Aralarında dağcılık, kaya tırmanışı, dalış, yelken ve tenisin de olduğu toplam 11 dalıyla aynı anda uğraşıyor ve eğitmenlik yapıyor.
Üstelik, değişken ağırlık serbest dalış kategorisinde bir dünya rekortmeni.
Onu, dünya üzerinde aynı sporları yapan diğer insanlardan ayıran tek bir özelliği var: Demir ayakları.
Ufuk Koçak, 1999 Gölcük depreminde ailesinin büyük bir kısmıyla beraber ayaklarını da kaybettiğinden beri hayatına protez ayaklarıyla devam ediyor ve yaşamın bize sunduğu hiçbir güzelliği es geçmiyor.
Kocaeli’nin demir ayaklı Süpermen’i ile ‘hayat, sadece onu yaşamayı bilen cesur insanlarındır’ felsefesi ve spor alanındaki başarıları üzerine konuştuk.
Röportaj: Zeynep Akar
Fotoğraflar: Raif Çancı, Tahsin Ceylan, Özcan Şarlı
Ufuk Bey, bir sabah gözünüzü açtınız ve hayatınız tamamen değişti... Bize neler yaşadığınızdan bahseder misiniz?
Takvimlerin 17 Ağustos 1999’u gösterdiği gece, hayatımda bir dönüm noktası oldu. Depremi, Gölcük’teki evimizde 3 aile bir arada yaşadık. 3 gün sonra gün ışığına çıkarken, ailemin büyük bir kısmını, pek çok dostumu ve ayaklarımı enkazda bırakmıştım.
Depremden sonraki süreç nasıl devam etti?
6 ay boyunca pek çok hastanede tedavi gördüm. Bacaklarım, enkazda sıkıştığı için kangren olmuştu, kestiler... Kalçamda oluşan bası yarasının iyileşmesi de oldukça uzun zaman aldı. Sonra protezler için Almanya’ya gittim ve yeni ayaklarımla yeniden yürümeyi öğrendim.
Bu arada psikolojik destek aldınız mı?
Hayır, destek görmediğim gibi daha hastanedeyken tedavi gören diğer hastalara destek verdim.
HAYAT DEVAM EDİYORSA...
Bu kadar büyük bir travmayı bu kolay mı atlattınız yani...
Bu bir yaşam felsefesidir. Ben ölümün de doğum kadar normal olduğuna inanırım. ‘Hayat her şeye rağmen devam ediyorsa, yaşayacaksın’ dedim, kendi kendime ve dünü düşünmek yerine yarını programlamaya karar verdim. Ayakta kalmak için bacaklarınız değil, omurgalı, dik bir duruşunuz olmalı hayata karşı. Unutmamak lazım ki hayat, sadece onu yaşamayı bilen cesur insanlarındır.
Ve bugün karşımızda komple bir sporcu olarak bulunuyorsunuz... Nasıl oldu da hayatınız bu yönde değişti?
Ben depremden önce de sporla ve doğayla barışık bir adamdım. Almanya dönüşünde yaşama, tabiata ve insana olan saygımla, hayatımı iğne oyası gibi yeniden örmeye başladım... Yapacağım yeni şeyleri planladım. Kayaya, dağa yeniden tırmanacaksın; yine kamp kuracaksın...
Protez bacaklarla tüm bunlara nasıl cesaret ettiniz?
Almanya’dan döndüğümde, depremin üzerinden 3 yıl geçmişti ve artık kente yabancıydım. Bana tanıdık gelecek yerlere gitmeye, eskiden yaptığım şeyleri tekrar yapmaya karar verdim ve işe kampla, çadır kurmakla başladım.
DEMİR AYAĞI HİSSETMEK
Zor olmadı mı?
Bir yere ulaşmak isterken, uçamıyorsan koşacaksın; koşamıyorsan yürüyeceksin; yürüyemiyorsan emekleyeceksin. Önemli olan hedefe ulaşmaksa her zaman bir yol var. Çadır kurmak, normalde birkaç dakikamı alırdı ama bu sefer, bir saatimi bunu nasıl yapabileceğimi düşünerek geçirdim. Deneyerek yeniden çadır kurmayı, ateş yapmayı, odun taşımayı öğrendim. Birisinden yardım istemektense, kendim yapmayı tercih ettim ve tüm zorluklar yaktığım ateşin başına oturup sazımı elime alana kadar sürdü. Gittikçe, sıfırdan yeni bir şeyler yapabiliyor olmanın tadını almaya başladım. Doğa yine aynı doğaydı ama ben biraz daha fazla emek harcamak durumundaydım.
Kamp tamam... Bir de kayalara tırmanıyorsunuz.
Evet, kamp işini çözdükten sonra tırmanışlara başladım. Önce çıplak ayakla denedim, sonra sanayide kaya tırmanışına uygun kısa protez ayaklar yaptırdım. Tırmanış başlarda biraz sıkıntılı oldu, çünkü protez ayakla bastığınız yeri hissetmiyorsunuz. Bu sefer algılarımı biraz daha açtım. İçsel bütünlüğünüzü tamamladığınız zaman o demir ayakların nereye bastığını da hisseder hale geliyorsunuz.
