Bir varmış, bir yokmuş… Develer tellal, pireler berber iken. Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken İstanbul’da yaşayan bir masal kahramanı varmış. O, Türkan Şoray kadar güzel, Şirine kadar yardımsever, Pamuk Prenses kadar iyi niyetli, Küçük Denizkızı kadar güzel sesliymiş. Bu masal kahramanını tanıdınız mı?
Demek biraz daha ipucu istiyorsunuz. Her şeyi söyledim zaten, daha nasıl bir ipucu vereyim? Ama sizin hatrınız için hadi bir ipucu daha; 'Kadın' dizisinde oynuyordu. Hemen anladınız kim olduğunu, değil mi?
Alayım cevapları…
Çoğunluk, ‘Ayça Erturan’ diyor ve doğru biliyor.
Bugünkü konuğum, güzel olduğu kadar yardımsever olan, yardımsever olduğu kadar iyi niyetli olan, iyi niyetli olduğu kadar güzel bir sesi olan ve ekranların sevilen yüzlerinden biri olan Ayça Erturan.
Ayça Abla, o kadar samimi, o kadar güler yüzlüydü ki… Ayça Abla’yı yakında tanıma fırsatım olduğu için çok mutlu oldum. Zaten tanıyordum, biliyorum ki sizler de tanıyordunuz Ayça Erturan’ı.
Peki, Ayça Erturan’ı daha yakından tanımaya ne dersiniz?
Evet, ilk olarak BKM Mutfak sahnesinde sahne almaya başladım ama aslına bakarsan öncesinde de çocuk tiyatrosunda oynuyordum. Gerçek anlamda, profesyonel bir sahne dersen, evet, BKM öyle bir yerdi benim için. Tabii ki elim ayağım titriyordu, kalbim çarpıyordu, kalbimi ağzımda hissediyordum. Hala zaman zaman bunları hissediyorum ama zaten bu adrenalin bizi yaşatan ve sahnede performansımızı artıran bir şey bence. Bu bizim yakıtımız yani benzinimiz gibi bir şey. Ama tabii ki çok çaresizdim. Sadece, şey değildim yani; hani bazı insanlar elini kolunu nereye koyacağını bilemez ya… O kadar değildim açıkçası. Birazcık daha kendime güveniyordum. Ama elbette korkularım, kaygılarım, 'Aman unutur muyum?' telaşlarım vardı.
Hepsinin kendine ait zorlukları var. Dizinin çok uzun çalışma saatleri çok zor. Sinemanın çok kısa zamanda çok iyi performans çıkarma gerekliliği zor. Tiyatronun kendisi başlı başına zor. Çünkü seyircinin de bulunduğu bir ortamda canlı bir performans sergilemek zorundasın. Tiyatronun affedilebilir, dönülebilir ya da “ Kestik. Olmadı. Bir daha çekelim. “ gibi bir durumu yok. O yüzden herhalde en zoru olarak tiyatro derim. Tiyatro er meydanıdır benim için.
Evet, kitap çıkarıyorum. Hatta son noktayı yeni koydum kitabıma. O da yakında çıkacak. Doğan Kitap’tan çıkıyor. İsmi, ‘O Kadar da Değil’. Yaz aylarında okuyabileceksiniz. Plajlarda, uçağınızda, yolculuğunuzda; arkadaşınızla, eşinizle, dostunuzla… Yaz akşamında okuyabileceksiniz. Çok eğlenceli ve komik bir kitap oldu. Ama çok detay veremiyorum. Okuyun ve görün diyorum.
En farklı projem herhalde kitap yazmak. Onun dışında uzun metraj bir film yazıyorum. Eşimle beraber onu yapacağız. Onun dışında, iyi bir dizi çıkarsa dizi istiyorum. İnanmadığım ve içinde bulunmak istemediğim bir proje olsa da kabul etmeyeceğim. O yüzden bekliyorum. Zaten çok hayal kuramıyorsun bu tarz şeylerde. Önüne çıkan projeleri değerlendiriyorsun. Umarım iyi bir proje çıkar karşıma.
‘Kadın’ dizisinden, ‘Süper İyi Günler’de rol alacağım için ayrılmadım. ‘Kadın’ dizisi bambaşka bir durumdu. Artık zamanı gelmişti ayrılığımın. Herhangi bir anlaşmazlık yoktu. Senaryo gereği diziden ayrıldım. Ama ‘Süper İyi Günler’ devam ediyor.
Türkiye’de kadın olmak da zor, oyuncu olmak da zor. Türkiye’de birçok şey maalesef zor. Ama zaten kolay elde edilebilen şeyler de o kadar insanı tatmin eden ve kalıcılığı olan şeyler olmuyor. Tabii ki zorlukları var kadın olmanın. Ama her şey ilimle ve yeni neslin çabalarıyla değişecektir diye düşünüyorum.
Müzikalde oynamadım. Oynamak isterim fakat bunun için istemek yeterli değil. Yeteneğe de sahip olmanız gerekiyor. O yüzden de sanırım birazcık şan eğitimi alırsam, neden olmasın? Çok isterim.
