Ben genellikle yazılarımı uzun yazarım. Eleştirilirim de bu konuda ama bu yazıya bildiğiniz tepeden inme başlayacağım. Ana kaynağından, başlangıcından… İki kadın var ortada. Daha doğrusu güçlü iki kadın figürü. Hani ‘kadın başına’ derler ya bazıları, işte bu deyimi altüst edip kimsenin cesaret edemediği, cesaret edenin de bir türlü sürdüremediği bir sektöre, iki kadın öyle bir giriş yaptı ki saygı duymamak mümkün değil. Bu kentte kadını, erkeği, mesleği, konumu ayırmaksızın öyle insanlarla, öyle röportajlar yaptılar ki ve biz tamamını öyle büyük bir keyifle okuduk ki… Bir gün aklıma geldi. Bu kadınlar, neredeyse kentin yarısını, kentliye tanıttılar. Hemen herkesi sayfalarına taşıdılar, eyvallah da okuyucuların bu kadınları daha yakinen tanıma hakları yok mu? Açtım telefonu, ‘Siz bütün kentle röportaj yapıyorsunuz ya, ben de sizin derginizde yayınlanmak üzere, ikinizle röportaj yapmak istiyorum’ dedim. Hazırmışlar, meğerse beni bekliyorlarmış sanırım ki havada kaptılar. Şakası bir yana, mutlu oldular ve ‘Mayıs sayısı 5. yıl sayımız, onda yayınlayalım’ dediler. Bu kadınlar bu kentin çocukları, bu kentin insanları ve bu kentte en zoru da budur biliyor musunuz? ‘Bizim çocuklar’ kapsamına girdiyseniz şayet yandığınızın resmidir. Elde var bir sizsinizdir. Göz önünde olduğunuz, çözümler ürettiğiniz ve çaba harcadığınız halde asla görünmeyen ve hatırlanmayan hep sizsinizdir. Tam da bu noktadan hareketle çıktı bu röportaj. Tam da ‘bizim çocuklar, aslında yangında ilk kurtarılacaklar listesinde olması gerekenlerdir’ kapsamında oluştu. Bu kızlar, bizim kızlar… Sevgili Serpil Çolak ve sevgili Zeynep Akar ellerine, emeklerine, yüreklerine, cesaretlerine sağlık. 5 yıldır inanılmaz bir çabanın meyvesi ‘Kocaeli Life’, bugün kentteki dergi sektörünün lokomotifi oldu. Yalnızca bu bile büyük bir başarı. İşte o başarıya dair ve biraz da özel hayatlarındaki o iki kadına ait detayları sizlerle paylaşmak adına son derece keyifli bir röportaj hazırladık size. Umarım beğenirsiniz. Haydi o zaman herkese iyi okumalar.
Serpil Çolak: Zeynep’le bundan 20 yıl önce bir kuru fasulye partisinde tanıştık, o gazla da yolumuza devam ediyoruz. (Gülüşmeler) Aslında ben, Zeynep’ten önce eşi Hasan abiyle tanışıyorum. O gün Hasan abi, kuru fasulye partisine Zeynep’i de getirmişti, ilk orada karşılaştık.
Elektriğimiz hemen tuttu ve görüşmeye başladık. O dönemde ben gazetede yoğun çalışıyorum, Zeynep de evde ve muhteşem yemekler yapıyor. Gazeteden çıkıyorum, Zeynep’e gidiyorum, hep birlikte yemek yiyoruz.
Çaylar, kahveler ve çekirdek çitlemeli uzun sohbetler derken ben evime sadece yatmaya gidiyorum. Bu arada arkadaşlığımız da çok güzel bir noktaya geldi.