Konuştuklarımızın dışında yaptığınız başka sporlar var mı?
11 dalda spor ve eğitmenlik yapıyorum... Yüzme, sörf, dalış, rüzgar sörfü, su kayağı, yelken, kaya tırmanışı, dağcılık, ATV motor sporları, basket, tenis.
KOÇLUK YAPIYOR
Ufuk Bey, sohbetimizden şunu anladım... Siz aslında hiçbir sporu, başınızdan geçen trajediye karşı bir başkaldırı olarak yapmamışsınız.... Sadece, depremden önceki hayatınıza geri dönmüşsünüz.
Hiçbirimizin hayata küsmek, ona kinlenmek gibi bir lüksü yok. Yaşadığımız anı anlamlandırmamız lazım. Bakın, bir deprem oldu, hayatımdaki pek çok şeyi kaybettim. Eğer, ‘bu neden benim başıma geldi?’ sorusunu sormaya başlasaydım, 17 yıldır hala o soruyu soruyor olacaktım. Ben geleceği planlamayı seçtim ve bu felsefeyle şimdi, kendilerine ‘neden ben?’ sorusunu soran insanların terapilerine, rehabilitasyonlarına yardımcı oluyorum.
Sizinki bir çeşitlik koçluk mu?
Evet. Down sendromlu çocuklara, uzuv kaybına uğrayanlara, sosyal hizmetlerdeki kimsesiz çocuklara, kaza ya da travma geçirmiş kişilere gönüllü olarak koçluk yapıyorum. Ayrıca, fabrikalarda, okullarda, üniversitelerde konuyla ilgili sunumlar yapıyor ve bilinç oluşturmaya çalışıyorum. İnsanlara engelli diye bir kavramın olmadığını; engelli ulaşım araçları, engelli mimari yapılar olduğunu ve bu engellere takılan insanların ‘engelli’ değil, ‘engellenen’ olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
ORADA AYAKLARIMI BULUYORUM...
Dağları fethettikten sonra, sıra denize mi geldi?
Evet. Bir gün Değirmendere DESSAT’a (Değirmendere Spor Sualtı Topluluğu) gittim, dalmak istediğimi söyledim. Bu benim için çok güzel bir deneyim oldu ve bu keyfi, engellenen herkesin yaşaması lazım diye düşündüm.
Dalışla ilgili bir projeniz de olmuş...
Dalış deneyimini ve suyun altındaki o anne karnı huzurunu engellenen herkesin yaşaması için ‘Engelsiz Deniz Projesi’ni yazdım. Bu proje kapsamında da bölgede yaklaşık 100’e yakın engellenen kişiyi dalgıç haline getirdim. Bana ‘suyun altında ne buluyorsun?’ diyenlere, ‘ayaklarımı buluyorum’ diyorum... Bu tarif edilemez bir özgürlük. Orada hiçbir engel yok. Muhteşem bir terapi metodu.
EĞİTİM VERİYOR
Sanırım bu nedenle denizden bir daha kopamadınız...
Dalıştan sonra, yelkenli ve rüzgar sörfü eğitimlerimi tamamladım. Şimdi, 9 yıldan beri bölgemdeki çocuklara dalış, yelken, rüzgar sörfü ve yüzme eğitimleri veriyorum.
Atlamayalım lütfen, sizin bir de dünya rekorunuz var?
2014 yılında, bana dünya serbest dalış rekoru denemesi teklif edildi. Bu, daha önce dünyada denenmemiş ve Dünya Sualtı Aktiviteleri Federasyonu, bu zamana kadar hep ‘engelli kişi serbest dalış işini beceremez’ demiş. Ben de 8,5 milyon engellenen kişi adına daldım ve 22 metre serbest dalış dünya rekorunu kırdım.
1ooo KM YÜRÜYECEK!
Likya Yolu macerası nedir?
Likya Yolu’nu yürümek benim her zaman hayalimdi. Bununla ilgili uzun bir ön çalışma yaptım ve geçen yıl nisan ayında yürüyüşe başladım. Adı yürüyüş ama bu bir farkındalık yaratma projesiydi. Farklılıklarımızın birer renk olduğunu ve rengarenk bir dünyada yaşayabileceğimizi anlatmaya çalıştım. 508 kilometrelik parkuru kah yürüyerek, kah atla, kah yelkenle, kah yüzerek, kah sörfle 2,5 ayda tamamladım.
Şimdi sırada ne var?
Karia Yolu var. 800 kilometrelik bir parkur ama biz uzatıp Çanakkale’ye kadar gideceğiz. Dolayısıyla tam bin kilometre yürümüş olacağız.
NASIL ARANDI: #dalış #deprem #DESSAT #down sendromu #kamp #spor #ufuk koçak