Ben, daha maskülen bir kadını oynamak isterim. Onun dışında… Bilmiyorum, hiç düşünmedim. Yani benim için ne kadar insan varsa Dünya’da, o kadar çeşitlilik var. Ben, biraz açgözlü ve iştahlıyım bu konuda. O yüzden canlandırmak istediğim milyonlarca rol var.
Rol aldığım projelerde şuna dikkat ediyorum; senaryoyu okuduğumda beni heyecanlandırıyor mu? “ Ben, bu işi izlemek ister miyim? “ diyorum, içinde yer almaktan çok. Yani bir seyirci gözüyle bakıyorum. Sonrasında da bu işi kimin çekeceği, hangi yapım şirketinin yapacağı, hangi oyuncularla oynayacağım. Hepsi sırayla yer alıyor kafamda. Ama ilk başta senaryo… Hiç ayırmıyorum; komediymiş, drammış vs. Sadece senaryonun iyi olması gerekiyor.
Bence kesinlikle güldürmek çok daha zor. Çünkü ben, ne bileyim işte, istersem çok kötü şeyler söylerim, seni üzerim, hatta hakaret ederim ve ağlatabilirim, gururunu kırabilirim. Ama takla atsam da seni güldüremeyebilirim. Güldürmek çok daha zor, çok daha kıymetli bir şey bence. Hani bir kahkaha bin pirzola derler ya büyüklerimiz… Ben, komedi yaptığım zaman kendimi daha böyle kutsal bir iş yapıyormuşum gibi hissediyorum.
Beni dinlerken Türkan ŞORAY mı geliyor aklına? Çok teşekkür ederim. Ben, bu yüzden birazcık değerlendiriyorum sesimi. Kitap ve reklam filmi seslendiriyorum son zamanlarda. Özellikle çocuk kitapları seslendiriyorum. O yüzden de bunu duymak beni çok mutlu etti. Çok teşekkür ederim.Yakında da sesli kitaplarda yayınlanacak. Seslendirdiğim birçok kitap var.
Yeşilçam filmlerine bayılırım. Özellikle Ertem EĞİLMEZ’in yaptığı filmlerin çoğunu çok severim. Filmlerden, “ Canım Kardeşim” benim için bir numaradadır. En sevdiğim Yeşilçam filmidir. Onun dışında tabii ki, “ Neşeli Günler” in hastasıyım, Nesli ÇÖLGEÇEN’in çektiği “ Züğürt Ağa” nın hastasıyım. Sonrasında… Yani o kadar… Birini söylesem, diğerinin hatrı kalır diye düşünüyorum. Tabii ki bütün “ Hababam Sınıfı” serileri… Yeni nesil değil yalnız. Eski “ Hababam Sınıfı” serileri. “ Aile Şerefi” adında bir film vardır. Çok başarılıdır. Hepsini çok seviyorum. Oyuncuların hiçbirini ayıramam; Adile NAŞİT’i de ayıramam, Münir ÖZKUL’u da ayıramam. Aklına gelebilecek kim varsa; Şener ŞEN, Kemal SUNAL, Ayşen GRUDA… Hepsine hastayım, hepsine bayılıyorum.
Provalar bizi gerçekten çok zorlayan yani ‘kanlı geçen’ , bizim böyle kanımızla, canımızla çalıştığımız zamanlar… Hiçbir şekilde bilemiyoruz o oyunun ne kadar başarılı olabileceğini. O yüzden seyirciyle buluştuğunda elbette çok etkileniyoruz. Onların bize sevgilerini ya da oyunu beğenip beğenmediklerini alkışlarıyla belli etmeleri paha biçilemez oluyor. O an da bütün o yorgunluğunuz, yaptığınız provaların ağırlığı üzerinizden kalkıyor.
Ezber yaparken kullandığım bir yöntem yok. Bu güzel bir soru. Sadece benim görsel hafızam çok yüksek olduğu için fotografik olarak sayfayı gözümde çekiyorum ve oradan aklıma getiriyorum. Bu benim çok sık yaptığım bir şey. ‘Çok Güzel Hareketler’de de yapıyordum. Benim için çok kolay ama bu tamamen kişinin kendisine göre. Kimisi yazarak çalışır, kimisi benim gibi yapar. Ben, birazcık fotografik hafızayla hallediyorum durumu.
Şu anda zaten kulisteyim. Kulisteyken hazırlık sırasında mutlu oluyorum. Arkadaşlarımla vakit geçiriyoruz burada. Oyun içinde kendimiz olamadığımız için öncesinde sohbet ediyoruz falan ama oyunun başlama vakti yaklaştıkça heyecanım artıyor. İstersem bininci oyunumu oynayayım, istersem beş yüzüncü oyunumu oynayayım… Bu hiç fark etmiyor. Hep bir heyecan oluyor. Sahneye çıkana kadar birbirimize başarılar diliyoruz, öpüyoruz, sarılıyoruz ve sahneye çıkıyoruz. Çok keyifli ve heyecan verici bir an. Bir oyuncu olarak, benim için çok kıymetli.
Ben teşekkür ediyorum. Umarım, biraz geç olsa da, sözümü yerine getirmeme sevinmişsindir. Çok çok sevgiler, çok öpücükler…
NASIL ARANDI: #bilge çolak # ayça erturan # tiyatro # sinema # oyuncu # televizyon # dizi # sahne # er meydanı # röportaj # kocaeli #