Zeynep Akar: Bir ara iş şu vaziyete geldi: Akşamüstü telefonum çalıyor; bir Hasan arıyor ‘Ne yemek var?’ diye soruyor, bir Serpil arıyor ‘Ne yemek var?’ diye soruyor. (Gülüşmeler)
Serpil Çolak: Biz o dönem, gazetede bir yaşam eki çıkartacaktık. Ben bu ekte bir yemek köşesi olsun istedim. Zeynep’in mutfakta ne kadar iyi olduğunu bildiğim için bu köşeyi ona teklif ettim; o da kabul etti ve fotoğraflı yemek tarifleri hazırlamaya başladı. Bu arada hem gazetedeki yoğunluk hem de yaşam eki, benim yükümü ciddi anlamda ağırlaştırmıştı. Gündüz gazetenin işlerini yapıyorum, akşam eve gidince de yaşam ekini hazırlamam gerekiyor. Bu durum, Zeynep’e gidişlerimi aksatmaya başladı, biz görüşemez hale geldik. Bir gün Zeynep bana, ‘Ben sana yardım edebilir miyim?’ diye sordu. Ben de ‘Bana nasıl yardımcı olabilirsin ki bugüne kadar hiç böyle bir iş yapmamışsın’ dedim. Sağ olsun, ‘Bir yerden başlayalım, belki bir yardımım dokunur’ diye ısrar etti. Tesadüf bu ya o gün elimde, çok kötü yazılmış, karmakarışık bir röportaj var. Ben bunu Zeynep’e yolladım, ‘Bunu bir düzenle bakalım, nasıl olacak’ dedim. Birkaç saat sonra röportaj bana geri geldi. Bir okudum ki süper olmuş, Zeynep harika bir iş çıkarmış. İmla, ifade, giriş, gelişme, sonuç her şey süper. Dedim ki ‘Ya sen harikasın! Sende ne cevherler varmış da biz farkında değilmişiz’. Sonra devamı geldi. ‘Zeynep, şu haberi de yapar mısın, bu röportajı da düzenler misin?’ derken ben gazeteden, Zeynep evden çalışmaya başladı. Sonra, ben bir gün Zeynep’i gazeteye davet ettim. O gelmeden önce de odasını hazırladım, masasını çiçeklerle süsledim Zeynep geldi, dedim ki ‘Bu oda senin, bu masa senin, bu yaşam eki de senin. İster evden çalış, istersen gel burada çalış.’ O gün itibariyle Zeynep gazetede çalışmaya başladı.
Zeynep Akar: Hayatımın planlanması açısından, Serpil hayatıma çok doğru bir zamanda girdi. Uzun yıllar sanayi sektöründe çalışmıştım, Ece dünyaya gelince kızımı kendim büyütmek için çalışma hayatına ara vermiştim. 10 yıl çalışmadım, Ece ile doya doya zaman geçirdim. Serpil’le tanışmamız; tam Ece’nin bana bağımlılığının azaldığı, kendime ayıracak daha fazla vaktimin olduğu döneme denk geldi. Bu arada ben çocukluğumdan beri yazılar yazar, günlük tutardım. İmla ve ifade konusunda da okuduğum makalede en ufak bir imla hatası gördüğümde yazıyı okumayı bırakacak derecede hassasiyetim vardı. Bunun bir özellik ya da yetenek olduğunun farkında bile değildim. Serpil ile aramızda da hiç konusu geçmemiş olacak ki öğrenince çok şaşırdı. Neticede, yaşam eki ihalesi bana kaldı; cebren gazeteci yapıldım. Böylece benim için çok keyifli bir dönem başlamış oldu.
Zeynep Akar: Aslında gazetede çalışırken, bu kentte bir dergi eksikliği olduğunu hep konuşuyorduk aramızda. “Keşke şöyle iyi, sağlam, düzgün bir dergi yapabilsek” diyorduk ama günlük gazetenin yoğunluğunda, buna ayıracak vaktimiz yoktu. Gazeteden ayrıldıktan sonra yaklaşık altı ay bir boşluğumuz oldu. Bu arada da ‘ne yapsak acaba?’ diye konuşuyoruz.
Üzerimizde gazetenin yorgunluğu da var, ağırdan alıyoruz. Derken bir akşam Hasan, ben, Serpil oturuyoruz; biz yine Serpil’le çekirdek çitliyoruz, üstümüz başımız kabuk. Hasan birden, ‘Eee!’ diye gürledi. ‘Yeter, burada kendinizi öldürdüğünüz; kalkın dergi mi yapacaksınız, ne yapacaksınız yapın!’
