Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
39 yaşındayım, iç hastalıkları uzmanı bir hekimim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2009 yılında mezun oldum. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi olarak 1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesi’nden mezun olmaktan her daim onur ve gurur duydum. Uzmanlık eğitimimi ve mecburi hizmetimi tamamladıktan sonra VM Medical Park Kocaeli Hastanesi bünyesinde iç hastalıkları uzmanı olarak görev yapmaya başladım. Evliyim, harika bir eşim ve Deniz ile Demir adında iki tatlı çocuğum var. Tek gayem, beyinleri ışıl ışıl, üreten, ülkelerine faydalı vatandaşlar olabilmelerine vesile olmak.
İş hayatına nasıl ve ne zaman atıldınız?
1999 Düzce depreminde ailemle beraber, depremzede insanlara göndermek üzere koliler hazırlamıştık. İçimde o kadar yoğun bir empati ve yardım etme isteği oluşmuştu ki insanlara ne şekilde yardım edebileceğimi düşündükçe, zamanla sağlık sektörü içinde yer almam gerektiğini anladım. Bu nedenle üniversite sınavlarına hazırlanırken tıp fakültesi ve diş hekimliği fakültelerini hedefledim. 2003 yılında tıp fakültesini kazanmamla beraber hekimlik serüvenim de başlamış oldu. Hiç bitmeyecek bir serüven...
Kariyer basamaklarını tırmanırken, itici gücünüz neydi?
Hekimlik çok özel bir meslek. Kendinizi ilahi bir gücün yeryüzündeki eli gibi hissediyorsunuz. Bilginiz, mesleki becerileriniz, öngörünüz, dikkatiniz ve titizliğiniz sayesinde insanları hastalıklardan koruyabiliyor ve koyduğunuz tanılarla şifa bulmalarını sağlayabiliyorsunuz. Bu durumun yaşattığı haz, hastaların gözlerindeki minnet duygusu çok değerli. Bir mesleği gönül vererek yapabilmek için daha büyük bir motivasyon düşünemiyorum. Bunun yanında ömür boyu hayatınıza sirayet eder hekimlik. Resmi olarak emekli olsanız da gerçek hayatta emekli olamazsınız. Ailenizin, arkadaşlarınızın, komşularınızın her zaman doktorusunuzdur . Sağlıkla ilgili her durumda mutlaka size danışılır. Bu durum beni hep çok mutlu etmiştir. Tatilde bile uzak kalamazsınız mesleğinizden. Tıbbi bir duruma müdahale etmek dışında, bir hastalığa delalet edebilecek bir durum gördüğünüzde hiç tanımadığınız bir insani dürtüp uyarmak, kayıtsız kalamama halidir hekimlik. Kurt gibi sizi kemirir, vicdan yaparsınız. Her gün ‘iyi ki bu mesleği seçmişim’ diyorum.
Sizce başarının altın anahtarı nedir?
Bir meslek, yapan kişinin karakterinin yansıması olmalıdır. Mesleğiniz, kişilik özelliklerinizle inşa ettiğiniz zaman farklılaşır. Mesleğinizle kişiliğiniz bir bütün olduğunda, aynı mesleği yapan insanlardan ayrılırsınız. Teknik bilgiye sahip olmak kimi zaman başarılı olmak anlamına gelmiyor bu nedenle... Çocukluğumdan beri mizaç olarak güler yüzlü, sıcakkanlı ve vicdanlı bir insan olmanın, hekimlik mesleğini benim için ideal kıldığını düşünüyorum. Zorlu şartlarda çalışmak, uykusuz nöbetler, hınca hınç dolu poliklinikler beni hiçbir zaman yıldırmadı, hiç mutsuz etmedi. Ayaklarım bir gün olsun geri geri gitmedi. Severek yaptığınız her şey başarıyı beraberinde getirir.
