Londra… İngiltere’nin ve Birleşik Krallığın başkenti, en kalabalık şehri…Daha önce ziyaret etme fırsatı bulamadığımız bu çok ünlü kenti oğlumuz Arel’i yazdırdığımız dil kursu sayesinde görmüş olduk. Bu geziyi bu kadar ertelememizin sebebi şüphesiz Schengen bölgesinde olmaması ve yalnızca kendine özel, biraz uğraştırmalı, biraz nakitli vize vermesinden kaynaklı olabilir.
Dört saatlik rahat bir uçuşun ardından bir hafta kalacağımız Londra’ya ulaştık. Londra’da ulaşım için tavsiye üzerine hep Uber’i kullandık. Güvenli ve sorunsuzdu. Biz Arel’in okuluna yürüme mesafesinde olan Kensington bölgesinde apart bir otelde kaldık. Şimdiden söyleyeyim; Londra’da otellerde oda kahvaltı pek yaygın olmadığından apart seçmeniz mutfağı olması açısından bir avantaj sağlıyor. Etrafımızdaki marketlerden küçük bir alışveriş yaparak, sabahları Arel okula gitmeden önce ev konforunda kahvaltı hazırlayabildik.
Bahsedeceğim birçok müze otelimize yürüme mesafesindeydi. O yüzden Kensington bölgesi kalmak için çok ideal bir yer. Dört aile gittiğimiz seyahatimizi şöyle planladık. Sabah çocuklar okula gittiğinde daha çok büyüklerin dikkatini çeken müze ve bol yürüyüşlü turlar, öğleden sonra ise çocuklara da göstermek istediğimiz önemli müzeler ve turistik yerler… O halde size gün gün neler yaptığımızı anlatmaya başlıyorum.
1. GÜN
Victoria And Albert Museum
Bu müze dünyanın en geniş süsleme sanatları ve dizayn içeriğine sahip. İsmi; Prince Albert ve Kraliçe Victoria’dan geliyor. Ülkemizden de eserlerin bulunduğu müze, görsel bir şölendi gerçekten.
Science Museum
Bilim Müzesi iki binadan oluşuyordu; ana bina ve karşılama kanadı. Ziyaretçiler, Sergi Yolu’ndan ana binaya girerken, karşılama kanadına Enerji Salonu’ndan yürüyerek ve uzayı keşfederek ulaşabiliyorsunuz. Ardından zemin kattaki Making the Modern World galerilerine geçiyorsunuz. Enerji Salonu, çoğu ziyaretçinin binaya girerken gördüğü ilk alan. Galeri, İngiliz sanayi devriminin hikâyesini anlatan, günümüze ulaşan en eski James Watt ışın motoru da dahil olmak üzere çeşitli buhar motorlarını içeriyor. Uzayı Keşfetmek bölümü de insanın uzay keşfinin öyküsünü ve uzay araştırmalarının bize getirdiği faydaları anlatan roketler ve sergilerle dolu tarihi bir galeri. Bu müze çocukların da oldukça dikkatini çekecek ayrıntılarla doluydu.
Hyde Park
Hyde Park, Londra’daki kraliyet parklarının en büyüğü. Bahçeler bölümünde Kral Alex adına bir heykel, park bölümünde de ‘Su’ olarak bilinen bir gölü içine alıyor. Parkın kuzeydoğu köşesinde ise çok eskiden beri sokak hatiplerinin serbest konuşma yeri olarak bilinen Speakers’ Corner bulunuyor. Dünyada bilinen en büyük parklardan biri olan Hyde Park, insanların özgürce güneşlendiği, göle girdiği, spor yapabildiği, isterse sakin bir köşede kitap okuyabileceği çok yönlü bir park.
2. GÜN
National Gallery
2300’den fazla parçanın olduğu bu müze, yağlıboya eserleri huzurla ve merakla inceleyebildiğiniz bir ortam sunuyor. Müze binası Trafalgar Meydanı’nda bulunuyor. Müze, 13. yüzyıl-20. yüzyıl aralığında pek çok tabloya sahip.