Bunu bekliyormuşuz herhalde. Aslında biz de bir şeyler yapmak istiyorduk ama hep işin mutfağında olan kişiler olarak olayın ticaret boyutundan ürküyorduk. Hasan, ‘Neden korkuyorsunuz, batarsanız ben buradayım; kalkın işinizi yapın’ deyince, ayağa fırladık. Ertesi gün hemen büyüklerimizi, kentte kanaat önderi olarak gördüğümüz, bilgi ve tecrübesine güvendiğimiz kişileri ziyarete başladık. Onlara projemizi anlattık ve istisnasız herkesten şunu duyduk: ‘Siz ne yaparsanız, en iyisini yaparsınız. Yürüyün, ben arkanızdayım.’
Serpil Çolak: Ayrıca bu kadar bilgi ve birikimi çöpe atmak da istemedik. Biz sürekli tüketen insanlar değiliz, üretmeye alışmışız. Tamam yedik, içtik, gezdik ama nereye kadar? Üretim olmayınca, rahatsızlık hissetmeye başlamıştık artık. Kendine faydan yok, şehrine faydan yok, ülkene faydan yok ve sadece tüketiyorsun. Bilgi ve birikimimizi üretime dönüştürme kararı aldık. Eskiden bunun için gazete yapıyorduk, şimdi dergi yapalım dedik.
Serpil Çolak: Birincisi, en iyi bildiğimiz işi yapıyoruz ve odağa işimizi en iyi şekilde yapmayı koyuyoruz. Biz işimizi iyi yapalım, para arkadan gelsin mottosuyla çalışıyoruz. Dergi, çok emek gerektiren ve maliyeti yüksek bir iş. Belki diğer dergilerin kısa ömürlü olmasının bir sebebi de budur. Belli ki dergilerin getirisi, dergi sahiplerini tatmin etmemiş, kazanılan para o dergiyi döndürememiş. Bir de en önemli nokta, biz bu işi çok büyük bir sevgiyle, aşkla yapıyoruz. Her sayıyı çıkarırken resmen doğum sancısı yaşıyoruz. Tabii bu arada bizim iki kişi olmamızın, birbirimize olan desteğimizin de büyük avantajı var.
Zeynep Akar: Derginin başarısındaki en önemli etkenlerden biri de profesyonel ve bizim kadar heyecanlı bir ekiple çalışıyor olmamız. Kocaeli Life’ın bütün fotoğraflarını, bu kentin en iyi fotoğrafçısı, sevgili abimiz İsmail Hakkı Timuçin çekiyor. Dergimizin görsel tasarımı, yıllardır gerçek bir tasarım sihirbazı olan sevgili Murat Kars’a emanet. Tecrübeli gazeteci Eylem Selvi Arı, uzun yıllar bize yol arkadaşlığı yaptı, bu ay itibariyle onu yeni işine sevgiyle uğurluyoruz. Cemiyet haberlerimizin takibini sevgili Candar Tümeğ yapıyor; aramıza yeni katılan genç arkadaşımız sevgili Tilbe Gün ise çok yetenekli ve işi çok çabuk öğreniyor. Ayrıca ofisimizi bir anne gibi çekip çeviren, dergiyi iş yeri değil evi gibi gören sevgili Nagihan Aydın ve yorulmak bilmeden her işimize canla başla koşturan, varlığıyla güven veren ulaştırma görevlimiz Süleyman Fındık olmasaydı çok eksik olurduk. Bugüne kadar yolumuzun kesiştiği, dergimize değer katan tüm çalışma arkadaşlarımıza da buradan bir selam gönderelim…
Serpil Çolak: Çok klişe olacak ama ilk sayı çok özeldi. Çok heyecanlıydı ve çıkar çıkmaz o kadar büyük ilgi gördü ki biz bile şaşırdık. Ondan sonrakilerde de hep aynı sevgi, aynı aşk ve heyecanla çalıştığımız için birini diğerinden ayırmak çok zor. Her sayının içerisinde o kadar kıymetli insanlar, kurumlar ve o kadar büyük bir emek var ki hepsi bizim bebeğimiz gibi. Onun için birini diğerinden ayıramayız.