Kadınların iş hayatında yaşadığı en temel sorun nedir? Siz bu sorunları aşmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Hekimlik, cinsiyet üstü bir meslek. Kadın-erkek ayrımının gözetilmediği şanslı meslek gruplarından bir tanesi. Bu nedenle bir kadın olarak kendimi şanslı addediyorum çünkü bir çok meslek grubunda cinsiyet ayrımcılığı, kadınlar üzerinde ciddi bir mobbing oluşturuyor. Ailesi, varsa çocuklarıyla ilgili sorumluluklar da arttıkça mutsuz, yorgun, kendini yetersiz hisseden bir kadın profili oluşuyor. Kadını mutsuz olan bir toplumun refah seviyesinin yüksek olması beklenemez. Kadınların bu sorunları aşmak için tek yönlü çaba
göstermeleri sonuçsuz kalacaktır ve daha yorucu olacaktır. Yönetimlerin bu konuda daha hassas olması, kadını iş hayatına çekecek, destekleyecek ve eşit şartlarda görev yapabilmelerini sağlayacak politikalar geliştirmeleri gerekmektedir. Türk kadını zaten çalışkan ve üretkendir.
İş hayatının içerisinde olan bir kadın olarak, cumhuriyete neler borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş ülkeler arasındaki en temel farklardan biri de kadının her alandaki değeri ve yeri. Sırf kadın olduğu için söndürülen ışıkların, işlenmemiş cevherlerin varlığı o kadar acı ki.... Cumhuriyet işte bize o değeri verdi. Eşit şartlarda eğitim alabilmek, meslek sahibi olabilmek, eşit şartlarda çalışabilmek, mesleki açıdan yükselebilmek, kısacası bir ‘birey’ olarak iş hayatının her alanında var olabilmek en güzel cumhuriyet kazanımlarından. Bu değere sahip çıkmak da yine biz kadınların görevi.
Cumhuriyetin size tanıdığı en büyük özgürlük nedir?
Cumhuriyet layıkıyla yaşanırsa ve hayatlara entegre edilirse cinsiyetin bir önemi kalmıyor. Şu ya da bu olmak değil, insan olabilmek en güzel, en büyük özgürlük. Bir ülkenin eşit haklara sahip bir vatandaşı olarak yaşayabilmek paha biçilemez... Elbette ki ülkemizdeki kültürel ve dini yapı gereği bazı bölgelerde farklılıklar ve kısıtlamalar olabiliyor ancak kadınlar olarak gelişmemiş ülkelerden çok daha özgürüz. Yine de kıyasımız onlar olmamalı tabi ki. Kendimizi her zaman gelişmiş ülkelerle kıyaslamalı, Atatürk’ün de olmasını arzu ettiği ve ülkemize yakıştırdığı muasır medeniyetler seviyesine çıkmalıyız.
’Cumhuriyet kadını’ denilince, gözünüzde canlanan fotoğrafı birkaç cümleyle tarif eder misiniz?
Cumhuriyet kadını düşünen, kendini özgürce ifade edebilen, muhakeme yapabilen, kendi kararlarını verebilen, geleceğine yön verebilen, aydın düşünen bir kadındır. Kurtuluş Savaşı’nda topları taşıdığı gibi bulunduğu toplumu da sırtlayabilen cesur bir kadındır.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili söylediği en sevdiğiniz söz hangisi?
Atatürk’ün her sözü anlamlıdır ve içinde bir felsefe barındırır. Bir bütünün parçalarıdır. Ancak kadınlar ile ilgili söylediği sözlerden en çok “Kadınlarını okutmayan milletler yıkılmaya mahkumdur” sözünü severim. Atatürk’ü esas eşsiz kılan, söylediği sözlerden ziyade kadınlar ile ilgili düşüncelerine devrimleriyle hayat vermiş olmasıdır. İşte gerçek vizyon budur.
NASIL ARANDI: #derya inal # iç hastalıkları uzmanı # 8 mart dünya kadınlar günü # cumhuriyet # atatürk