Son günlerde belki de en çok konuşulan konu, sıcaklar oldu. Nispeten serin geçen bir mayıs ayının ardından haziran bir geldi, pir geldi. Elbette yaz mevsiminde sıcaklıkların artması oldukça normal fakat kiminle konuşsam, “eskiden de sıcaktı ama böyle değildi”; “nefes almakta güçlük çekiyoruz” gibi ifadelerle karşılaşıyorum. Muhtemelen sizler de son zamanlarda bu gibi sohbetlere denk geliyorsunuzdur. Sıcaklık artışını deprem habercisi olarak yorumlayan da var kıyamet alameti olarak gören de. Ben size nedenini, biraz daha farklı bir açıdan açıklamak isterim. O zaman belki sıcaklıkların neden bu kadar arttığına şaşırmazsınız.
***
Günümüzün en önemli sorunu, çevre kirliliğidir. Kim ne derse desin, yaşanacak temiz bir doğa bulunamadıkça, insanlar diğer sorunlarını çözseler bile çok uzun ömürlü olamayacaklar. Çevre kirliliği sonucu atmosferde ve su kaynaklarında biriken kirleticiler, doğal döngüleri bozarak çevreye zarar verirken, aynı zamanda küresel sıcaklık artışı üzerinde de önemli etkilere sahip olmaktadır.
Doğamızı kirleten kirleticiler arasında; karbondioksit, metan gibi sera gazları ile endüstriyel atıklar, tarım ilaçları, ağır metaller vb. tehlikeli maddeler bulunur. Bu kirleticilerin atmosferde birikmesi ve sera etkisi yaratması sonucunda dünyanın ortalama sıcaklığında artış meydana gelir ve beraberinde iklim değişiklikleri olur.
İşte aslında ortaya çıkan sıcaklık artışlarının, iklim değişikliklerinin nedeni budur. Başka senaryolarla insanları yanlış yönlendirmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Bu kadar sera etkisi demişken, biraz da sera etkisini anlatmanın gerekli olduğu kanaatindeyim.
Sera etkisi nedir?
Sera etkisi de tıpkı sıcaklıkların farklı nedenlere bağlanması gibi yanlış bilinmektedir. Sera etkisi dediğimiz olgu sayesinde, gezegenimizin ortalama sıcaklığı sabit tutularak (tabii, kirlenme etkilerini gözardı ediyoruz) yaşamın devamlılığını oluşturan sıcaklığa erişmemiz sağlanmaktadır. Eğer sera etkisi olmasaydı, dünya donmuş halde olurdu. Güneş ışığı, dünyamızın yaşanabilir olmasını sağlamaktadır. Dünyamıza ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 30’u uzaya geri yansırken, yaklaşık yüzde 70’i atmosferden geçerek yeryüzüne ulaşmaktadır. Böylece bu ışınlar, kara parçaları, büyük su kütleleri ve atmosfer tarafından emilerek gezegeni ısıtmaktadır. Geriye kalan kızılötesi ışınlar uzaya geri yansıtılarak dünyamızın sıcaklığını korumaya alır. Bu açıdan bakıldığında, sera etkisi yaşamın vazgeçilmez olgularından birisidir.
***
Bizim küresel sıcaklık artışında yaşadığımız ve korkutan senaryo ise dünyanın sera etkisinin olması gerekenden çok daha fazla ortaya çıkmasıdır. Bu etkinin artmasının nedeni de tabi ki çevre kirliliği yani doğanın insan eliyle bozulmasıdır. İnsanlar, enerji ihtiyaçlarını karşılamak, üretmek ve daha fazla gelişmek için fosil yakıtları yoğun bir şekilde kullanmakta ve bunun sonucunda doğal sera etkisini yapay olarak arttırmaktadır. Bu da küresel ısınmada artış ve iklim kriziyle sonuçlanan bir döngüye girmemize yol açmaktadır.
Atmosfere saldığımız sera gazları, doğal dengeyi bozarak yukarıda sözünü ettiğim, dünyamızın sıcaklığının korunması için uzaya salınması gereken ışınların bir kısmını tutar ve uzaya salınmalarına izin vermez. Bu durumda, dünyamızın oluşturduğu doğal sera etkisi bozulur ve ortalama gezegen sıcaklığı artar. Atmosferimiz, günümüzde tutulmaması gereken güneş ışınlarını tutmaya devam çok sayıda sera gazı ile doludur. Su buharı, karbondioksit, metan ve ozon başta olmak üzere birçok sera gazı dünyayı her geçen gün daha çok tehdit etmektedir.
Peki, bu durum nelere yol açar? Başka bir ifadeyle, bu gazlar niye bizi tehdit etsin ki?
Sera etkisi ve buna bağlı sıcaklık artışlarının sonucu olarak, kontrol altına alınması güçleşen orman yangınları, dengesi bozulan mevsimler ve mevsim geçişleri, buzulların erimesi neticesinde sel ve taşkın riskiyle karşı karşıya kalan kıyı bölgelerinin yok olması, kuraklık nedeniyle içme suyu miktarında azalma, endemik bitki türlerinde yok oluş ve çölleşme, göç dönemleri bozulan canlıların yok olması, yaz aylarının uzaması gibi ciddi ekolojik tahribatlarla karşılaşılması mümkündür. Sözünü ettiğim bu tahribatlar ise gündelik hayatta gıda kıtlığı, salgın hastalıklar, kronik akciğer rahatsızlıkları gibi olumsuzluklarla biz insanları etkileyecektir.
Eskiden verdiğim eğitimlerde, katıldığım seminerlerde sera etkisi, küresel ısınma vb. konulardan bahsedip sonuçlarının neler olacağını anlattığımda; dinleyicilerim bana hep “hocam, o zamana kadar biz ölürüz, bizden sonrası tufan”, “o günler öyle hemen gelmez” diye itiraz ederlerdi. Şaka geliyordu. Ama öyle değil maalesef. Sözünü ettiğim bu tahribatları halihazırda yaşıyoruz. Şöyle bir bakın, son 5-10 yılda içinde yaşamadığımız bir tane örnek var mı? Küresel felaketler öyle sinsidir ki önce sizi alıştırır, dengeyi bozar; farkına varamazsınız. Farkına vardığınızda ise artık sonuçlarının tam ortasındasınızdır.
İnsanlık bozmakta kararlı olduğu gibi yapmakta da kararlı olarak sürdürülebilir doğa dostu politikaları benimsemelidir. Bilinçsiz endüstrileşme ve denetim mekanizmalarındaki yetersizlik; orman yangınlarını önlemedeki çaresizlik derhal ortadan kaldırılmalıdır. Caydırıcı cezalar ve bilinçlendirme çalışmalarının devlet politikalarının en üst sıralarında yer alması çok önemlidir. Unutmayalım, bu doğa bize iyi bakmamız için verilen bir emanet. Emanetine bakamayanların sonu felaket.
Alikahya Fatih Mah. Horasan Cad. No: 35/A Kat: 1 Daire: 2 İzmit/Kocaeli
Telefon: (0262) 226 16 18
Web: www.akencevre.com