Zeynep Akar: Derginin içerisindeki en küçük haber için bile en az 450 kare fotoğraf çekiliyor; o 450 karenin içinden, en iyi bir iki tanesi seçiliyor. Her aşaması ayrı emek… Şu sayıyı daha çok beğendim dersem, sanki öbür sayı darılırmış gibi geliyor şu anda bana.
Zeynep Akar: Aslına bakarsan, röportaj yapmanın başlı başına kendisi ilginç. Çoğu zaman hiç bilmediğin bir sektörden, hiç tanımadığın bir insanla ilk defa karşı karşıya geliyorsun. Otururken o kişinin sadece adını biliyorsun, röportajın sonuna geldiğinde işine hatta bazen hayatına vakıf oluyorsun. Ticaret hayatındaki tutumuna, yol alış şekline, hikayesine şahit oluyorsun. Tüm anlatılanları doğru anlayıp, yazıya döküp, binlerce kişiye aktarmak çok keyifli. Bununla beraber, en keyif aldığım ama yazıya dökme aşamasında çok zorlandığım röportaj, Cemil İpekçi röportajıydı. Cemil Bey’in İstanbul Taksim’deki, atölye evine gittik.
Yarım saat için randevu aldığımız halde elektriğimiz tutunca, evden gece yarısı ayrıldık. Çok konuşkan, çok dolu, çok derin bilgiye sahip birisi Cemil Bey. Sohbet o kadar dallanıp budaklandı ki röportajı çözmek saatlerimi almıştı.
Serpil Çolak: Bildiğiniz gibi Kocaeli Life’ta siyaset yok ancak siyasetçiler bu derginin içerisinde hep oldu. Siyaset dışındaki yaşamlarını zaman zaman sayfalarımıza taşıdık. En zorlandığımız röportajlar da bunlar oldu çünkü siyasetçilerin şöyle bir tarzı var: Siz onlara ne sorarsanız sorun, anlatmak istediklerini anlatırlar. Sorularınıza genelde cevap alamazsınız. Siz onlara özel hayatlarını sorarsınız ama onlar işin içine siyaseti mutlaka ama mutlaka sokar. Bu nedenle benim için en zor röportajlar, siyasilerle yapılanlardır.
Serpil Çolak: Bu dergiyi iki kadın hazırladığı için tabii ki bir kadın okur ağırlığı var ancak erkekler de yoğun ilgi gösteriyor.
Zeynep Akar: Her iki kesim de okuyor ama ilgilendikleri içerikler farklılık gösteriyor.
Zeynep Akar: Hepimizin hayatın renkli, keyifli, neşeli yanlarının da olduğunu görmeye ihtiyacı var. İnsanların, gülümsemeye ihtiyacı var. 5 yıl içinde pek çok kişiden, “Kocaeli Life sayesinde, Kocaeli’nin hiç de sandığım kadar sıkıcı bir şehir olmadığını fark ettim” cümlesini duyduk.
Amacımız da tam olarak buydu. Kocaeli’de her zaman çok başarılı kültür-sanat organizasyonları, şık düğünler, büyük etkinlikler yapılıyordu ama tüm bunların hak ettiği kadar geniş yer bulacağı bir yayın yoktu. Bu anlamda Kocaeli Life’ın bir teşekkürü hak ettiğini düşünüyorum.
Serpil Çolak: Ayrıca Kocaeli Life ile kentimize;kağıt, baskı ve fotoğraf kalitesiyle gazetelerden çok farklı, yepyeni, pırıl pırıl bir reklam mecrası kazandırmış olduk. Kocaeli Life, ulaştığı kitle açısından da reklam verenlerin çok çabuk geri dönüş aldığı, etkili bir mecra oldu.
