RÖPORTAJ: EYLEM SELVİ ARI
FOTOĞRAFLAR: İsmail Hakkı Timuçin
Yetenekli, eğitimli, yakışıklı, sempatik… Bu özelliklerin hepsini bir arada barındırıyor, kariyerinizi de oyunculuk üzerine kurmayı planlıyorsanız, yıldızınızın parlaması gecikmiyor. Aynı, Furkan Kalabalık’ın hayatında olduğu gibi…
Kocaelili oyuncu Furkan Kalabalık, yeteneğiyle kısa sürede dikkatleri üzerine çekmeyi başaran bir isim. Mimar Sinan Üniversitesi’nin tiyatro bölümünden mezun olur olmaz, en çok izlenen televizyon dizilerinden biri olan ‘İstanbullu Gelin’de rol alan sempatik oyuncu, şimdi de ‘Dudullu Postası’ isimli internet dizisiyle karşımızda.
Kariyerinin henüz çok başında olmasına rağmen birbirinden başarılı projelerde yer almayı başaran genç oyuncu; üniversitenin turizm bölümüyle başlayıp tiyatroyla devam eden eğitim hayatını, oyunculuğun kendisi için ifade ettiği anlamı, projelerini ve geleceğe dair hayallerini Kocaeli Life okurları için anlattı.
Furkan Bey, Kocaeli ile bağınız nedir?
Ben 1993 yılında Gölcük’te doğdum. Aslında İzmir’de doğacakmışım ama günün koşulları bizi Gölcük’e getirmiş. Anne tarafı İzmit, baba tarafı Değirmendere’de olduğu için bu iki ilçe arasında geçti hayatım.
Eğitim hayatınız da ilimizde mi geçti?
Kocaeli’de doğdum ama burada okumadım. Babam astsubaydı. Kreş dönemini Kocaeli’de tamamladıktan sonra, tayini dolayısıyla ilkokulu Marmaris’te okudum ama okulun bitmesine yarım dönem kala İzmit’e geri geldik. Ortaokulu ve liseyi de Ankara’da okudum. Babam, lisenin bitmesine yakın yine Kocaeli’ye tayin olunca, liseyi İzmit Gazi Lisesi’nde tamamladım. Daha sonra da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü 5 yılda bitirdim.
Tiyatroyla ilgilenmeye ne zaman başladınız?
Ortaokul ve lise yıllarımda Ankara’da kısa film çektim, yazdım, yönettim, yarışmalara katıldım. Tiyatrolarda yer aldım. Liseyi bitirdiğimde uzun zamandır oyunculukla, tiyatroyla alakalı bir çaba içindeydim. Tiyatroyla ilgili bir şeyler yapmam gerekiyordu. Şöyle bir hikayemi hatırlıyorum. İlkokuldayken ikisi de subay olan evli bir çift vardı ve bunlar Aksaz’daki çocuklar için bir izcilik kulübü kurdu. Ben 4. sınıftaydım, uluslararası izci kamplarına gittik. Burada ateş başında bazı oyunlar oynadığımızı hatırlıyorum. Birbirimizi eğlendirmeye yönelik şeyler yaptık, doğaçlama yaptık.
Anlaşılan, tiyatro aşkı küçük yaşta başlamış… Çevreniz bu konuda sizi destekledi mi?
Evet, ortaokula geçtiğimizde bir öğretmenimiz vardı, aynı zamanda sınıf öğretmenimizdi. Bazı hikayeleri canlandırıyor ya da hayat hikayelerinden konular anlatarak ders işliyordu. Bir gün bir balıkçıyı sınıfta canlandırdım. Bana ‘Yağmur yağıyor, bir barakan ve elinde de bir fenerin var’ demiş, canlandırmamı istenişti. Elimde hiçbir şey yoktu ve ben elimi fener olarak kullanmıştım. Bana tiyatro okumam gerektiğini söylemişti. Bu arada ailem de sürekli sanata yönelmem, sanat okumam gerektiği gibi konuşmalar gerçekleştirdi.
Müzikle de ilgileniyorsunuz…
Ortaokul yıllarımdan beri gitar, bas gitar ve piyano çalıyorum. Sürekli sanatsal şeyler yapmaya gayret ediyorum. Aynı zamanda profesyonel bir şekilde Gençler Birliği’nde futbol oynadım. Benim için her şey çok hızlı ve ne yapacağıma karar veremeyeceğim bir şekilde ilerledi, ta ki futbolda sakatlanıncaya kadar. Sakatlandıktan sonra ne yapamam gerektiğine kesinlikle karar verdim ve ‘tiyatro okumalıyım’ dedim.