British Museum
British Museum, Londra’da bulunan bir insanlık tarihi, sanat ve kültür müzesi. 8 milyon eserden oluşan kalıcı koleksiyonu, dünyanın en büyük ve en kapsamlı koleksiyonlarından biri. Müze, başlangıcından günümüze kadar insan kültürünün öyküsünü kayıt altına alıyor. British Museum, tüm bilgi alanlarını kapsayan ilk halka açık millî müze olma özelliğini de koruyor.
Soho
Kafeler, restoranlar, mağazalar, kulüpler…Hepsi bu caddede. Gezmesi çok keyifli, Londra’nın renkli noktalarından biriydi.
China Town
Dünyanın en geniş nüfusuna sahip ülkelerinden biri olan Çin tabii ki Londra’da da kendini gösteriyor. Küçük bir Çin Mahallesi olan China Town, o bölgenin görülmesi gereken bir değeri.
Oxford ve Carnaby Street
Bu iki turistik cadde görülmeye değerdi. Yürüyerek Soho ve China Town’u aştıktan sonra buraya ulaşmak oldukça keyifliydi. Carnaby Street’te yer alan İzmitli arkadaşımızın restoranı Zahter’i de ziyeret ettik. Türk mutfağının kusursuz tanıtımı bizi gururlandırdı.
3. GÜN
Big Ben, London Eye, Tower Bridge, Thames Nehir Turu
Biz Londra’nın bu ikonik simgelerini hem karadan hem de nehirden incelemek için bir günümüzü ayırdık. Önce Londra’nın simgesi olan iki katlı, üstü açık kırmızı otobüsler için her yerde bulabileceğiniz biletlerden alıp, uzun bir şehir turu yaptık. Ardından Thames Nehri’ne ulaşıp oradan bir gezi vapuruna binerek, şehri bir de nehirden turladık.
4. GÜN
Kensington ve Buckingham Sarayı
Bu günümüzü iki ünlü saraya ayırdık. Kensington Sarayı, Birleşik Krallık’ın başkenti Londra’da bulunan bir kraliyet ikametgahı. 17. yüzyıldan bu yana Britanya Kraliyet Ailesi’nin resmî ikametgâhı ve hâlen Cambridge, Gloucester ve Kent Dükü ve Düşesleri’nin resmî Londra ikâmetgâhı olarak biliniyor. Buckingham Sarayı ise devlet işlerinde ve yabancı devlet insanlarının ağırlanmasında kullanılan görkemli bir yapı.
5. GÜN
Chelsea
Kaldığımız otelden 40 dakikalık bir sabah yürüyüşüyle Chelsea’ye ulaştık. Chelsea, Thames Nehri’nin kıyıları boyunca uzanan, daha sakin ve daha kendi halinde bir semt. Rolling Stones, Beatles gibi Londra’nın dünyaca ünlü gruplarının yuvası olmuş yıllarca. Müze gezmek, güzel restoranlar ve kafelerde zaman geçirmek isteyenler için iyi bir seçim olacaktır.
Greenwich
Greenwich, Londra’nın güneydoğusunda yer alan bir semt. Birleşik Krallık’ın en büyük 2. gözlemevi. Başlangıç meridyeninin geçtiği yer olarak kabul ediliyor. Bunun nedeni, meridyenleri İngilizlerin bulması. Bunun üzerine başlangıç meridyeninin kendi ülkelerinden geçtiğini söylemişler ve bunu bir hat inşa ederek somutlaştırmışlar. Ve sıfır noktasını yakından gözlem imkânı sağlamışlar. Sıfır noktasına giriş için oldukça pahalı bir rakam ödemek zorundasınız. Ancak biz yaptık siz yapmayın çünkü gözlemevinin çitlerinden de sıfır noktasını görmeniz gayet mümkün. Burası aynı zamanda turistik bir kasaba. Büyük bahçelerinde çocuklarla keyifli vakit geçirebilirsiniz.