İş birliği yaparak tanıtımına katkıda bulunduğumuz, birlikte yol yürüdüğümüz, büyük başarılarına şahit olduğumuz sayı sız kişi ve kurum var. Tüm bunlar Kocaeli Life’ı kısa sürede bu kentin güçlü bir markası haline getirdi.
Zeynep Akar: Kocaeli Life, Kocaeli’de dergi alanında öncüdür çünkü uzun yıllar ayakta kalabilmiş ilk dergidir. Arkamızdan başka yayınların da gelmesi kaçınılmazdı. Bu durumdan ayrıca memnunuz. Allah işini iyi yapan, meslek etiğine saygısı olan herkesin yolunu açık etsin.
Serpil Çolak: Kocaeli’nin ilk magazin-aktüel dergisiyiz. Örnek alınmak, takip edilmek çok güzel. İlk gün itibariyle çok büyük ilgi gördük, sevildik, sahiplenildik. Popülaritesi çok yüksek bir dergi Kocaeli Life. Bunda çevremizin çok geniş olması, insanlarla iyi ilişkiler kuruyor olmamız ve yaptığımız işin kaliteli olmasının da etkisi büyük.
Serpil Çolak: Küçük şehirde yaşamaktan vazgeçemem. Sokağa çıktığımda bir tanıdığımla selamlaşmayı, sohbet etmeyi, yorulduğumda bir arkadaşımın dükkanına girip soluklanmayı çok seviyorum. Ben iş yerimden evime 5 dakikada geliyorum, bu inanılmaz konforlu bir şey. İzmit’i çok seviyorum. İzmit’ten başka bir yerde yaşamayı hiç düşünmedim. Bir de deniz görmeden yaşayamam ben. Keşke olsaydı diyeceğim şey ise şu: Keşke Körfez’de yük gemileri yerine yelkenliler olsaydı, keşke ben yaz tatili için Ege, Akdeniz kıyılarına gideceğime kendi sahillerimde denize girebilseydim. Keşke biz bir sanayi şehri değil de turizm şehri olabilseydik.
Zeynep Akar: Bu konuda Serpil’in söylediklerine ekleyeceğim hiçbir şey yok. Tamamen aynı fikirdeyim.
Serpil Çolak: Planlı, programlı bir evlilik teklifi almadım ama her gün, her telefon görüşmemizde, her karşılaşmamızda evlilik teklifi aldım. Sonunda ‘tamam’ dedim.
Zeynep Akar: Ben, henüz bir evlilik teklif almadım (Gülüşmeler). Bunu da evliliğimizin birinci senesi bittikten sonra fark ettim. Bir sabah kahvaltıda aklıma geldi, dedim ki ‘Hasan, sen bana evlenme teklif ettin mi?’ ‘Etmedim’ dedi. ‘Niye etmedin?’ dedim, cevap verdi: ‘Zeynep, benimle evlenir misin, ayaktayken şu çayımı da koyabilir misin?’ (Gülüşmeler)
Serpil Çolak: Her gün evlilik teklifi alıyorum ya ekstra bir şey olacak mı diye de bir beklenti içerisindeyim tabii. Bir gün arabaya bindim, Ata elinde siyah bir kutuyla geldi. ‘Al hayatım, bunu sana aldım’ dedi. ‘Hah işte tamam!’ dedim, ‘Beklenen an geldi, bunun içinden yüzük çıkacak’. Kutuyu bir açtım, içinden kül tablası çıktı. Arabada kullanmam için küllük almış. (Gülüşmeler)
Serpil Çolak: Vicdanlı, merhametli ve aşık. Bana aşık tabii. Çok eğlenceli olduğunu da söylemeliyim. Onunla birlikte çok eğleniyorum. Çok iyi vakit geçiriyoruz yani çok iyi arkadaşız.
Zeynep Akar: Merhametli, duygusal, babadır bir de baba!