Bu arada, Mimar Sinan’dan önce başka bölümü kazanmışsınız…
Evet, 2011 yılında ilk sınava girdiğim zaman, tiyatroyu kazanamadım ama babam, ‘Üniversite hayatını görmelisin 1 yıl daha burada bekleyip bir şeyler yapmaya çabalamamalısın. Aldığın puanla bir şeyler yapmalısın, gitmelisin’ dedi. Nasıl oldu bilmiyorum ama hiç istemediğim halde Muğla’ya turizm okumaya gittim. O aralar ailece maddi ve manevi zor bir dönemden de geçiyorduk. Muğla’da 3 ay kaldım, tutunabilecek bir şey aradım. Spor kulübüne gittim, tiyatro kulübüne gittim, Muğla’yı gezdim. Bir kere bile derse girdiğimi hatırlamıyorum. Bir gün kendime ‘Ben ne yapıyorum?’ dedim.
Ve dönmeye mi karar verdiniz?
Turizmci olmayacağım, bunu biliyordum. ‘Şu an geri dönmeliyim, ne gerekiyorsa onu yapmalıyım. Kitap okunması gerekiyorsa bolca kitap okumalıyım, izlenmesi gerekiyorsa İstanbul’a gidip gelip tiyatro izlemeliyim, birileriyle iletişim kurulması gerekiyorsa kurmalıyım’ diye düşündüm. Akıllı telefonumu bir kenara bıraktım, kullanılabilecek en eski telefonlardan birini alıp yeni bir hayata başladım. Sabah 05.00’te kalkıp spor yapıyor, sonra dershaneye gidiyordum. Dershaneden çıktıktan sonra tiyatro çalışıyor, gece de Değirmendere’de bir kafede çalışıyordum. Gece yarısından sonra eve girip sabah yine 05.00’te kalkıyordum. Bu şekilde 1 yıl boyunca çalıştım. İşe yaramış olsa gerek, Mimar Sinan Üniversitesi’ni kazandım.
Neden tiyatro?
Bu soruya Furkan’ca bir cevap oluşturdum. Hayatım boyunca biraz ondan yapayım, biraz bundan yapayım diyerek bir şeye karar veremedim ve hiçbir şeyi tam yapamadım. Bir şeyi canlandırmak, bir şey hakkında duygu ve bilgi sahibi olabilmek için çabalamak gerekiyor. Aynı zamanda bir şeyi canlandırmak, kendini bir durumun ruh haline sokmak kişisel olarak çok hoşuma gider. Tiyatro insanda bambaşka bir pencere açıyor. Ben insanlara baktığım zaman şunu düşünüyorum: Bu adamın yatak odası nasıl ya da acaba bu kadının banyosu temiz mi? Acaba bu çocuğun odası dağınık mı? İnsanların hayatını merak ediyorum. Merakımın peşinde koşuyorum. Birilerinin beni izlemesi, birilerine bir şey göstermek, birilerinde bir şey hakkında hayranlık uyandırmak açısından tiyatro bir araç. Yer aldığım projenin önemli bir parçası olmak çok hoşuma gidiyor. İşte bu yüzden tiyatroyu seviyorum. Çünkü tiyatroda yalan söylediğin zaman yalancı değil sanatçı oluyorsun.
Tiyatroya ilgi duyan yaşıtlarınıza ne söylemek istersiniz?
Tiyatro zaman alan, emek isteyen bir alan. Mesela sahnenin arkasını, kostümünü, kostümünün zamanını, oyununu bilmek, işini bilerek yapmak için tiyatroya emek harcamak gerekiyor. Tiyatroyu bir terapi, hobi olarak görüyorsanız ve vaktinizi ayırmak istemiyorsanız izleyerek destek verebilirsiniz. Tiyatronun var olabilmesi için bir seyirci bir de oyuncuya ihtiyaç var.
Sadece tiyatro mu yapıyorsunuz?
Üniversite bitene kadar 5 ya da 6 reklam filminde rol aldım. Ayrıca dizilerde de rol alıyorum.
İlk dizi deneyiminiz hangisiydi?
