 yılında, Kocaeli’de doğdum. Çocukluğumda kendimden küçük çocuklarla ilgilenme biçimimle ilgili hep olumlu geri dönüşler alırdım. Henüz 12 yaşındayken, çocuklarla yakın olabileceğim bir meslek hayatı istediğimi fark ettim. Bu nedenle de lise ve üniversite eğitimimi çocuk gelişimi ve eğitimi alanında tamamladım. 10 yıl boyunca çeşitli kurumlarda ve çeşitli pozisyonlarda görev yaptıktan sonra 2012 yılında Marmara Pedagoji’yi kurdum. Halen bebekler, çocuklar, anne-babalar ve kurumlarla, bireysel ve grup çalışmaları yapmaktayım. ‘Elif İpek ile Çocuk Gelişimi’ YouTube kanalımda videolar ve çeşitli platformlarda podcastler yayınlamaktayım. Nörogelişim, deneyimsel oyun terapisi, travmaya bağlı gelişim problemleri, çocuklar için felsefe, etkili anne-babalık, gelişim danışmanlığı alanlarında çalışmalar yapıyorum.
İş hayatına nasıl ve ne zaman atıldınız?
İş hayatına atılmak için üniversiteyi bitirmeyi bekleyemedim. O dönem Türkiye’de ve yurt dışında pek çok eğitim ve araştırmaya katılıyordum. Edindiğim bilgileri ve bulguları deneyimlemek için üniversite 3. sınıftayken yarı zamanlı olarak çalışmaya başladım. Yaptığım çalışmalar; fonksiyonel nöroloji, yaratıcı drama, Orff, psikanaliz gibi birçok disiplinden öğrendiklerimi eklektik biçimde kullandığım için dikkat çekti. Kısa sürede kendi tarzımı ve gelişim ve eğitim programlarımı oluşturdum. Yerel ve ulusal basında fikirlerimi sunma şansım oldu. Halen gelişmeye devam etme çabasındayım.
Kariyer basamaklarını tırmanırken, itici gücünüz neydi?
Merakım. Bebek dilini, çocuk dilini, insan ruhsallığını, öğrenme yapısını, düşünme biçimini, insanlar arası etkileşimi hep çok merak ettim. Tabii bir de kendimi… Kendi çocukluğumu, çocukluğumda yaşadıklarımın günüme etkilerini, aile dinamiklerimi, kendi etki alanlarımı hep merak ettim. İyi bir insan olma çabam, iyi bir iş insanı olmamı da sağladı.
Sizce başarının altın anahtarı nedir?
İlgilenmek. Toplumda insan sevdiği işi yapmalı yönünde bir inanç var. Benim inancım ise ‘emek verdiğin şeyi seversin’ yönünde. Emek verdiğiniz, ilgilendiğiniz şey her ne ise bağ kuruyor ve birbirinizi ileriye taşıyorsunuz. Çalışma alanımla ilgilendikçe kendim geliştim, kendim geliştikçe çalışma alanıma da katkıda bulundum. Böylece sadece iş hayatımda değil, içe ve dışa dönük bireysel gelişimimde de başarı elde ettim. Üstelik bunları yaparken bir başarı hedefim yoktu. Gelişim sürecimi takip ettiğimde başarı kendiliğinden oluştu.
İş hayatının içerisinde bir kadın olarak, cumhuriyete neler borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Sahip olduğum her şeyi Ata’ma ve cumhuriyete borçluyum. Kıymetli ailem tarafından Atatürk ve cumhuriyet saygısı ile büyütüldüm. İlkelerini benimsedim, inkılaplarını örnek aldım, daima söz hakkım olduğunu deneyimledim. Bilimin ışığından ayrılmadan Atatürk’ümüzün emaneti, ailemden aldığım meşaleyi gelecek nesillere taşıma çabasındayım.
Cumhuriyetin size tanıdığı en büyük özgürlük nedir?
Modern eğitim ve öğretim hakkı. Bu sayede dünya ile özdeş eğitimler alabildim ve alanımda ilerleyebildim. Meraklarımın peşinde koşabildim. Yazabildim, seminerler verebildim, insanlara seslenebildim. Hala bu sayede bilimin ışığında aydınlanabiliyor ve aydınlatabiliyorum.
‘Cumhuriyet kadını’ denilince, gözünüzde canlanan fotoğrafı birkaç cümleyle tarif eder misiniz?
Modern, görgülü, hayattan haberdar, değerlerine sahip, mücadeleci, başkalarını da kapsama kapasitesi olan, karakterli bir kadın gözümün önüne geliyor. Yaralanmış ama yarasını sarabilmiş, yılmamış, vakur bir kadın.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili söylediği en sevdiğiniz söz hangisi?
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır.” Canım Ata’mı ve mücadele arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyor, ilkelerini yaşatmaya dair verdiğim şeref sözünü başımın üzerinde taşıyorum. Yaşasın cumhuriyet!
NASIL ARANDI: #elif ipek # marmara pedagoji # 8 mart dünya kadınlar günü # cumhuriyet # atatürk