Üç günlük Güneydoğu Anadolu seyahatimde yöresel yemekleri tatma ve bölgenin yemek kültürünü daha yakından deneyimleme imkanı buldum. Tabii benim gibi mutfağa aşık biri için hem anlamlı hem de faydalı bir gezi oldu. Hele ilk günden Adana’da yemek festivaline denk gelmemiz sürprizlerin en güzeliydi.
Geziye çıkmadan, daha önce buralara gelmiş, gezmiş, deneyimlemiş ya da bu bölgede doğmuş büyümüş ne kadar eş dost varsa aradık, ‘Biz gidiyoruz, nerede ne yenir, nerede kalınır?’ diye sorduk. Hepsi üç aşağı beş yukarı aynı adresleri tavsiye etti.
Her şehrin iyisi ve kötüsü var, öncelikle bunu bilmeniz lazım. Yani Adana, Urfa, Gaziantep nerede olursanız olun, kötü bir yemeğe denk gelebilirsiniz. Yemeklerin başkentinde olsanız da yediğiniz her yemek güzel olacak diye bir kaide yok. Bunu baştan bilin ve siz de çoğunluğa uyarak belli adresleri tercih edin ki sonra pişman olmayın ya da boş yere kötülemeyin güzelim yerleri. İster bilen olun ister bilmeyen fark etmez, damak size yalan söylemez. Bu konuda internet sitelerinden, seyahat eden yemek gurularından da bilgi almanız mümkün. Neyse dönelim asıl konumuza.
★ ★ ★
İlk durağımız Adana. Adana, kebabı ve halka tatlısıyla meşhur bir yer. Hava sıcaklığı ekim ayında bile yaz aylarını aratmıyor. Havada bulut yok ama şehir kebap dumanından özellikle akşam saatlerine yakın sis içerisinde. İşletmeler, sokaklar, sahiller, herkes usta ve pişirici usta. İşin güzel yanı yerel ve kaliteli, hala organik sayılabilecek hammaddelerle yapılıyor her şey. Bu da yemeği yemek yapan en önemli unsurlardan biri zaten.
İkinci durağımız Gaziantep. Yine yemek severlerin, guruların tam not verdiği bir yer. Daha derli toplu, yerleşik bir şehir. Eski hanları, kalaycıları, bakırcıları bizi eski zamanlara götürdü. Otantikliği ve yerelliği sadece gıdada değil günlük yaşamda da görmek mümkün. Gaziantep, Adana’dan ziyade baklava dükkanlarıyla ön planda. Tabii bunu kebabı güzel değil anlamında söylemiyorum zaten bütün Güneydoğu kebabıyla ön planda ama özellikle Antepliler baklavada çok iyiler.
Antep’ten sonra yolumuzu tarihiyle, kültürüyle, eski medeniyetlere ev sahipliği yapması, eğlenmeyi sevmesi ve sevdirmesiyle meşhur Şanlıurfa’ya çevirdik. Burada da yediklerimizi eritmek için ‘Eski uygarlıklara ait yapıları, tarihi kalıntıları gezelim, akşam da meşhur sıra gecelerinde biraz kurtlarımızı dökelim’ dedik ama ne mümkün. Hem saatlerce gezdik hem akşam oynadık ama yine lezzetli sofralara oturduk, çiğ köftelerin, kebapların, tatlıların tadına baktık. Mide fesadı geçirerek gece uyumaya çalıştık.
★ ★ ★
Aslına bakarsanız bu üç güzel şehrimizin de ortak noktası yemek. Muhteşem sofralarda insanları bir araya getiriyorlar. Gastronomi turizmi bölgeye büyük canlılık getirmiş. Yazın Akdeniz ve Ege’de yaptığınız tatillerden sonra sonbahar aylarında harika yemek deneyimleri için rotanızı Güneydoğu Anadolu’ya çevirebilirsiniz. Yaşadığım deneyimleri sizlerle uzun uzun paylaşmak isterdim ama o bölgelere gidip bizzat deneyimlemenizi öneririm. Gidemeyenlere, evde de rahatlıkla yapabileceğiniz bir tarifle geldim. İmkanınız varsa kullanacağınız malzemeleri o bölgeden getirtin, göreceksiniz çok fark edecek.
Şimdiden afiyet olsun.
Malzemeler
• 1 kg kuzu incik
• 2 çay bardağı pirinç
• 5-6 su bardağı su
• 1 yemek kaşığı tereyağı
• 2 tatlı kaşığı biber salçası
• 2 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
• 8 diş sarımsak
• Tuz
• Karabiber
Yapılışı
Öncelikle düdüklü tencereye kuzu etini, kabuklarını soyduğunuz bütün sarımsakları ve suyu ekleyip haşlayın. Haşladığınız eti küçük parçalar halinde didikleyin. Yıkadığınız pirince et suyunu ekleyip, pirinci haşlayın. Üzerine tereyağı, salça, pul biber, tuz ve karabiberi ilave edip, 2-3 dakika kaynatın. Etleri ilave edip, 1-2 dakika daha kaynattıktan sonra ocaktan alın. Sıcak servis yapın. Üzerine istediğiniz baharatları ekleyebilirsiniz, isteğe göre limon ya da sirke ilave edebilirsiniz. Tekrar afiyet olsun.
NASIL ARANDI: #serkanyeşildağ #yazar #beyrançorbası #damak #yeşildağlar #tarif #yemekköşesi #gurme #adana #gaziantep #şanlıurfa #köşeyazarı #köşeyazısı #yemek