Serpil Çolak: Çocukluk arkadaşım, kan kardeşim ve Almanya’ya yerleştiği için yaklaşık 10 senedir görmediğim arkadaşım Nurten’in; kına gecemde tam ben sahneye çıkmaya hazırlanırken, “Bensiz nasıl kına gecesi yaparsın?” diyerek odayı bastığı an sürprizlerin en büyüğü oldu. Uçaktan yeni inmiş, elinde valiziyle odaya daldı ve ben hayatımın şokunu yaşadım orada. Ömrümün sonuna kadar asla unutmayacağım o anı.
Zeynep Akar: Benim hayatımın en büyük sürprizi Serpil’in hayatında Ata’nın olduğunu öğrendiğim an oldu. Serpil, o kadar bizim olmuş ki onu o kadar özümsemişiz ki hayatında biri olduğunu duyunca çok büyük şok yaşadım, bildiğiniz depresyona girdim. (Gülüşmeler)
Serpil Çolak: Hiç kavgamız olmadı. Maşallah, o kadar güzel giden, dengeli bir arkadaşlığımız var ki… Bunda sanırım benim sağ beyin, onun sol beyin olmasının da etkisi büyük. Ben fevri hareket edebilen, duygusal davranabilen, anında gemileri yakabilen biriyim. Zeynep benim frenim. Zeynep, daha mantıklı, temkinli hareket eder ve bazı durumlara direnç gösterir. Ben de onun gazıyım. Bir de birbirimize teslimiyetimiz var, bu da çok önemli. Aslında iki kadın birlikte yol almak, ortak iş yapmak çok zordur fakat biz keyifle yol alıyoruz. Bazı konularda tartışırız, baktık uzuyor bir orta yolu buluruz, bulamazsak birbirimize teslim oluruz.
Zeynep Akar: Tabii, bu koşulsuz güvenle alakalı bir durum. Özel hayatımızda da Serpil’in, benim adıma bir karar vermesi gerekirse; benim için en doğru ve faydalı kararı vereceğini bilirim. Bir de ikimiz de yapısal olarak egosu yüksek insanlar değiliz. İş konusundaki bir pürüzde çözüme ulaşamamışsak; mutlaka ikimizden biri kararı, diğerine bırakır.
Serpil Çolak: Bazı insanlarla hiç karşılaşmamamış olmayı, bazı insanlara hiç emek vermemiş olmayı isterdim.
Zeynep Akar: Ben bu konuda Serpil’in tam tersi düşünüyorum. Beni ben yapan şey bugüne kadar hayatıma girmiş, çıkmış, örselemiş, sevmiş insanların tamamı. Yaşanan her şey bugün ki Zeynep’i oluşturdu. O yüzden bu anlamda hayatımda hiçbir taşı yerinden oynatmak istemem.
‘İnsanlar kendi yollarını kendileri çizer, beğenmezlerse kader derler’. Siz yolunuzu çizmiş, yükünüzü almış, harmanlanmış, artık kendiniz dışında ve alakanız olmayan insanlara da fayda sağlamaya başlamışsınız. Bu başka bir bakış açısı. Onun için yürekten kutluyorum sizi. İzmit unutmaz, bu kent ve bu kentin insanı unutmaz. İlkleri, ilkeleri olan insanları, o insanların eserlerini, tarzlarını, tavırlarını, bakış açılarını unutmaz kolay kolay.
Evet, belki zamanında o değeri, o insan ya da kuruma teslim etmez ama gün gelir geçmişte ekilen o tohum, hiç umulmayan bir yerden mutlaka filiz verir. Dilerim bu iki cesaretli kadın değerlerini, hak ettikleri zamanda alırlar. İki sırt sırta vermiş kadın, aynı çizgide birbirlerinin önüne geçmek gibi bir çabaları olmaksızın yürürlerse, hedefleri de onlarla birlikte yürür.
Derviş’e sormuşlar, ‘huzur ve mutluluk nedir?’ diye, ‘İnandığım yolda inandığım kişiyle yürümek’ demiş. Yolunuz açık olsun, daim olsun, kaim olsun.
NASIL ARANDI: #zeynep akar #serpil çolak #kocaelilife #dergilik #dijitaldergi #yıldönümü #cem şakoğlu #röportaj #kocaelinin dergisi # kocaelinin markası