İlk dizi deneyimim ‘İstanbullu Gelin’ oldu. Okulum devam ederken tanıştığım insanlar bir projede yer almam için okuldan mezun olmamı beklemek durumundaydı çünkü bir dizi ya da sinema filmi çekebilmek için zaman ayırmak gerekiyordu. 2. sınıftayken kast direktörü arkadaşım bir proje için aramıştı, ben de ‘Okulu bitirmem lazım çünkü bitirmezsem her şey çok gecikecek. 1 aylık projeye dahil olsam 1 yıl daha okumak durumunda kalacağım’ demiştim. Kep törenimden 10 gün sonra telefonum çaldı ve aynı arkadaşım beni çok beğendiğini, benimle bir şey yapmak istediğini söylersek, Zeynep Günay Tan’la tanışmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de ‘Çok isterim’ dedim çünkü Zeynep Günay Tan Türkiye’de önemli işler yapmış bir isimdi. İstanbullu Gelin maceram böyle başladı.
Dizide hangi karakteri canlandırdınız?
Bade’nin okul arkadaşı Koray karakterini canlandırdım. 5 ya da 6 bölüm oynadım. Oradaki diğer iki karakterin bağlayıcısı görevindeyim. Severek yaptım, güzel insanlar tanıdım. Projede yer alan kişiler gerçekten sektörde ve tiyatro alanında da çok başarılı, çok hatırı sayılır insanlardı. O sete dahil olmak benim için muhteşem bir şeydi. Şu anda da ‘Dudullu Postası’ isimli internet dizisinde rol alıyorum.
Eğlenceli bir dizi. Sizin de komedi filmlerinde yer almaya çok müsait bir simanız var…
Bunu duymaktan her zaman çok korktum. Eğlenmeyi, eğlendirmeyi çok seviyorum ama siz beni hiç psikopat halimle görmediniz.
Canlandırmak istediğiniz bir karakter var mı?
Takıntılı birini, gerçekten rahatsız bir karakteri oynamayı çok isterim. Benim için birini güldürmek söz konusu ise ne kadar saçma ya da ne kadar komik bir duruma düştüğümün hiçbir önemi yoktur çünkü gülmek de güldürmek de zor bir şey. Komedi çok sevdiğim bir alan, yapmayı da çok isterim. Umarım öyle projelerin içinde olup daha ne kadar saçmalayabileceğimi görürüm. Umarım yeterince ciddi projelerin içinde olup daha ne kadar ciddileşebileceğimi de gösterebilirim. Şu an yolun başındayım iyi bir başlangıç yaptım. ‘Dudullu Postası’ da benim için çok güzel bir başlangıç oldu çünkü dizinin kadrosu resmen şampiyonlar ligi.
Dudullu Postası’nda rol almanda yönetmen Onur Ünlü’nün İzmitli olmasının payı var mı?
Onur Ünlü, benim uzunca bir zamandır hem yazarlığını hem yönetmenliğini takip ettiğim bir isim. Çok garip bir şekilde aile bağımız olduğunu sonradan öğrendim. Bahsettiğim futbol sakatlığımdan sonra tiyatroyu istediğimi aileme söylediğimde ‘Bizim Onur var’ demişlerdi. Onlar için Onur, benim için hala Onur Ünlü. Öyle ufak bir tanışıklığımız oldu ama asla prensiplerinden şaşmaz. İş başka, arkadaşlık başka. Mezun olduktan sonra Beşiktaş’ta yolda karşılaştık. ‘Onur Ağabey, mezun oldum yok mu bir şeyler’ dedim. ‘Var. Dudullu Postası’nı çekiyoruz, görüşmelerine git’ dedi. Gittim, kabul ettiler.
Dizide hangi karakteri oynuyorsunuz?
Dizide ismi olmayan tek karakterim (gülüyor). Herkesin bir adı var ama benim yok. Rolleri bağlayıcı bir karakterim var.
Kardeşiniz Kutay da oyunculukla ilgileniyor. Sizi mi örnek aldı?
Kardeşim hayatımda görüp tanıdığım en orijinal insanlardan biri. Bence çok doğal bir komik, sadece yaşının gerektirdiği gibi biraz kafası karışık. O da oyunculuk yapmayı çok istiyor. Ben Kutay’ın komikliğini kendince bir şeyler çekmeye başladığında fark ettim. Kendince bir şeyler üretmeye başladığında bir baktım 50 bin, 100 bin, 150 bin takipçisi olmaya başladı. O benden önce bir sinema filmi yaptı, ben hala yapamadım.
Sinema filmi hayaliniz var mı, peki?
Benim hayalim oyunculukla ilgili yapabileceğim her şeyi yapmak. Hiçbir zaman ‘oldum’ diye bir şey yok, asla da olmayacak. Elimden geldiğince kendimi geliştirip her şeyi yapmak istiyorum.