Biz Londra’da bir haftamızı böyle geçirdik. Hafta sonunu da yakın çevrede yürüyüş ve bol bol alışveriş seçenekleriyle değerlendirdik. Londra notlarımın sonuna gelirken önemli birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum:
**
-Müzeler ücretsiz fakat çok uzun kuyruklar olabiliyor. Bunun için gitmeden önce internet sitelerinden rezervasyon yaptırmanız hem planlama hem de zaman açısından sizi çok rahatlatacaktır.
-Londra’da yaşamış ya da bir süre bulunmuş ünlülerin, siyasetçilerin oturduğu evlere mavi plak işareti konulmuş. Sıkça göreceğiniz bu işaretleri okumayı unutmayın çünkü hepsini tanıyorsunuz.
-Dünyanın en lüks mağazası olarak bilinen Harrod’s mağazasını alışveriş yapmasanız bile mutlaka ziyaret edin. İkonik görkemli binasını hemen tanıyacak ve yakından görünce büyüleneceksiniz. Gece de görmeyi unutmayın.
-Guiness Rekorlar Kitabı’nda yer alan dünyanın en eski oyuncakçısı olan Hamleys’i yanınızda çocuk yoksa bile mutlaka ziyaret edin. 1760 yılında kurulan bu oyuncakçı, 5 katlı binasında şovları, başka yerde göremeyeceğiniz oyuncaklarıyla farklı bir deneyim sağlıyor.
-Dünyada birkaç metropolde bulunan “Bubble Planet” Londra’da da var. Balon temalı bu deneyim de çok eğlenceliydi. Balonlarla dolu oda, atlayabileceğiniz balon havuzu ve çeşitli görsel sunumlarla dolu gidilesi bir yer. Listenize eklemeyi unutmayın!
Londra gerçekten çok büyük ve görkemli bir şehirdi. Bir kere gitmek asla yetmez, şimdiden tekrar gitmeyi istediğimiz bir yer olarak anılarımızda kaldı. Belki bir dahaki sefere müzeleri görmüş olmanın rahatlığıyla şehrin tadını daha çok çıkarabiliriz. Umarım yazımın ikinci serisi de o olur.
NASIL ARANDI: #Esin Alçıoğlu # Londra # Chelsea # Gezi # Hyde Park # Big Ben
Karayipler’in en popüler turizm destinasyonlarından Dominik Cumhuriyeti’ne giden EGDAŞ firmasının ortaklarından Hüseyin Alçıoğlu, eşi Esin Alçıoğlu ve oğulları Arel, Survivor yarışmasını izlemekle kalmadı, yarışmacılarla aynı parkurlarda turnuvalara katılarak, büyük bir heyecan yaşadı. Esin Alçıoğlu, ‘büyülü bir yer’ diye tanımladığı Dominik Cumhuriyeti gezisini Kocaeli Life için kaleme aldı.
Vize kuyruklarında, konsolosluk kapılarında sürünmeden kolayca gidebileceğiniz Katar, kollarını açmış sizi bekliyor. Basra Körfezi’ne doğru uzanan bir yarımada ülkesi olan Katar, ışıl ışıl gökdelenleri, yemyeşil parkları ve modern sanatlara verdiği önemle Orta Doğu ülkeleri hakkındaki ön yargıları yerle bir ediyor
Dergimizin yazarlarından Esin Alçıoğlu, geçtiğimiz günlerde 2 haftalık Amerika seyahatine çıktı. Eşi Hüseyin Alçıoğlu ve oğlu Arel ile birlikte Güney Amerika’yı adım adım gezen Esin Hanım, izlenimlerini Kocaeli Life okurları için kaleme aldı
İhtişamlı mimarisi, muhteşem residansları, sıra dışı AVM’leri, şık caddeleri, çölü ve kumsallarıyla lüksün doruklarda yaşandığı Dubai, ‘en’lerin bir araya toplandığı muhteşem bir şehir
Maldiv Adaları; turkuaz rengi denizi, bembeyaz kumsalları, tropik ormanları ve sessizliğiyle romantizmi doruklarda yaşamak isteyenlere rüya gibi bir tatil vaat ediyor
Yazan: Esin Alçıoğlu
Yazan: Esin Alçıoğlu