Kardeşinizle aranızda rekabet var mı?
Ağabey-kardeş rekabeti dışında hiçbir rekabet yok. Bence kesinlikle boynuz kulağı geçmeli. Cem Yılmaz-Can Yılmaz kadar geçmese de olur. O zaman bir rekabet olabilir.
Çalışmak istediğin bir yönetmen ya da bir oyuncu var mı?
Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Fatih Akın, Çağan Irmak’la çalışmayı çok isterim. Birlikte rol almayı hayal ettiğim çok oyuncu var. Mesela Haluk Bilginer, Şener Şen, Çetin Tekindor, Nejat İşler, Demet Akbağ, Nurgül Yeşilçay, Demet Evgar. Jim Carrey var mesela. Ona olan hayranlığım asla bitmeyecek. Jhonny Depp, Morgan Freeman, daha ismini sayamayacağım nice isim. Türklerden Reha Özcan’la bir sinema, dizi ya da herhangi bir tiyatro oyununda birlikte hikâye yürütmek, Aras Bulut İynemli’yle bir projede yer almak isterdim. Aras Bulut’un şu anki rol arkadaşı Erkan Kolçak’la da birlikte oynamak isterdim. Sonra Cem Yılmaz’ın bir projesinde yer almak isterim. İşte o zaman komik olmak isterim.
Peki, seyrettiğiniz bir dizi var mı? Yabancı, yerli…
Yerli dizi olarak, en son ‘Suskunlar’ı deli gibi izledim. ‘Bir demet Tiyatro’yu çok severdim. ‘Kavak Yelleri’, ‘Ekmek Teknesi’, Şahan Gökbakar’ın ‘Dikkat Şahan Çıkabilir’ programını takip ettim. Yerli diziyi çok fazla takip ettiğimi söyleyemeyeceğim.
Neden?
Bunun pek bir nedeni yok. Eğer bir nedene dayandırmak istersek şöyle bir şey diyebilirim, 2,5 saat televizyon karşısında oturmak benim için yorucu bir şey. Yani bir yabancı diziyi açıp keyfe keder istediğim zaman durdurup, istediğim zaman devam ettirip, izleyebiliyorum. Yabancı dizilere karşı bir ket koydum ama yabancı dizi sayacak olursam ‘Shameless’ benim için çok güzel bir örnek. Oyunculuklar kesinlikle çok doğal ve muhteşem.
En son okuduğunuz bir kitap?
Şu an Jhon Lock’un ‘Kelimelerin Suistimali’ isimli kitabını okuyorum. Okulda da çok fazla kitap okuduğum için bir nefes alma evresindeyim.
Kimleri dinlemeyi seviyorsunuz?
Çok müzik dinliyorum, tür olarak yelpazem çok geniş. Türklerden Mor ve Ötesi, Athena, Neyse, Kurban, Duman rock türünde dinlediğim isimlerin en başında geliyor. Rap olarak Ezel diye bir arkadaşımız var, inanılmaz başarılı. Sonunda hak ettiği yeri buldu diye düşünüyorum. Aga B var. Yabancı olarak Limp Bizkit.
Müzikle ilgileniyordunuz, şarkı söyler misiniz?
Sesimi iyi kontrol edebildiğimi düşünüyorum ancak güzel mi kötü mü o konuda bir şey söyleyemiyorum. Sesimi beğenen arkadaşlarım da var beğenmeyen arkadaşlarım da…
Kocaeli’ye geldiğinizde nereye gidiyorsunuz?
Değirmendere’yi çok severim. Ben de şu vardır; bulunduğum ortam küçük olsun ve her şeyin farkında olayım. Değirmendere de benim için öyle. Herkesi tanıyorum, küçük bir yer ve yaşaması kolay… İzmit’e geldiğimde de daha çok Outlet’te vakit geçiriyorum. Bir de alışveriş yapmak ya da dışarıda vakit geçirmek bana hoş gelmiyor. Evde vakit geçirmeyi seviyorum. İstanbul’da da hayatım Beşiktaş-Kadıköy arasında geçiyor.
Ailenizle ve yakınlarınızla vakit geçirmeyi seviyorsunuz o zaman?
Ailemle, arkadaşlarımla… Ailemle kısmına ailem biraz gülecektir çünkü genelde beni göremediklerinden yakınıyorlar. Yakınlarımla, evet birlikte olmayı seviyorum.
NASIL ARANDI: #Furkan Kalabalık # İstanbullu Gelin # dizi # tiyatro # televizyon # kocaeli